Bir bahar günüydü. Her yer rengarenk çiçeklerle doluydu. Üstüme hemen bordo paltomu dışarı çıktım. Dışarıda hafif bir meltem vardı. Dışarda oynayan, koşan çocuklar... Dedikodu yapan kocamış kadınlar... Yolda koşan çocuklar... Ben de çok isterdim koşmayı... Maalesef bazı engellerim var. Küçükken bu durumdan dolayı çok üzülürdüm ama artık eskisi kadar üzülmüyorum. Büyüdüm artık. Kalbim de benimle beraber büyüdü... Artık ben de normal insanlar gibi aşık olmak istiyorum. Ben de mutlu olmak istiyorum... Aşkla mutlu olmak istiyorum. Sevmek istiyorum. Sevilmek istiyorum. Çocukların yanından geçerken, yaşlı teyzelerın yanından geçerken artık bana dik dik bakmalarını istemiyorum. Sağlıklı olmak istiyorum. Ben de yaşamak istiyorum. İstiyorum... İstiyorum.
Yoldan geçerken bir kadınla karşılaştım bugün. İlk görüşte aşk diye buna deniliyormuş. Yemyeşil cennet gibi gözleri, altın sarısı gür saçları ve bembeyaz inci gibi dişleri vardı. Evin önüne kadar birlikte yanyana yürüdük. Sonra benim evimin hemen yanında durdu. Ve bana doğru dönüp "Burada oturan kişiyi tanıyor musunuz?" diye benim evimi işaret etti. Çok şaşırmıştım. Benim evimi neden sorsun ki? Kızı çok bekletmemek için hemen cevap verdim. "Burada ben oturuyorum. Ne oldu bir sorun mu var?" dedim. Kız hemen büyük bir sevinçle cevap verdi "Beni buraya büyükannem gönderdi. Senin ne kadar iyi bir insan olduğunu ve bana yardım edebileceğini söyledi." dedi. Ben de hemen "Size ne kadar yardımcı olabilirim ki. Ben bacakları olmayan tekerlekli sandalyesiz hiçbir şey yapamayan, bütün hayati işlevlerinin sadece bir sandalyeye bağlı olduğu bir adamım." dedim. Kız hemen karşı çıktı. Bana hemen benim evimde kalıp kalamayacağını sordu. İlk başlarda bayağı bir duraksadım. Çünkü o ne de olsa bir kız. Güzel bir kız. Olmaz dedim ama kızın başka kalacak yeri olmadığını öğrenince kabul ettim. Eve birlikte girdik. Evde bir misafir odası vardı. Kıza orada kalabileceğini ve bir sorunu olursa çekinmeden söyleyebileceğini söyledim. Biraz utana sıkıla da olsa tamam dedi. Artık geç olmuştu. Uyumaya gittik. Sabah kalmtığımda evden sürekli bir patırtı pütürtü geliyordu. Hemen uyanıp evin içini gezdim. Bir de ne göreyim. Bizim hamarat kızımız kahvaltı hazırlıyor. Çok mutlu oldum. Uzun zamandır bana kimse kahvaltı hazırlamamıştı. Nedenini sorduğumda bana söylediği tek şey şuydu "Size çok fazla yük olmak istemiyrum." Teşekkür edip bana bir yük olmadığını söyleyince hemen gülümseyiverdi. Tekrardan benim, benim evimde kalmasına izin vermemden ötürü teşekkür etti. Adını sormayı unuttuğumu fark ettim. Adının Azra olduğunu söyledi. Be kadar da güzel bir isim öyle değil mi? Benim en sevdiğim isimlerden biridir Azra. Dokunulmamış, inci demek anlamı. Ki adı gibi kendisi de öyle. O kadar saf ve temiz bir kız ki ilk görüşte anlaşılır. Hemencecik ısınıverdim kıza. O saflığına...