Hayatımın karmaşıklığın da boğulurken mutlu olmayı unutmuştum. Mutlu olmayı dilediğim bu şehirde dileklerimi kabul etmemiş, o da beni sevdiğimle vurmuştu.
Fotoğraf olayının üzerinden bir hafta geçmişti. Arkadaş ortamım değişmiş ve gözlerim daha fazla şişiyordu.
Jimin'den özür dilemiştim. Hırsla verdiğim bir kararın onu üzmesini istemiyordum. Arkadaş kalmaya karar vermiştik. Beni anlayışla karşılamıştı. Ona bunca aptallık yapmama rağmen hergün benimleydi.
Changkyun ve Hyunwoo'mu?
Onlar, onlar artık eskisi gibi değillerdi. Hiçbirimiz eskisi gibi değildik. Sabahları artık Jiminlerle gidiyorduk okula. Artık ön koltukta oturmuyordum. Gülmüyordum. Belki de beceremiyordum artık.
Kangdae birkaç tehdit mesajı daha atmıştı. Hiçbirini umursamadım. Düşündüğüm tek şey oydu. Kollarımda kendimi güvende hissettiğim adam. Benim hayatıma isteği zaman karışırken nasıl olurda öperdi o kızı? Nasıl yapmıştı bunu bana, kendi ellerimle ona verdiğim kalbimi nasıl paramparça etmişti?
Nasıl,nasıl,nasıl...?..............
"Bugün daha iyi misin?"
Başımla onayladım, cevabımı bildiği halde her seferinde aynı soruyu soran Jimin'i.
"Yalan söylüyorsun"
"Sende her defasında aynı soruyu soruyorsun"
Biraz durdu. Daha dün siyaha boyattığım saçlarımı inceledi.
"Saçların çok güzel oldu"
"Biraz değişiklik cidden iyi geldi"
"Sana bir sürpriz yapacağım, akşam sana atacağım mesajı bekle"
................
"Burada x'e değer vermemiz gerekiyor çocuklar"
Her ne kadar bu kafayla soruyu çözemeyeceğimi bilsemde defterime bir kaç işlem yapmaya çalışıyordum.
Artık Jooheon'la birlikte oturmuyorduk. Oturamazdıkta zaten. O duvardan tarafta ki son sırada otururken ben cam tarafında olan üçüncü sırada oturuyordum. Ara sıra göz göze geliyorduk ama konuşmuyorduk.
Konuşmamız gereken onca şey varken neden bir türlü bunu beceremiyorduk.
Birinin sırtımı kalemle dürtüklemesiyle düşüncelerimden ayrıldım.
"Ne yapıyorsun Joonseo?"
Kaşlarımı çatarak kısık bir ses ile konuştum.
"Yanına oturabilir miyim?"
"Hayır"
Joonseo sayısal seçmiş lakin sayısal ile gram alakası olmayan bir çocuktu. Kısa kumral saçları vardı. Pek konuşmazdık.
Hayır dememe rağmen yanıma oturdu. Cidden çok yılışıktı ve ben böyle insanlardan nefret ederdim.
"Sana hayır dediğimi hatırlıyorum"
Sırıttı. Tanrım, Jimin'in sırıtmasından daha sinir bozucuydu.
"Jooheon'un seninle işi bittiğine göre birazda beni eğlendirebilirsin ha?"
Ne demişti o?
Benimle işi mi bitmişti Jooheon'un.
"Ne diyorsun sen?"
Namjoon sunbaenin sınıfta olmasını umursamadan bağırdım. Tüm sınıfın gözleri üzerimize sabitlendi.
"Artık Jooheon'la birlikte olmadığına göre, onun seninle işi bittiğine göre biraz da beni eğlendir diyorum"
Ve suratına sert bir yumruk yedi. Tam tahmin ettiğim gibi o yumruk Jooheon'a aitti.
"Kim kimi eğlendiriyormuş?!"
Ve bir yumruk daha. Namjoon sunbae onları ayırmaya çalışırken bende ağlıyordum. Tüm okul böyle mi konuşuyordu yani. Jooheon beni kullanmıştı öyle mi.
Aptallar. Hepsi bir avuç aptaldı.
Namjoon sunbae ikisini idareye götürürken bana da gelmem için bir işaret yaptı.
...............
"Sakin ol ne olursun sakin ol"
Müdür beni de içeri çağırmış, herşeyi ona anlattıktan sonra geri göndermişti. Aurora sakin olmama dair şeyler söylüyordu. Ama ben sakin olamıyordum. Jimin bir ileri bir geri yürüyor ve küfürler savuruyordu etrafa. O da en az benim kadar sinirliydi.
"Jimin sen hiçbir şeye karışmayacaksın, duydun mu beni?"
Jin sunbae kardeşine uyarılarda bulunuyordu. Haklıydı da, Jimin bu işe karışmamalıydı.
Bir kaç dakika sonra Jooheon ve o pislikte çıktılar. Jooheon gayet mutlu görünüyordu. Anlaşılan Joonseo ceza almıştı. Jooheon yanıma geldi ve kollarını bedenime sardı.
"İyi misin?"
Bir hışımla ayrıldım kollarından. Elimin tersiyle onun için akan gözyaşlarımı sildim. Güçlü olmalıydım.
"Değilim! Hiç bir zaman iyi olamayacağımda. Sen artık eski sen değilken, ben ne iyi olacağım ne de şu lanet gözyaşlarım duracak. Sadece sen suçlusun demiyorum lakin aramızda ki bu bağı tamamen koparan sen oldun ve artık benim Balım dediğim adam değilsin"
Hıçkırıklarıma hakim olmaya çalışırken devam ettim.
"Sen, sana âşık olduğumu anlayamayacak kadar körsün. Bizi bu duruma getirecek kadar aptalsın sen. Şimdi kim ne derse desin, seninle yattığımı istedikleri kadar dillerinde dolandırsınlar. Ben kendimi biliyorum. Seni masumca sevdim ve bunu içimde yaşadım. Kimselere sezdirmeden. En yakın arkadaşlarıma bile söylemeden. Ama artık bitti. Ne seni seven kızım ne de kız kardeşin. Biz artık hiçbirşeyiz Lee Jooheon"
Arkamı döndüm ve gittim. Bu sefer ben birşey söylemesine izin vermeden çekip gittim.
Herşeyim dediğim adam bir anda hiçbir şeyim olmuştu. Hayat böyleydi işte hiç beklemediğiniz anda size ummadığınız güzellikte birini verir ve yine hiç beklemediğiniz bir anda onu sizden alırdı.
..................
Çantamı alıp okuldan çıktım. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Ne yaptığımı ya da ne yapmak istediğimi. Bilinmezliklerin arasında kaybolmuştum.
Hava kararmıştı. Kızlara biraz yalnız kalmak istediğimi söylediğimde beni anlayışla karşılamış ve çok gecikmememi söylemişlerdi.
Kalabalık olan sokaktan ayrılıp daha sakin bir sokağa girdiğimde telefonuma gelen mesaja baktım.
- Bence çok yakıştı. Sen nasıl buldun.
Bu çocuk kafayı yemişti. Sarı saçlarını siyaha boyatmış olan Jimin'in fotoğrafına bakarken uzun süre sonra ilk defa gülümsemiştim. Beni mutlu etmeyi başarıyordu.
Çalan telefonumu açtım.
"Sesini duymak istedim. Saçlarım nasıl olmuş?"
"Harika. Bayıldım. Çok yakışmış"
"Her zaman ki gibi yine çok yakışıklıyım değil mi güzelim"
Kahkaha attım.
"Evet her zaman ki gibi yine çok yakışıklısın. Köpek kimin?"
Dediğim şeye mutlu olduğunu belirten birkaç mırıltı çıktı dudaklarından.
"Yeontan, Tae'nin köpeği. Haneul hava karardı ve seni merak ediyorum yanına gelsem olmaz mı?"
"Bizim yurdun biraz ilerisinde olan kiraz ağaçlarının oradayım. Seni bek-"
Gözlerim karardı. Soluduğum madde beni tutan adamdan kurtulmama engel olurken duyduğum tek şey Jimin'in ismimi haykırışıydı.
Jimin'in attığı fotoğraf medyada ki fotoğraf. Yeontan çok şanslı Jimin çok tatlı uwuwu oldum :^)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adore You | PJM✓
FanficYorulmuş bacaklarımın ardında ki kırık hayallerim, yaşadığım onca şeye rağmen benimle gelmeyi kabul ediyor gibiydiler. Valizimin uzun kulpundan tutarak lanet olası tekerlekleri hareket ettirmeye çalışıyordum. Gözyaşlarıma eşlik eden sonbahar yağmuru...