Büyük annenin anlattıklarına göre Azra'nın bazı psikolojik sorunları varmış. Çok şaşırdım. Anlayacağınız her güzelin kötü bir yanı vardır derler ya. İşte aynen öyle. Azra'yı artık tahammül edemediğinden dolayı onu bana rastgele bir şekilde gönderdiğini söyledi. Buna bir türlü anlam veremedim. Büyük anneye Azra'nın sorununu sorduğumda hemen duraksadı ve çok yakında öğreneceğimi söyledi. Gittikçe meraklanıyordum. Artım gözlerim kendi kendine kapanmaya başladı. Uyuduk.
Sabah oldu. Bugün ev çok sessizdi. Hemen sandelyeme oturdum. Sandalyeme oturmamla yere yapışmam bir oldu. Sanırım sol kolumu kırmıştım. Yerden kalkamayınca ben de sürünerek salona doğru gitmeye başladım. Her yer kanla doluydu. Kan lekeleri gittikçe yoğunlaşmaya başlamıştı. Azra'yla büyük anneyi gördüm. Ama büyük anne hiç kıpırdamıyordu. Azra, beni görür görmez kaçmaya başladı. Büyük annenin yanına doğru yaklaştım. Büyük annenin her yeri paramparçaydı. O kadar çok korkmuştum ki. Kaçmaya başladım. Azra için kolay bir yem olmak istemiyordum. Kaçmaya başladım. Azra, beni yakaladı. Tam bena işkence yapmak için hazırlanırken uyandım. Neyseki rüyaymış.
Beni yemeden uyanmam tabii çok mutlu olunacak bir şey. Sabah olmuştu. Şaşırtıcı bir şekilde ev çok sessizdi. Hemen tekerlekli sandalyeme oturdum. Oturur oturmaz yere yapıştım. Bu olanları rüyamda da görmüştüm. Tesadüf diyerek geçiştirdim. Sürüne sürüne salona gittim. Her yer kan içinde değildi. İçim ferahlamıştı. Azra ile büyük anne hala uyuyorlardı. Ben de hemen odama gidip tekerlekli sandalyeme oturup mutfağa geçtim. Bir seferlik de olsa ben hazırlamak istemiştim kahvaltıyı. Oldukça güzel bir kahvaltı sofrası hazırladıktan sonra büyük anneyle Azra'yı uyandırmaya gittim. Onlar da çok şaşırmışlardı benim onlara kahvaltı hazırlamama. Hepimiz afiyetle yedik. Bugün dışarıda büyük bir şenlik varmış. Brezilya'da kutlanan Rio Karnavalı gibiymiş. Öyle heyecanlıdım ki. İlk defa büyük bir karnavala katılacaktım çünkü. Büyük annenin anlattığına göre bazen Rio Karnavalı'ndan daha büyük ve gösterişli oluyormuş. Bu beni daha da heyecanlandırmıştı. Saat 2 de başlayacak olan bu karnaval üç gün boyunca kesintisiz bir şekilde sürecekmiş.
Sonunda karnaval başladı. Herkes o kadar iyi hazırlanmıştı ki bu karnavala... Her yer çiçeklerle doldurulmuş, birbirinden güzel yemekler yapılmıştı bu karnaval için. Karnavala çok ünlü insanlar da katılmıştı. Bu da benim heyecanımın daha da artmasına neden oldu. Karnavalın ilk günü olmasına rağmen çok yorucu geçti. Akşam vakitlerinde herkes evlerine dağıldı. Ev yine her zamanki sessizliğine büründü. Ne büyük anne konuşuyor ne de Azra. Daha fazla buna dayanamayıp biraz sıkıcı da olsa bir konu buldum. Yine şu antika ayna hakkında. Büyük anne nedense o ayna hakkında pek fazla konuşmak istemiyordu. Yine o antika ayna hakkında büyük anneyi soru yağmuruna tuttum. Büyük anne, o aynayı canından çok sevdiğini söyledi. Oldukça garipti. Hangi insan bir aynayı bu kadar çok sevebilirdi ki? Neden öyle olduğunu sorduğumda ise ayna böyle istiyor diye cevap verdi. Kendimi tımarhanedeymiş gibi hissettim. Nasıl olur da bir ayna bir istekte, böyle bir istekte bulunabilirdi ki... Artık Azra'yı da alıp buradan hemencecik gitmek istiyordum. Ama buradan öyle hemen gitmek hiç de kolay olacağa benzemiyor hele de benim gibi biri için. Hepimiz uyumak için odalara dağıldık büyük anne hariç. Yatağıma gittim. Yatağımın ucunda biri vardı sanki. Yatağımdan kalktım ve kim olduğunu sordum. Cevap vermedi. Ona iyice yaklaştım. Bir erkekti sanırım. Onu neredeyse ittirecekken birden kayboluverdi. Çok korkmuştum. Böyle bir şey yaşasanız hanginiz korkmazdınız ki. Hemen yatağıma döndüm. Artık uyumak istiyordum ve buradan gitmek.
Bir türlü sabah olmuyordu.İlk önce Azra'nın yanına gittim. Yatağında yoktu. Orada olmayışından endişelenerek büyük annenin yanına gittim. Büyük anne yatağında mışıl mışıl uyuyordu. Peki ya Azra? Azra neredeydi? Ne yapıyordu? Çok endişelendim. Hemen mutfağa gittim. Oradaydı. Su içiyordu. Beni çok endişelendirmişti. Onu da uyku tutmamış. Oturduk. Sohbet etmeye başladık. Ona bugün gördüğüm adamı anlattım. Azra da o adamı her gece görüyormuş. Şaşkınlığımı gizleyemeyerek Azra'ya o adamın kim olduğunu sordum. Bana o adamın antika aynayı yapan adam olduğunu söyledi. Oldukça garip. O adam, büyük annenin söylediği kadarıyla öldürülmemiş miydi? Azra, bana, gördüğüm şeyin o adamın ruhu olduğunu söyledi. Adamın öldürülmeden önceki son dileğinin aynanın içinde bulunmakmış. Ne kadar da saçma. Adam öyle istedi diye şimdi o aynanın içinde mi yaşıyor? Ah ne saçmalık!! Ne kadar saçma da olsa inanmıştım.
Gün aydınlanmaya başlamıştı. Bugün de karnaval vardı. İkinci günü. Bugün de aynı şekilde devam etti.Akşam oldu... Herkes evlerine dağıldı. Bu sefer ev, her zamankinden farklı olarak sessiz değildi. Büyük anne konuşuyor, Azra, onu dinliyor. Büyük annenin sorduğu sorulara cevap veriyordu. Böyle olması beni çok mutlu etmişti. Azra, hepimizden erken yatmaya gitti. Büyük anne ve ben kaldık başbaşa. Bana Azra ile alakalı bir şeyler söyleyeceğini söyledi. Ve hemen konuya girdi. Azra'dan hoşlanıp hoşlanmadığımi sordu. Deliler gibi seviyordum ben Azra'yı. Büyük anne hiç şaşırmamıştı. Sanırım anlamıştı zaten. Ve oldukça kızgın bir sesle hemen o duygulardan uzaklaşmam gerektiğini söyledi. Nedenini soramadan odadan koşarcasına çıktı.
Hiçbir şey bu kadar zor olamazdı...
Onu bırakamam... Asla...