Apartmanın demir kapısını omzuyla iteledi ve dışarıya çıkmayı başardığında serbest kalan demir kapı gürültüyle kapandı. Elindeki su şişesini sımsıkı kavramış yaşadığı apartmanın ön bahçesinde bulunan, diktiği çiçeğe doğru adımlamıştı.
Her gün, öğle saatlerinde bahçeye iner, kalçasını kaldırım taşına yaslar ve o çok sevdiği çiçeği sular, ilgilenirdi. O çok sevdiği mor yapraklarını okşar, sevgisini asla sakınmazdı ki. Sanki, hayatında sevgisini sunamadığı bir insana sevgisini sunuyor gibiydi.
Apartman bahçesinin demir kapısı gıcırtıyla açılınca kafasını kaldırdı. "İyi günler, Bayan Lee." yüzünde kocaman bir gülümseme yer edindi yaşlı kadına bakarken. Buraya taşındıktan sonra, Bayan Lee ile tatlı diyalogları olmuştu her zaman.
"Yine mi o çiçeğin başında dikeliyorsun sen?" elindeki poşetleri yere koyan kadın ağır adımlarla Hoseok'un yanına gitti. Hoseok, yüzündeki gülümsemeyi silmeyi başaramıyordu. "Ne var bu çiçekte bu kadar ilgi vereceğin?" Hoseok bakışlarını mor yapraklarıyla ve hikayesiyle, anısıyla çok sevdiği İris çiçeğine çevirdi. "Bana bir sevdiğimi hatırlatıyor Bayan Lee!" gülümsedi ve yavaşça suyu köklerine doğru bahşetti güzelim çiçeği doyurmak adına.
Yaşlı kadın duraksadı. Ağrıları mesken edinmiş bedenini büyük bir zahmetle kaldırım üzerine bıraktı ve Hoseok'un bacağına elini yasladı. "Anlat bakalım evladım. Kim bu kişi?" merak duyduğu bakışlarından belliydi.
Hoseok su şişesini bacakları arasına koydu ve kafasını eğdi. Kabullenemediği gerçeklerle tek başına savaşmaya çalışıyordu 3.5 aydır. Arkadaşları ile arası yeniden düzelmiş olsa da Hoseok herkesten bir nebze uzaklaşmış ve kabuğuna çekilmişti. Sorsalar bile dili düğümlüydü, ne bir şey diyordu bu konularda ne de onun ismini zikretmişti o olaylardan sonra.
Ailesine bile haber gitmemesi adına o kadar çabalamıştı ki. Ondan ayrıldığını, burada minik bir apartman dairesinde yeniden kendine hayat kurduğunu, bir iş bulduğunu söylemişti. Doğruydu da, yeni bir hayat düzeni kurmaya çalışıyor, yarı zamanlı bir işte çalışıyordu. Fiziksel acıları ve sanrıları yok olsa da kalbine işleyen acılara ne yaparsa yapsın söz geçiremiyordu, 3.5 ay sonra bile... Belki de, bugünün anısı, acısını daha da tazeliyordu. "Çok sevdiği bir çiçeği kopartan, göz göre göre kurumasını izleyen bir sevdiğin vardı." güzel çiçeğin mor yapraklarında gezdirdi başparmağını. "Bu yüzden, onun veremediği sevgiyi ben vermeye çalışıyorum Bayan Lee."
Kadın hiçbir şey anlamamış, boş boş Hoseok'un yüzüne bakıyordu. "Seni hergele, ben de bir şey anlatacaksın diye bekliyorum " homurdanıp kaldırım taşından destek alarak kalkmaya çalıştı. Hoseok, yaşlı kadının koluna girip doğrulmasını sağladığında hemen kapının yanındaki poşetlerini de kavramıştı. "Yardım edeyim size. Yorulmuşsunuzdur." yaşlı kadın, dik başlıydı. Eşini kaybetmiş kendi başına her şeyin üstesinden gelmeyi alışkanlık edinmişti. "Kendim hallederim." Hoseok'un elinden poşetleri aldığında Hoseok almak adına atılsa bir güzel azarlanacağını bildiği için sessiz kaldı ve bakışlarını İris çiçeğine indirdi. Bugün, o mor yaprakların hikayesiyle hayatı değişmemiş miydi?
Ellerini ceplerine koydu ve bahçesinin demir kapısından çıkıp ilerlemeye başladı. Onunla hayat sürdüğü o evden fazla uzağa gidememişti. Sıklıkla rüyasına giren ağlayan halleri, Hoseok'un sıkıntılı uykular çekmesine sebep oluyordu. Sıklıkla, dizlerine kapanıp özürler sıraladığı anları düşünüp kendisine eziyet ediyordu.
'Neden?' demişti. 'Neden bana bunu yaptın, beni sevmedin mi?' onun kırılgan bakışları çaresizce yüzüne tırmandığında Hoseok güçlü kalamayacağını düşünmüştü. 'Hayır, aksine çok sevdim. Bu yüzden seni herkesten ve her şeyden uzak tutmak, korumak istedim ama sana ben zarar verdim.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mk Ultra :: YoonSeok
FanfictionBende bir hissizlik ve sevgisizlik gelişti ama sana bakmak ve seni sevmek şeffaf bir ayna, temiz bir nehir gibiydi. Gördüm Yoongi hyung, beni benliğimden ayrıştırıp, kendine ait yaptığını gördüm. ||18.02.2020||