"Bu haplar yasaklı, nereden bulup içebildin?!" doktorun haykırışları yatakta yatan bedeni ürkütmüştü. Bakışları kapı dışında duran Yoongi'ye kaydığında, Yoongi hızla bakışlarını kaçırdı. Kendisini ele verse, hak verirdi. Sessiz kaldı.
"Bilmiyorum."
***
3.5 ay sonra
Yoongi sıcağı tüten kahvesine bakarken aklından geçenlerle yine donup kalmıştı. Her gün, o anları yaşıyordu ve bu ona bir eziyet gibi geliyordu.
Bakışlarını elinde duran kahve bardağından çekti, sıcak bardak avuç içlerini yakmaya başlamıştı bu yüzden bardağı kenardaki masaya koydu ve tebessüm etti. Nereden başlamalıydı, buna hazır mıydı bilmiyordu.
"Sevdiğiniz birine zarar verir miydiniz?" fısıldadı. Sesi güçlü bile çıkmıyordu. Tükenmiş gibiydi. Yolunu şaşırmıştı artık. Karşısındaki kadın elindeki kalemi çevirirken duraksadı. "Bazen, elimizde olmadan karşımızdakina ufak zararlar verebiliriz ama dikkatli olmamız gerekir."
Yoongi gülümsedi. Bakışlarını ellerinden çekemiyordu. Stresle tırnak kenarlarındaki etleri yoluyordu ve berbat bir görüntü hakimdi ellerinde. "Ama büyük bir zarar verdim ben. Çok büyük." kadın sessiz kaldı. Bir nevi, devam etmesini bekliyor gibiydi. Her şeyi anlatmalıydı değil mi? Bunun bir çözümü olacaktı.
Elini burun kemerine götürüp sıktı ve titrek bir nefes verdi. Başlamakta, devam etmekte, bitirmekte zordu. Hayatını yakıp yıkan bir şeyi dile getirmek zordu. Güçlü hissetmiyordu aksine dokunsalar yıkılır, kalkamazdı.
"Bir gün, hayatıma öyle güzel biri girdi ki. Ailesini yakın zamanlarda kaybetmiş birine ilaç gibiydi." tebessüm etti. Sanki, yine o anları yaşıyordu. Sahi, o anlara dönmek isterdi. O zaman sımsıkı sarılır hatalar yapmazdı. O zaman, onu kaybetmezdi.
"Bir botanik bahçesinde çalışıyordum ve o da çiçeklere hayrandı. Onu ilk gördüğümde, yanına gitmek için çırpınan dürtülerime yenik düştüm. Adımlarım kendimden emindi. Amacım onu etkilemekti ve başarmıştım da. O günden sonra arkadaştık. Bir süre, arkadaş, flört arasında gidip geldik. Hayatıma girdiği andan beri, yalnız kalmış bedenime şifaydı. Ruhumu iyileştiriyordu varlığı. Çok seviyordum." duraksadı. Ağlamasına ramak kalmıştı ama tek yapabildiği burnunu çekip bedenini dikleştirmek olmuştu. Daha, en başındayken böylesine çökemezdi.
"Yaklaşık 4 ay sonra sevgili olduk. Mezun olmuştu, ailesi beni severdi ve yanıma taşınmasına izin verdiler. Bir aile gibiydik, eş gibi. Eve geldiğimde yemekler yapıyor olurdu ve bu çok mutlu ederdi. Çok nadir kavgalar ederdik öyle uysal, sevecendi ki insan sesini yükseltmeye yeltenemezdi." yüzü, gülümsemesi gözleri önünde belirince kıpırdandı. Kadın fark etmişti zorlandığını. Onu zorlamak istemiyordu ama belli ki anlatmak istiyordu. Ona bir acı yükleyen durumları dökmek, kurtulmak istiyordu.
"Sonra, işler çığrından çıktı." burayı açık açık dillendirmek istemiyordu. Yaptığı şeyler suçtu ve bunca aydan sonra tam toparlanacakken yine yıkılamazdı. Hapse girmek istemiyordu. Yine bencildi işte. Asla değişemeyecekti.
"Arkadaşlarından kıskandım onu. Her şeyden kıskandım. Ona yan gözle bakabilecek olan gözden, insanlardan, gülümsemesini cömertçe paylaştığı her şeyden. Korktum da. Ailemi kaybetmiştim ve onu da kaybedecek olmaktan çok korktum." avuç içlerini gözlerine bastırıp soluklandı. Sakin kalamıyordu. Dillendirirken her şeyi, düşündüğü zamanlardan daha zorlu, daha ızdırap verici geliyordu. Kelimeler çıkmamaya yeminli gibi, dilinin ucunda cebelleşiyordu. Zorlanıyordu işte, çok zorlanıyordu.
"Sadece benimle konuşsun istedim. Sadece ben olayım istedim. Öyle kör oldum, delirdim, bencilleştim ki yaptıklarımın ona zarar verdiğini göremedim." nefesi daralıyordu. Üzerindeki gömleğin üst iki düğmesini açtı ve yan masaya koyduğu soğumaya yüz tutan kahvesinden bir yudum aldı. "Ne yaptın?" bu soru ürpermesine, belli olacak şekilde titremesine sebep oldu. Kanlar kusacak kadar berbat olmasına sebep olacak şeyler yaptım diyemezdi. Öyle yüzü yoktu ki.
"Bunu söylemek istemiyorum." söyleyemezdi. Saçlarını geriye attı ve tırnak kenarlarını yolmaya başladı. "Sonra, bir gün yerde uzanıyordu. Ölmek istemediğini söylüyordu, korktuğunu söylüyordu, neden bunları yaptığımı söylüyordu. Afalladım. Çok korktum. İstediğim tek şey, onun yanımda olursa, kimseden, hiçbir şeyden zarar görmeyeceği fikriyle ilerlemekti. O zaman... Onu öyle çırpınırken görünce lanet ettim." kadın az çok tahmin edebiliyordu olanları. En azından anlatılanlara bakılacak olursa, sevdiğine fiziksel bir zarar verecek şeyler yapmıştı, şimdi ise pişmanlığını haykırıyordu.
"O nerede şu an?" bu soruyla Yoongi kafasını kaldırdı ve kadına baktı. Neredeydi? Bilmiyordu. Hayatlarında hiç olmamış gibi kutuplaşmışlardı sanki. "Bilmiyorum. O hastanede, yaptıklarımdan dolayı şikayetçi olabilirdi ama olmadı. Biliyordum... Birbirimize veda etmemiz gerektiğini, ona acı verdiğimi biliyordum ama o zaman hâlâ bencillik yapıp gitmek istemiyordum. Saatlerce yalvardım, özürler sıraladım ama bunun bir faydası olmazdı çünkü, kördüm. Beni çok ama çok seven birisine acı çektirecek kadar kördüm ve onu kaybetmeyi hak ediyordum."
O anlar gözleri önünden geçti resmen. Onun bitkin halleri, hastane kıyafetlerinin üzerindeki bolluğu, doktorun haykırışları, gelen polisler... Onlara bile yalan söylemişlerdi. Belki de, şu an dışarıda olmak daha büyük bir eziyetti. O, şikayetçi olup, her şeyi itiraf edebilirdi ama aksine dudaklarına yakışmayan yalanlar üretmişti.
Yoongi, kendisini bu kadar çok seven bir insana o acıları yaşattığı için kendisinden nefret ediyordu. "Kaç ay oldu?" kadın sadece dinliyordu. Ne elinin altındaki deftere bir şey yazmıştı ne de yan masada bulunan kahvesine dokunmuştu. Anlamak istiyordu, bu genç adamın acısını en ince ayrıntısına kadar hissetmek istiyordu.
"3.5 ay." Yoongi nasıl unuturdu ki. Onsuz geçen her gün ölüm gibiydi. Evin duvarlarını dolduran kahkahaları, sesi, inlemeleri yoktu. O evde koşuşturan, güzel yemekler yapan, koltukta uyuyakalan, geldiğinde kollarına atlayan sevdiği yanında yoktu artık.
O evde yalnız kaldığı ilk gece kabus gibiydi. Eşyalarını alır sanmıştı ama telefonunu dahi gelip almamıştı. Gitmişti işte. Kendisi gibi korkutucu birisinden kaçmıştı, haklıydı da.
Yoongi o evde nefes dahi alamadığını anlamış ve daha küçük bir yere taşınmıştı her şeyi satıp. Arabasını, evdeki eşyaları, o çok sevdiği kitapları... Onun hevesle kucağına tırmanıp okumaya bayıldığı kitapları bile satmıştı.
"Neden bu kadar zaman sonra geliyorsun?" Yoongi, bu sorunun geleceğini biliyordu. Tebessüm edip aydınlık gökyüzüne baktı yanlarındaki küçük pencereden.
"İlk zamanlar kendimi öldürmek istedim. O kadar yoğun bir istekti ki bu. Ancak bu şekilde hak ettiğimi bulurdum. Ama sonra yaşamak ve onsuz olmanın benim için en iyi ceza olacağını anladım." gülümsedi. Bu hayat, yalnızlık onun cezasıydı. "Bugün, onunla tanıştığımız gündü." akmaya hazır gözyaşları yanaklarından süzüldü.
"Onu özledin mi?" cevap çok belli değil miydi zaten? Yine de sormak istedi kadın. "Çok özledim. Her şeyi geriye sarmak ve hatalar yapmamak isterdim ama baksanıza. O yok... Belki de kilometrelerce uzakta." burnunu çekip gözlerini ovuşturdu. "Ne yapmalıyım bilmiyorum. Eminim o çok daha büyük acılar çekti ve hatalı benim. Ama özledim." kalbindeki o ağrı, geçmiyordu. Bir sızı vardı canını yakıyordu. Nefes almak o kadar zordu ki. Batıyordu kalbine minik minik iğneler.
"Ondan vazgeçemiyorsan, onunla yaşamayı öğrenmelisin. Hayatında acı veren bir şey değil, hayatının sıradan bir şeyi gibi kabullenmeye çalış. Sana birkaç ilaç yazacağım ama sakın unutma. Burada, hatalarını fark etmiş olman güzel bir şey." Yoongi gülmeye çalıştı ama gözyaşları hızla akmaya devam ediyordu. "İlaç istemiyorum." hayatının herhangi bir yerinde ilaç görmek istemiyordu. Sadece ya bu acıyla yaşamayı öğrenecekti ya da vazgeçecekti. İki seçenekte korkunçtu. Tek istediği, Hoseok'u yeniden görmekti. İris çiçeği, şimdi nerelerde, nasıldı?
Ya... Üzdü
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mk Ultra :: YoonSeok
FanficBende bir hissizlik ve sevgisizlik gelişti ama sana bakmak ve seni sevmek şeffaf bir ayna, temiz bir nehir gibiydi. Gördüm Yoongi hyung, beni benliğimden ayrıştırıp, kendine ait yaptığını gördüm. ||18.02.2020||