Bölüm 1

3.5K 96 8
                                    


Yirmi altı yıllık anılar kaç kutuya sığardı sahi? Genç kız terk etmeye zorlandıkları, bütün hayatını, çocukluğunu, genç kızlığını geçirdiği, içindeki acıları gömdüğü odasına veda etmek için yeterince vakti olmadığının bilinciyle evin büyük merdivenlerine yöneldi. Duvarlardan toplanmış paha biçilemez tabloların altında görünen renk değişimleri evin bakımsızlığını haykırıyordu adeta. İçinde hiç kaybolmayan hüzünle yaşamaya alışan bir insandan hayatın getirdiği inişler çıkışlar karşısında duygularının ne kadar değişmesi beklenirse o kadar farklı görünüyordu bu sabah. Olduğu gibi bırakılmak zorunda kalınan büyük ve gösterişli eşyalarda gezdi parmak uçları. Taşınabilecek, yükte hafif pahada ağır her şeyi zaten ellerinden çıkarmışlardı.

İki kanatlı büyük kapıdan geçerek deniz manzaralı salona girdiğinde her zamanki koltuğunda tüm rahatlığıyla gazete okuyan babası evde olan bitenden haberdar değil gibiydi. Yüzünde sadece kötü bir koku alıyormuş da belli edemiyormuş gibi bir ifade vardı.

"Günaydın babacığım"

Babası okuduğu gazeteden kafasını kaldırmadan cevap verirken annesi alelade bir gün gibi salona girdi ve babasının alnına bir öpücük kondurarak tekrar çıkışa yöneldi. Geçerken parmak uçları genç kızın yanağına dokundu.

"Ben kaçıyorum Yaseminciğim, bu tantanayla uğraşamam şimdi. Biliyorsun Nevin'lerle brunch planımız vardı çok önceden, sen halledersin değil mi kuzucuğum?"

Yasemin belli belirsiz kafasını salladı. Artık anne ve babasının bu tavırları onu şaşırtmıyordu. Yolun sonuna gelmişlerdi, şirketlerinin büyük bir kısmı elden çıkmış, denize nazır yalılarından ayrılmaya zorlanmış, itibarları yerle bir olmuşken ailesi hala kendi yaşam standartlarını korumaya çalışıyordu. Zaten başlarına gelen onca şey, bu rahatlıktan ileri gelmiyor muydu?

"Keşke abim daha erken gelseydi " diye iç çekti.

İlk defa babasının dikkatini çekmişti.

"O nasıl söz Yasemin, kırılırım. Bunca yıl her şeyi idare etmedim mi? Yakışıyor mu ilk sarsıntıda mızırdanmak?"

Yasemin babasının yanındaki koltuğa çökerken yaşlı adamın eline uzandı. İçinden geçenler sarsıntıdan çok deprem olsa da cevap verdi.

"Özür dilerim babacığım, elbet senin suçun değil. Hiçbirimiz ön göremedik."

Babası her zaman olduğu gibi ortada bir suç varsa üstlenilmesinden hoşlanmıştı. O da kızının elini okşadı sevgiyle. Haldun Kozahan, büyük bir mirasın tek varisi, enerjiden, otomotive bir çok dalda faaliyet gösteren bir holdingin başındaki isim olsa da, başarılı değildi. Bunu da çevresindeki bir çok insan bilirdi. O ise asla hatalı olduğunu kabul etmez, bu konuda eğitim alan çocuklarının bile sözlerini dinlemezdi. Sonuç ise ortadaydı.

Yasemin ayağa kalkarak evden çıkmaya hazırlandı.

"Ben de şirkete geçiyorum, babacığım. Abimi yalnız bırakmayayım. Akşama diğer evde görüşürüz"

"Hah, ev mi? Ahır desek daha doğru. Abin nasıl tahammül ediyor o evde oturmamıza anlamıyorum. Durumumuz o kadar da kötü olmamalı!"

Yasemin bir an babasını yalnız bırakmak istemedi.

"Sen de gelmek ister misin şirkete?"

"Almayayım, abin zorla el çektirdi madem toparlasın kendisi."

Yaşlı adamın tekrar gazetesine gömüldüğünü ve yanındaki sehpada bulunan zili çaldığını duyan Yasemin istemeyerek de olsa evden çıktı. Onları yeni şartlara alıştırmak epey zor olacaktı.

"O kadar da kötü değil.." diye mırıldandı ardından son kez kapattığı kapıya bakarken. Şimdi eski yaşamının bir yansıması olan çift kanatlı, ceviz rengi oymalı kapıya dokundu parmak uçlarıyla. Gözlerinin kenarlarında biriken göz yaşı damlasını geri göndermek istercesine başını yukarı çevirdi ve büyük yalının sundurmasından görünen bulutlu havayı ciğerlerine çekti. İlk yağmur tanesi düşerken arabasına ulaşmıştı. Yağmur ruhunun ağırlığını alırcasına bastırdığında emektar kapıcılarına selam vererek bahçe kapısından çıktı.

Bir daha bu eve dönemeyeceklerdi. Biliyordu fakat elden bir şey gelmezdi. Şimdi ağlayıp sızlanma zamanı değil, dik durma zamanıydı.

Eğer abisi olmasa şirkete hiçbir kuvvet genç kızı gönderemezdi. İçinde korku, heyecan, belki biraz umut vardı. Şirketin hisselerini ve taşınmazları kimin satın aldığını duyduğunda donup kalmış, evdekilere bir şey belli etmemek için tüm benliğini ortaya koymuştu.

Acaba o da kendisini hatırlıyor muydu? Genç kızın onun için içinde yaşattıkları hatırlanmaktan çok öteydi. Unutamamak belki, belki derin pişmanlıklara hapsolmak...

Bir ay önce abisi ve en yakın arkadaşı İlknur balayından döneli çok olmamışken büyük kriz patlak vermiş ve ellerinde ne var ne yoksa satmak zorunda kalmışlardı. Annesi, babası ve abisi, alıcı ile Yasemin arasındaki bağlantıyı hatırlamamışlardı muhtemelen. Acılarının en yakın tanığı İlknur ise fark ettiyse bile bunu Yasemin'e belli etmeyecek kadar naif bir kızdı. Belki o sırada Yasemin, İlknur'un gözlerine bakabilseydi en yakın arkadaşının gözlerindeki derin kederi görebilirdi fakat genç kızı en çok bu bakış yaralardı. Yaptığı hatayı affeden, onun için kederlenen bakışlar, hele ki Yasemin kendisini affedememişken.

Şirketin kapısından girerken içindeki cılız umut çoktan sönmüş, derin bir utanç uçurumunun dibindeydi. Görmeyen gözlerle güvenlik görevlilerine selam vererek asansöre yöneldiğinde çoktan hatıralar dört bir yanını sarmıştı.

Aradan yedi yıl geçmişti fakat her anını dün gibi hatırladığı zamanlardı.

Genç kız üniversiteli olmanın, özgürlüğün tadını çıkarıyordu. Her genç kadar havaiydi. Belki elindeki imkanlarla biraz fazla.

Güzelliğinin, gençliğinin, etrafında oluşturduğu auranın farkındaydı. Hayata ve çevresine neşe saçıyordu. Ona bakmak bile mutluluk sebebiydi. İşte onunla bu şartlarda tanışmıştı. Belki daha olgun olabilseydi, belki aşkına sahip çıkabilseydi...

İKİNCİ ŞANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin