Azra,tam tersine kakhaka atıyordu.
"Azra, neden kahkaha atıyorsun. Kafayı mı yedin." dedim birden. Ağzımdan kaçıverdi işte. Azra hemen gülmeyi bıraktı ve bana ters ters bakmaya başladı. "Neden kahkaha attığımı mı sordun!" diye sert bir cevapla karşılık verdi. Hiçbir zaman anlayamıyordum burada yaşanan şeyleri. Karnaval sonucunda bir insan, idam ediliyor. Herkes bunu kahkahayla karşılıyor. Özellikle de onu bu yaşa kadar büyüttüğü torunu da kahkahalar atıyor. Anlamak mümkün değil. Kendimi deliler kaldığı yerdeymiş gibi hissettim. Tıpkı bir tımarhaneymiş gibi. Bildiğin deli memleketi! Maalesef son cümleyi istemsiz biraz bağırarak söylemişim. Haberim yoktu. O kadar çok dalmışım ki. Herkes bana ters ters bakmaya başladı. Büyük olasılıkla bağıemamdan dolayı olduğunu düşündüm. Fakat öyle değilmiş. Şükürler ettim Allah'ıma, Tanrıma. Kişi idam edildikten sonra, yakın akrabaları kürsüye çağırılıp tebrik ediliyormuş. Bu yerin ne değişik fantazileri var böyle! Hemen Azra'ya "Neden idam edilen kişinin akrabaları kürsüye çağırılıp tebrik ediliyor?" Azra " Çünkü idam edilen kişiler Tanrı için. Yani idam edilen kişiler hemen cennete giriyor bizim inancımıza göre." dedi. Ne garip bir inanış tarzı. Açıkçası biraz saçmaydı. Hatta biraz fazla saçmaydı. Tabii bu benim düşüncem. Onlara göre çok mantıklı geliyor olabilir, hatta öyle. Bunu sorarak neden kahkaha attıklarını da öğrenmiş oldum. Bir de kahkaha atmayan kişi anormal karşılanıyormuş. Dinsiz,inançsız olduğu dedikodukunu çıkarıyorlarmış. Ben de bir yandan kahkaha atıyor bir yandan da ağlamaya devam ediyordum. Büyük annenin hazırladığı o güzelim kahvaltıları çok özleyeceğim. Her şeyden çok...
Karnaval bir insanın, büyük annenin idamıyla sona ermişti. Ne acı verici... Artık hemen buralardan gitmek istiyordum. Burada daha fazla kalamazdım. Bu deliler yerinden hemen uzaklaşmam lazımdı. Yoksa bana da bir şey yapabilirlerdi. Ama Azra'yı burada bırakamazdım. Azra'sız asla yaşayamam. Peki ya Berke? Berke'ye ne olacaktı? Her nereye gideceksek Berke'yi de yanımıza almamız gerekiyordu. Ve o ayna. O antika aynayı da almamız lazımdı. Bu büyük annenin bizden son isteğiydi. Bunu yapmamız lazımdı.
Eve gittik. Evin kapısının önünde bu evi kime bıaktığı yazıyordu. Gözlerime inanamadım. "Bu evi biricik torunuma yardım eden kişiye bırakıyorum.". Aynen böle yazıyordu. Bu evi bana bırakmıştı. Artık yapacağım tek şey kalmıştı. Hemen bu evi satacaktım ve buradan taşınacaktık. Bu evin satışından kazandığım parayla üçümüz de çok rahat yaşayabilecektik. İşte bunlar benim şuandaki en iyi planım diyebilirim. Yarın ilk işim evi bir emlakçıya verip satılmasını beklemek olacak.
Ev yine her zamanki sessizliğini koruyordu. Hepimiz çok acıkmıştık. Azra, hemen birkaç çeşit yiyeyek yaptı. Biz de afiyetle yedik. Maalesef bugün Azra ve Berke'nin arasını düzeltmek için konuşmadım. Ne de olsa evden biri nedensiz yere idam edilmişti. İçimden bu ikisini barıştırmak gelmiyordu bugün.
Herkes yatağına gitti uyumak için. Ama beni bir türlü uyku tutmuyordu. Kafamda o kadar çok soru vardı ki... Büyük anne niçin bu evi bana bırakmıştı da Azra'ya bırakmamıştı? Bu antika aynaya neden sahip çıkmamızı istemişti? Bir türlü anlam veremiyordum bunlara. Bu soruları düşünürken birden dalmışım. Evden aniden bir gürültu geldi. Yerimden öyle bir sıçradım ki aklınız durur... Hemen etrafa bakmaya başladım. Ama hiçbir şey yoktu etrafta. Hiçbir şey yere de düsmemişti. O zaman bu ses neyin nesiydi? Şimdi de korkudan uyku tutmuyordu beni. Birden fısıltı sesleri duymaya başladım. Etrafıma bakındım. Ama etrafta hiç kimse yoktu. Fısıltıların geldiği noktayı aradım. Hayır bu olamazdı. O sesler, o fısıltı sesleri aynadan geliyordu. Birden kahkaha atıverdim. Burada kaldıkça kafayı yiyordum. Fısıltı seslerine anlam vermeye çalıştım. Dikkatle dinledim. Ama hiçbir anlamı yoktu. Biraz daha dinledim. Ve bir şey fark ettim. Ayna "Bu evi sakın satma." diye fısıldıyordu. Bu evde her şey gittikçe daha da garip bir hal almaya başlıyordu. Nasıl olur da bir ayna fısıldayabilirdi ki... Bu aynadan gelen sesler beni kararımdan vazgeçiremezdi, asla. Buna izin veremezdim. Bir aynaya asla itaat edemezdim. Bu evi hemen satıp Azra ve Berke'yi de buralardan götürmem gerekliydi.
Sabah olmuştu. Uyanınca kendimi aynanın karşısında yatarken buldum. Bu nasıl olabirdi? Akşam yatarken koltukta olduğuma emindim. Ben asla uyur-gezer de olamazdım. Nedenini daha önceden de belirtmiştim. Peki ya buraya nasıl gelmiştim? Kafamda zaten binlerce soru vardı. Bir de bu eklendi. Ne yapacağımı bilemiyordum. Ben, bu sorularla beynimi kurcalarken Azra ve Berke de uyanmış. Hatta yanıma gelip oturmuşalr bile. Berke " Abla dün akşam evden sesler geliyordu sen de duydun mu?" diye sordu. Azra " Hayır, sen kafayı yemişsin, zaten deli olduğun önceden belliydi. Tıpkı bir deli gibi davranıyordun." diye ters bir karşılık verdi. Hemen araya atladım. "Azra, dün gece o sesleri ben de duydum. Kardeşine..." dediğimde Azra, sert bir çıkış yaparak "O benim ne kardeşim ne de bir akrabam. Ben onu tanımıyorum." dedi. Bu iki kardeşi barıştırmanın tam sırasıydı.
Konuya nereden başlayacağımı bilemedim. Azra'ya dönüp "Artık barışmanız lazım. Siz kardeşsiniz. Kardeşler küs olmamalı." diye lafa başladım. Bu cümleleri söyler söylemez ne kadar saçma sözler kullandığımı anladım. Azra hemen bir kahkaha patlattı. "Sen bunların farkında olmadığımı mı düşünüyorsun? Ben bunların farkındayım." dedi. Evet farkındaydı. Bunu biliyordum. Ama böyle tepki vereceği aklımın ucundan bile geçmemişti. Sözlerime devam ederek "Siz küs olmamalısınız. Hiçbir kardeş küs olmamalı. Barışma vaktiniz geldi." dediğim anda Berke bana gülümsedi. Çok sıcak bir gülümsemeydi. "Azra, kardeşinin ü ey olması onu sevmemeni ve onu sürekli saklamanı gerektirmez. Öz de olsa üvey de olsa o senin kardeşin." Azra yine bir kahkaha patlatarak "Benim o yaratığa üvey kardeşim olmasından dolayı mı küstüğü sanıyorsun ha? Bu yüzden niçin küseyim, onu saklamaya çalışayım." Peki ya nedendi? Büyük anne sadece bana bu kadar anlatmıştı. Azra tekrardan söze başladı "Benim neden ona konuşmadığı anlatsam inanmazsın." dedi. Ben de hemen "Sen anlat inanmayıp inanmayacağıma kendim karar veririm." Azra "O dışardan çok tatlı, sevimli ve sakin bir çocuk gibi duruyor öyle değil mi?" Evet gerçekten de öyleydi. Azra sözlerine devam etti "Sana, onun anneme ve bana yaptıklarını anlatsam aynı düşünceler içinde olacak mısın acaba..."