Kocaman bir karanlığın içindeydim. Kafamı nereye çevirsem karanlıktan kurtulamıyor, ışığa ulaşamıyordum. İstedim, çabaladım, uğraştım ama olmadı. Ne yaparsam yapayım bu karanlıktan kurtulmayı beceremedim.
***
Başımın ağrısını tüm vicudumda hissediyordum. Bulunduğum yer sıcak ve sessiz bir ortamdı. Rahat bir yerde yatıyordum. Kendimdeydim fakat gözlerimi açamıyordum. Sesler boğuk boğuk geliyordu.
"Ne zaman kendine gelir?"
"1 2 saate kendine gelir merak etmeyin, uzun süre aç kalmış ve tansiyonu düşmüş"
dedi ince sesli bir kadın.Hastanedeydim.
"Peki ya ateşi? Hâlâ düşmedi. Neden?"
diye sordu meraklı bir erkek sesi.
"İlaç verdik, yarım saate düşer. Geçmiş olsun."
Ayak sesleri duyuldu ve kapı kapandı. Hemşire olduğunu düşündüğüm kadın odadan çıkmıştı. Yanımda biri vardı fakat sesler boğuk geldiği için kim olduğunu anlayamadım. Ben gözlerimi açmaya çalışırken elimin üzerinde bir ağırlık hissettim. Kim olduğunu bilmediğim adam, elini elimin üzerine koymuştu. Gözlerimi hafifçe araladım, ışık gözlerimi yakarken yüzümü buruşturdum ve baş ağrısından inledim. Elimin üzerindeki el hızla geri çekilirken başımı adama doğru yavaşça çevirdim.
"Sonunda" dedi tok bir sesle.
"Sonunda uyandın."
Bu o polisti. Benimle sorgu odasında olan polis.
"Neden burdayım?" Bunu sorarken elimi başımın üzerine getirip ağrıdan tekrar inledim.
"Başım çok ağrıyor.""Bayıldın" dedi net bir şekilde.
"Buraya nasıl geldim" diye sordum.
"Ben getirdim."
"Oradan nasıl çıktım? Karakoldan yani. Nasıl bıraktılar beni?"
"Bıraktığımızı kim söyledi?" diye sordu.
"Kelepçelenmemişim?" dedim kaşlarımı kaldırarak. Ne kadar salakça sorular sorduğumun farkında da olsam, merak ediyordum.
Alaycı bir ifadeyle gözlerime baktı.
"Güzel olduğun kadar aptalsında."
"Benimle doğru konuş. Sana bir soru sordum." dedim sinirlenerek.
"Sana seni kurtaracağımı söylemiştim."
"Neden?"
"Onu buradan çıktığımızda öğreneceksin. Sana şartımı söyleyemeden bayıldın, ben de mecburen seni kurtarmak zorunda kaldım ve sen şartımı kabul etmiş oldun."
"Ben bir şey kabul etmedim" dedim soğuk bir sesle.
"Geri dönüşü yok." dedi ve ayağa kalktı.
Saçları dağılmıştı ve göz altları hafif morarmıştı. Yorgun olduğu her halinden belliydi. Üzerinde siyah bir gömlek ve siyah bir pantolon vardı. Kolundaki gümüş ve çok pahalı duran saatle birlikte fazla etkileyici gözüküyordu.
Ben onu incelerken tekrar konuştu."Çıkış işlemlerini halledip geleceğim. Beni burada bekle."
Cevap vermedim ve başımı diğer tarafa doğru çevirip sabır diler gibi derin bir nefes aldım.
Tabiki de onu dinlemeyecektim. Odadan çıkmasıyla doğrulmam bir oldu. Aniden kalktığım için başıma çok şiddetli bir ağrı girdi. Aldırmadım ve yataktan çıkıp ayakkabılarımı giydim. Annem beni öylece evden attığı için üzerime giyebileceğim bir ceket yoktu. Havaların en soğuk olduğu aylardaydık ve saat çok geç olmuştu. Yaptığımın delilikten başka bir şey olmadığını bilsem de ismini bile bilmediğim bu garip adamla beraber kalamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hades Afrodit
Misteri / ThrillerBirbirine çok yakın ama bir o kadar uzak iki kavram: Yaşam ve ölüm. Biri diğerine el süremez. Diğeri öbürüne anlatamaz. Yaşam'a aşık olan Ölüm, ona dokunamaz. Dokunursa, Yaşam ölür.