O adamın bana ne dediğini tamamen anlayamamıştım. Bütün gece bu yüzden hiç uyuyamadım. Ne diyebilirdi ki zaten. O bir hayal ürünüydü. Gerçek olamazdı. Hayır. Gerçek olamaz. Bana ne dediğini bu kadar önemseyemezdim. Ne de olsa o bir hayal ürünüydü...
Sabah Azra ve Berke çok geç uyandı. Sanırım onları da uyku tutmamıştı. Gözlerim artık kendiliğinden kapanmaya başladı. Ve uyudum.
Uyandığımda akşam olmuştu. Herkes benim başımda bekliyordu. Azra gözlerimi açtığımı görünce hemen "Senin hastalandığını düşünmüştük." dedi. İlla bir insan uyuyorsa bu hasta olduğu anlamına gelmez ki. Azra "Her neyse seninle çok önemli bir konu hakkında konuşmam lazım. Evin alıcılarından bazıları evi almayı planlıyormuş. Ama dün gece bir şeyler görmüşler. Bu yüzden evi almaktan vazgeçmişler." dedi hüzünlü bir şekilde. Bu her neyse,benim, bu evi satmamı istemiyordu. Neden istemesinler ki. Kim istemiyor olabilirdi? Bu kişi büyük annenin ruhu olabilir miydi? Ahh saçmalamamalıyım. Gittikçe deliriyordum galiba.
Neredeyse evi satma ümidim biteceği zaman birinin evi alacağı haberi geldi. Ne işle meşgul olduğunu sordum. Bir yazarmış. Paranormal şeyler hakkında kitap yazıyormuş. Açıkçası ben doğru evi seçtiğini düşünüyorum. Bu eski ev ve antika ayna tam da bu kişiye göre. Antika aynayı aslında yanıma almam gerektiğini biliyordum. Ama bence paranormal şeyler aynanın içinde gerçekleştiği için aynayla birlikte evi alması daha cazip. Büyük annenin en büyük isteklerinden birini neden yapmadın demeyin. Yazarın kitabı biter bitmez alacağım sevgili büyük annenin o güzelim antika aynasını.
Bu bilgiyi hemen Azra ve Berke'yle paylaştım. Ama onlar oldukça üzgün ve farklı bir şekilde evi satmak istemediklerini söylediler. Azra bu evin büyük annesinden kalan en büyük hatırası olduğunu ve bu evde kalmamı gerektiğini söyledi. Neden kalmamız gerektiğine bir türlü anlam veremiyordum. Bu kız beni delirtmeye mi çalışıyordu? Amacı neydi? Aklımda olan bin soru üstüne bin soru daha eklendi böylelikle. Ama bu evi satmayı gerçekten çok istiyordum. Çünkü bu evin parası benim hayatımı düzeltecekti. Sağlığım yerine gelecekti. Hayatım yeniden baslayacaktı bir bakımdan. Ama bütün bunlar bir şeye bağlıydı. Hiçbir sorun olmadan bu evi satmam lazımdı.
Sabah olmuştu. Bu gece sorunsuz geçti. Ne bir sese uyandım ne de uyku tutmamıştı. Bu gece sanırım bu evde kaldığım süre boyunca geçirdiğim en güzel geceydi.
Bu sabah güneşliydi. Havada tek bir bulut yoktu. Gökyüzü masmaviydi. Sımsıcak bir güne başlamıştık.
Bugün bu evi, bu anormal evi adama satacaktım. Sonunda bu evden kurtalacaktım. Her ne kadar karşı çıkılsa bile. Adam eve geldi. Adı Micrina Epsi. Oldukça garip bir ismi var. Ama sonradan öğrendiğime göre bana takma adını söylemiş. Kendi uydurmuş bu adı. Açıkçası gerçek adını ölene kadar merak edeceğim. Micrina Bey evi almaya geldi. İçeri duraksayarak, korka korka girdi. Çok yavaş adım atıyordu. Sanırım kararından geri vazgeçecekti. Ama böyle bir şey olamaz. Hiçbir yazar kendi işine yarayacak olan bir şeyi bırakmaz. Bu onların yapısında var. Adam tam tersine bu evi kesinlikle alacağını tekrardan mutlu ve heyecanlı bir şekilde dile getirdi. Artık bu evden ve bu tımarhaneden kurtulacaktım. Azra ve Berke'yi yanıma çağırdım. Fakat yanıma gelmediler. Tekrardan çağırdım. Ama ne bur ses ne de kendileri vardı. Micrina Beye döndüğümde o da ortada yoktu. Etraf birden bire karanlığa bölünmüştü. Kimsecikler yoktu. Karşımda antika ayna ve onun yanında... Onun yanında büyük anne. Her tarafı kan içerisinde bana doğru bakıyor. Ve bir şeyler fısıldamaya başlıyor. Ne dedğine anlam vermeye çalışıyorum. Ama nafile hiçbir sey anlamıyorum. Biraz sonra ise bana bağırarak "Ben sana ne demiştim."diye bağırıyor. Sonra etraftan gelen ağlamaklı sesleri duymaya başlıyorum. Sanki biri hüngür hüngür ağlıyor. Ve birden gözlerimi açıveriyorum. Kriz geçiriyormuşum. Azra başımın ucunda ağlıyor. Bu evi satmaktan tırsmıştım. Ama benim o kadar hayalim varken asla. Bu evi kesinlikle satacaktım. Satmam lazımdı. Micrina Bey ile anlaşmamızı yaptık. Parayı peşin verdi. Bu parayla neler yapabileceğimizi düşündüm. Ama ilk önce birinci sınıf uçak biletlerini alıp tedavi olmaya gideceğim yere, Amerika'ya gidecektim.
İlk işim Amerika'ya uçak biletleri almak oldu. Uçuş tam olarak sekiz saat sonraydı. Sekiz saat sonra Amerika'ya gidecektim. O kadar çok heyecanlıyım ki. Heyecanımı kelimelere sığdıramam.
Hava alanındaydık artık. Amerika'ya gelmiştik. Uçaktan büyük bir heyecanla indik. Buraya ilk adımızı atmıştık artık. O kadar heyecan verici bir şeydi ki... Bu duygu hiçbir şekilde tarif edilemezdi. Hemen bavullarımızı yanımıza alıp bir otele gittik. Hemen odalarımıza yerleştik.
Bu otel biraz garipti. Hatta biraz değil fazla garipti. Burada çalışan adamlarin hareketleri bile çok farklıydı. Sanırım bizim Türk olmamız onların garibine gitmişti. Oysa hiçbir farkımız yoktu. Onlar da biz de insaniz ne de olsa. Hayır. Bundan dolayı bize böyle davranamazlardı. Sanki hiç turist gelmiyordu buraya... Oldukça kötü bir tahminde bulunduğumu fark ettim. Bu kadar garip olan ne olabilirdi ki. Anlam veremiyordum. Azra ve Berke sanırım böyle olduğunu fark etmemişlerdi. Fark etselerdi söylerlerdi. Odalarımıza gidip eşyalarımızı yerleştirdik. Biraz dinlendikten sonra biraz etrafı gezmeye çıktık. O kadar güzel bir yerdi ki... Sanırsın cennettesin. Ama bu cennnet görünümünü bir şeyler bozuyordu. Etraftaki dilenciler, evsizler... Minicik eteklerle gezen kızlar vardı burada. Türkiye'de bu kadar çok yoktu bunlardan.
Otele geçtik. Saat geç olmamasına rağmen o kadar uykumuz gelmişti ki. Yol yorgunuyduk gerçi. Yorulmamız çok normaldi. Hemen uyuduk.
Birden irkilerek uyandım. Büyük annenin garip aynası burada da peşimi bırakmayacaktı. Birden başımda bir karartı belirdi. Hayır. Bir tane değildi. İkimiydi hayır. Tam olarak sayınca dört farklı karartı vardı. Hepsi benim üzerime doğru geliyordu. Neredeyse altıma yapacaktım. Hiçbir zaman bu kadar çok korkmamıştım. Yine bir şeyler fısıldamaya başladılar. Ama bu sefer çok fazla ses vardı. Fısıltılara anlam vermeye çalıştım. Ama nafile. Hiçbir şekilde anlayamıyordum bu sesleri. Sonunda bir çığlık attım. Hepsi birden bire sustu. Ve tek tek konuşmaya başladılar. İçlerinden biri bana "Senin yüzünden öldüm. Seni asla affetmeyeceğim!" demişti. Hayır ben kimsenin ölümüne neden olmadım. Olamazdım. Bunların amacı beni delirtmekten başka hiçbir şey değil! Beni öldüremeyeceksiniz. Asla. Buna asla izin vermem! Birden bire bayılıverdim.
Sabah olmuştu. Araba sesleri, çığlık atan sesi ve bir sürü polis sesi vardı. Ne olduğuna anlam veremedim. Hemen tekerlekli sandalyemle Azra'nın yanına gittim. Azra, mışıl mışıl uyuyordu. Bunun üzerine içim rahatlamıştı. Peki ya Berke? Berke, yatağında yoktu. Şüphelenmiştim. Yatagın yanındaki cam açıktı. Hemen camdan aşağıya baktım. Yerde cansız bir beden vardı. Bu
Berke miydi? Hayır olamaz. Berke camdan aşağı atlayarak intihar etmiş olamaz...