chapter three

178 35 6
                                    


"Peki şimdi nereye gideceğiz Seonghwa?"

"Canımız nereye isterse."

                                   ~

Seonghwa ile uzun yürüyüşümüzün ardından bir parka gelmiştik. Zaten fazla insan olan yerleri tercih edemezdik.

Bir banka oturmaya karar vermiştik. Oturduğumuzda etrafı seyretmeye başlamıştım. Sessiz kalan Seonghwa'ya dönüp baktığımda gözlerini yere dikmişti. Fazla düşünceli görünüyordu.

"Ne düşünüyorsun bakayım?" Sorduğum soruyla beraber tebessüm ederek ona odaklandım.

Boynundaki saç bitimini kaşıyarak kafasını kaldırıp bana baktığında inanılmaz çekiciydi. Ondan etkilendiğimi hissediyordum. Ama korkuyordum.

"Hiçbir şey." Verdiği kısa cevap sinirimi bozarken onu başımla onaylayarak bakışlarımı ondan ayırdım. Etrafta oyun oynayan çocuklar dikkatimi çekmişti. Birbirlerine vurup kaçıyorlardı ve birbirlerini yakalamaya çalışıyorlardı. Anlık gelen cesaretimle ben de hafifçe Seonghwa'ya vurarak oturduğum yerden kalktım ve koşmaya başladım.

"Hadi yakala beni göreyim!" Ben kıkırdayarak yeşilliklerin arasında koşarken Seonghwa'da bir kaç saniye olana anlam veremesede kalkıp peşimden koşmaya başlamıştı. Koşmaya hiç alışkın değildim çünkü her zaman uçardım. Parktan uzaklaşıp iyice tenha bir ormana girdiğimde Seonghwa aniden belimden tutmuş ve ikimizde yere düşmüştük.

Ben hala seslice gülerken üzerimdeki Seonghwa bana bakıyordu.

Kolları belimde, gözleri gözlerimin içine bakıyordu. Ve hafif bir tebessüm ediyordu.

Gülmemi kestiğimde durumun farkına vararak sertçe yutkunmuştum.

"Ihm şey kalksak mı artık biri görür falan." Söylediğimi pek takıyor gibi değildi. Yavaşça omzuna vurdum ve sinirli gibi gözükmeye çalıştım.

Üzerimden kalktığında elimi tutarak beni de kaldırdı. Kalbim inanılmaz hızlı atıyordu. Seonghwa her hareketiyle beni büyülüyordu âdeta.

Bileğimden tutarak beni bir ağacın altına sürüklemişti. Ne yapacağını merak ediyordum. Çıkardığı bıçağı ile adlarımızı ağaca kazımıştı. Kızaran yanaklarımı hissediyordum.

"Bir kaç insanın böyle yaptığını görmüştüm. Ve bence adımın yanına adın çok yakıştı." Bana dönerek bunları söylemişti. Ve cidden kalbim inanılmaz hızlı atıyordu.

"Benim adımın yanına da seninki çok yakıştı Seonghwa. Çok düşüncelisin."
Benden hoşlanıyor olabilir miydi? Benim gibi saf ve güçsüz birinden...

Ardından insanların göremeyeceği bir konumda açılan cennetin kapısı gitme saatimin geldiğini işaret ediyordu. Ama ben hiç gitmek istemiyordum...

"Gitmem gerek..." Üzüntülü bakışlarımı Seonghwa'ya diktiğimde benim aksime gülümseyerek bana sarılmıştı. İlk başta ne olduğunu anlamasamda sarılmasına karşılık vererek başımı boynuna gömdüm.

Kokusu... Çok güzeldi.

Kaç dakika öyle kaldık bilmiyorum ama ayrıldığımızda gerçekten küçük bir bebek gibi ağlayabilirdim. Seonghwa diğer meleklerden çok farklıydı. Ve beni ona çeken bir şeyler vardı.

                                    ~

                                    ~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Temptation: SeongsangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin