السلام عليكم ورحمة الله وبركاته
Biraz önce öyle bir uyku bastırdı ki bilgisayar kucağımda olduğu halde şöyle bir kendimden geçmişim. Bu uyuklama hali sonrasında kendime geldiğmde aklıma hemen Âyete'l-kürsî'deki bir ifade geldi. Rabbimiz şöyle buyuruyor: "Ona ne uyku gelir ne de uyuklama" (Bakara, 255)
Âyete'l-kürsî'yi hemen her gün birkaç defa okuruz. Çoğumuz bu Âyette neyin anlatıldığını, bu âyetin niçin "Kur'an'ın en üstün âyeti" (Ebu Davud, "Salât", 350; Tirmizî, "Fezâilü'l-Kur'an, 2) olduğunu merak etmeyiz.
Bu âyet, Kur'an âyetleri içinde Allah Teâlâ'nın azametini, sıfatlarını en iyi anlatan âyet. Onun için her namazdan sonra ve gece yatarken okunması tavsiye edilmiş. (Kısmet olursa bir gün bu âyeti genişçe ele alacağım.)
Bu âyette yer alan yukarıdaki ifade üzerinde bir miktar duralım:
Rabbimiz, kendi yüceliğini anlattığı âyetin hemen başında "O'na ne uyku gelir ne de uyuklama" buyuruyor. Kendi yüceliğini niçin böyle bir tenzih ifadesiyle ortaya koyuyor?
İnsan ve hayvanların tamamı yorulurlar ve dinlenme ihtiyacı hissederler. Bir insan açlığa ve susuzluğa birkaç gün dayanabilir ama uykusuzluğa asla!
Uyku insanın âcizliğinin en açık göstergesidir. Her insan yorulur ve uyur. Uyuduğumuz zaman yarı ölü vaziyette oluruz. Duyu organlarımız dış dünyaya kapılarını kapatır. Artık gören gözümüz görmez, işiten kulağımız işitmez hale gelir.
Hayat sahibi varlıklar olarak tüm insanlar, her gün uyumak zorundadırlar. Böylece ömürlerinin belirli bir kısmını dış dünyaya kapalı, gafil bir vaziyette uyuyarak geçirirler.
Rabbimiz âyetin başında kendisinin hayat sahibi bir varlık olduğunu (Hayy), diğer varlıkları ayakta tutan, onları çekip çeviren, varlıklarını devam ettiren bir güç olduğunu (Kayyum) belirttikten hemen sonra kendisini uyku ve uyuklamanın tutmadığını belirterek çok önemli bir hususu ortaya koymuştur. Burada insanlara zımnen şöyle bir mesaj verilmektedir:
"Siz hayat sahibi varlıklar olarak yoruluyor ve dinlenme ihtiyacı hissediyorsunuz. Bunun için uyuyorsunuz. Uyuyunca hayat sahibi olma özelliğinizin önemli bir kısmı ortadan kalkıyor. Duyu organlarınızı devre dışı bırakıyorsunuz. Uyanıkken emriniz ve kullanımızda bulunan âletleri, hayvanları, insanları sevk ve idare ediyorsunuz ancak uyuyunca bırakın onları kendinizi bile kontrol edemiyorsunuz.
Ben de hayat sahibi bir varlığım. Ancak Ben âciz değilim. Yorulmam söz konusu olmadığı gibi uyuma ve dinlenme ihtiyacım da yoktur. Bırakın uyumayı uyuklama, esneme vb. bir ihtiyaç bile hissetmiyorum. Uyumadığım ve yorulmadığım için "görme", "duyma", gibi vasıflarım asla kesintiye uğramıyor. Kontrolüm altındaki varlıkları bir an bile gözetim ve denetimimden uzak tutmuyorum. Her şey her an kontrolüm altında."
Âyetteki bu ifade mantukuyla (açık ibaresiyle) bize Allah'ın acziyet ifade eden en ufak bir durum, davranış ve hareketten bile münezzzeh olduğunu belirtirken aynı ifade mefhumuyla (yani zıt anlamıyla) acziyet sahibi hiçbir varlığın tanrısal özelliğe sahip olamayacağını ortaya koymaktadır. Tarih boyunca insanlar içinden tanrılık iddia eden Firavun gibilerini bir düşünün. Yine Hz. İsa gibi bağlılarınca tanrılık yakıştırılan insanları düşünün. Bunların yeme-içme, yorulma, uyuma gibi özellikleri yok muydu? Nasıl olur da bu özelliğe sahip kimselere tanrılık yakıştırılabilir? Nitekim Rabbimiz, Hz. İsa ve Hz. Meryem hakkında Hristiyanların iddialarını reddetmek için şöyle buyuruyor:
"Meryem oğlu Mesîh ancak bir resûldür. Ondan önce de (birçok) resûller gelip geçmiştir. Anası da çok doğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara delilleri nasıl açıklıyoruz, sonra bak nasıl (haktan) yüz çeviriyorlar." (Maide, 75)
Bu âyet, onlara tanrılık yakıştıranlara diyor ki: "Bu sizin tanrı olduğunu iddia ettiğiniz Hz. İsa ve Hz. Meryem yemek yemiyor muydu? Yemek yiyen varlık yemeğe muhtaç demektir. Muhtaç olan varlık tanrı olabilir mi? Hem yemek yiyen kişi, bunu hazmettikten bir süre sonra dışarı çıkarma yani tuvalet yapma ihtiyacı da hisseder. Tuvalet yapma özelliğine sahip bir varlık tanrı olabilir mi?"
Hz. İbrahim, gök cisimlerine tanrılık yakıştıran bir kavim içinde yaşıyordu. Yıldız, ay ve güneşe tapınan bu topluluğa bunların her birinin bir var bir yok olduğunu, bir zaman gök yüzünde görünüp sonra battıklarını göstererek "ben batıp yok olanları sevmem" (En'am, 76) demişti. Bu ifadesiyle o, güç ve kudretini her zaman gösteremeyen, ara sıra perdelenen, dinlenen, mola veren varlıkların tanrı olamayacağını anlatıyordu.
Evet.. Âyete'l-kürsî'de yer alan ufak bir cümle, Rabbimizin nasıl müteâl (aşkın) ve münezzeh bir varlık olduğunu çok veciz bir şekilde bizlere anlatıyor.
Rabbimiz bizlere Âyete'l-kürsî'nin sırlarına vâkıf olmayı, kendisinin azameti karşısında O'nu tazim ve takdis etmeyi nasip eylesin.
Amin Amin Amin...
(Soner Duman/26.Cemâziyelâhir.1441/21.Şubat.2019/Cuma)
Allahu Teâlâya emanet olun dualarınızda unutmayın...
![](https://img.wattpad.com/cover/207206284-288-k493878.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
📚Oku Öğren Amel et!!!
General Fiction🍃السلام عليكم ورحمة الله وبركاته🍃 Kalbinde Allah'a ve Resulüne imanı olan Müslüman bazen ister istemezse gaflete düşülebiliyor. Bu gafletten kurtulmak için imanımızı tazelip kuvvetli olması lazım. Peki bunu nasıl yapabiliriz? Rabbimizin bize su...