Müzik Önerisi : Deemo - Fluquor
Keyifli okumalar~
Yoongi, bedenine kollarını sardığı gibi uyuklamaya başlayan bedeni giydirmiş ve koltuğa yatırmıştı. Hoseok yorgunlukla mayışıp kalmıştı resmen. Kıpırdanıp bir kolunu kafasının altına almış ve yorgun bedenini uykunun kollarına atmıştı.
Yoongi koltuğunun önüne çöktü ve Hoseok'un nemli kahverengi tutamlarını okşadı. Bakışları şişmiş dudaklarında ve boynundaki izlerde gezinip duruyordu. Mutlu hissetti. Ama bu mutluluk öyle tarif edilemez biçimdeydi ki. İzleri bir imza misali varlığını belli ederken o kendisine ait olduğunu belli eden emarelerle mutluluk duyuyordu.
Dudaklarını Hoseok'un dudaklarına yavaşça bastırıp ayaklandığında üzerini giyinmiş ve küçük yerin anahtarını alıp dışarıya çıkmıştı. Hoseok burada uyurken kimsenin gelip rahatsızlık vermesini istemiyordu. Aslında bu düşüncelerinin kibarlaştırılmış haliydi. Kimse, Hoseok'u görsün istemiyordu.
Kapıyı kilitleyip anahtarı cebine attı ve keyfini belli eden ıslıklarıyla bahçeye doğru adımlamaya başladı. Hem Hoseok uyanırsa kendisini arayabilirdi. Yorgun bedeni akşama kadar bir uykuyla şenlik ederken Yoongi gün boyu çiçekleri keyifle gelenlere anlatıp rehberlik yapacak, aynı zamanda çiçeklerin güzel hikayelerinde Hoseok'a güzel noktalar biçecekti. Her zaman bunu yapmıyor muydu sanki?
Ağır adımlarla ön kapıya ilerlerken kapı önündeki üç bedeni görmesi yüzündeki huzur ve mutluluğu saniyesinde silmişti. Canını sıkan üç kişinin varlığı adımlarını yavaşlatmasına sebep oldu, hatta arkasına dönüp gitmeyi istedi ama bu isteği, fark edildiği için artık geçersizdi.
Hoseok'un arkadaşları, adımlarını kendisine doğru yönelttiğinde onların yüzlerinden de okunuyordu memnuniyetsizlikleri. Onları buraya getiren şeyi tahmin etmek zor değildi? Ne zaman çekip gideceklerdi? Yoongi, onlarla muhattap olmaktan sıkılmıştı artık.
Büyük bir bıkkınlık yüz ifadesini ele geçirirken Jungkook karşısında durmuş ve kollarını göğsünde kavuşturmuştu. Gerilim had safhadaydı ama garip bir şekilde, Yoongi hem sinirli hem de onların sinirini gördüğü için keyifliydi.
"Hoseok nerede?" neden ona hesap soruyorlardı? Zaten her gün mesajlaşıyorlardı değil mi? Omuz silkti ve yanlarından geçip ilerlemeye başladı ama bu hamlesi de bileğine dolanan parmaklarla etkisiz kılınmıştı. Dönüp bileğine dolanan uzun parmakların sahibine baktı umursamazca.
"Yoongi, bize karşı sevgi dolu olmadığının farkındayız. Ama Hoseok nerede? Arkadaşımızın bizimle iletişime geçmesini engellemekte nesi?!" Taehyung'un gür sesi yankı buldu çiçeklerle ve ağaçlarla dolu arsada.
"Bir şey yapmadım." bileğini kurtarıp ellerini rahatça eşofmanının cebine yerleştirdiğinde Taehyung'un yumruklarını sıktığını ve gerildiğini görmemek imkansızdı. Sanki, yanlış bir laf etse yumruğunu hiç umursamadan yüzüne indirecek gibiydi. Aslında, aralarında bu gerilim hep vardı. Hoseok, onların bir araya gelmesini sağlasa da hiçbir zaman anlaşamamışlardı. Onları birlikte takılmaya mecbur kılan bir kilit noktasıydı Hoseok.
"O zaman Hoseok neden gruptan ayrıldı!" Jungkook öne atılıp tişörtünün yakalarını kavradığında geriye doğru sendelemişti. "Bununla bir alakam yok. Hoseok yetişkin birisi, benim sözlerimle hareket edecek değil ya."
Öyle rahattı ki konuşurken, bu karşısındaki üçlüyü daha da çıldırtıyordu. Jimin derin bir nefes verip Jungkook'un ellerini kavradı ve Yoongi'den uzaklaşmasını sağladı. "O zaman Hoseok nerede söyle. Onunla konuşacağız." buna izin vermek istemiyordu.
Duygusuz bakışları üçlü arasında mekik dokurken onların gözlerinde okuduğu saf sinir içini bir keyifle doldurmaya başlamıştı. Kutuplaşmalar başlıyordu ve bunun kazananı kendisi olacaktı.
"Eve geldik ama yoktu. Artık nerede olduğunu söyle!" Taehyung bağırdığında atmak istediği kahkahayı dudaklarını birbirine bastırarak engellemeye çalıştı. Sessizliği mesken edindiği saniyeler, Taehyung'u daha da delirtiyordu. Öne atıldığında Jimin koluna yapıştı erken davranarak. Kavga etmek istemiyordu.
Yoongi'nin bariz bir şekilde istediği bu'ydu ve ona bunu veremezlerdi. Hoseok'un neden gruptan ayrıldığına hiçbiri anlam verememişti ama Yoongi'nin de bundan haberdar olmadığı ortadaydı, her ne kadar gevşek ve rahat tavırlar sergilese de.
"Bize yerini söyle artık! Ne yapıyorsun, arkadaşımızı bizden mi sakınıyorsun? Sen dünkü çocuk!" Taehyung, Yoongi'nin ayaklarının dibine tükürdü ve nefretle soludu. "Şimdi söyle."
Jungkook, alnını ovuşturuyor ve olaylara anlam yüklemeye çalışıyordu. Neden diğer ikisi bu denli sakinken Taehyung sinir küpüne dönmüştü? Pekala, Jungkook'un da pek sakin olduğu söylenemezdi aslında.
Derin bir nefes verdi ve çaresizlikleriyle eğlendiği bedenleri baştan aşağıya süzdü. "Uyuyor. Uyandıramayacağınıza göre, şimdi gidin." Jimin, kollarını Taehyung'u durdurmak adına sardığı bedeninden ayırıp geriledi. "Yalan söylemiyorsun yani?"
"Neden yalan söyleyeyim? Hoseok'un kendi kararıysa saygı duyarım. Ne zaman, nasıl oldu bilmiyorum, umursamıyorum da. Şimdi gidin. Sorununuzu başka zaman çözersiniz." Hoseok'u uyandırıp nedenini sorma fikri cidden akıllarında vardı ama Yoongi'nin buna izin vermeyeceği belliydi. "Evde değildi, nerede o zaman?" Jungkook sakince konuşsa bile içindeki fırtınaları fark etmemek imkansızdı.
Yoongi, işaret parmağıyla arkadaki kulübe tarzı binayı gösterdi. Aslında, hiçbirinin Yoongi'nin sevgisinden şüphesi olmamıştı. Gerçekten güzel seviyordu ama hepsi farkındaydı ki ciddi bir kıskançlığı vardı belki de insanlara nefreti. Bu yüzden ilk zamanlar onunla yakınlaşmak isteseler de Yoongi'nin duvarlarını bir şekilde aşamamışlardı.
Jimin'in bakışları Yoongi'nin şişmiş ve minik bir yarığın alt dudağının ortasına oturmuş olduğunu gördüğünde olanları kavramıştı. "Gidelim. Akşam evinize geliriz." ikilinin ortasına girip kollarından tutarak sürüklerken Taehyung arkasına dönüp haykırmak istiyordu. Haykırmak, içine oturan sinir ve nefreti yüzüne doğru püskürtmek hatta laflarıyla sakinleştiremediği sinirini Yoongi'nin yüzünü yumruklarının açacağı yaralarla dindirebilmek... Ama bugün duracaktı. O gün bugün olmayacaktı.
Yoongi önüne dönüp giden üçlünün arkasından bakma gereği dahi duymadan ilerlerken gülümsedi. Demek ki, istediği gerçekleşmeye başlamıştı. Hoseok farkına varmadığı değişimlere kurban giderken, arkadaşlarını da silmeye başlamıştı tam istediği gibi.
Kapıyı aralayıp içeriye girerken bir kahkahayı serbest bıraktı dudakları arasından. Hoseok, sadece kendisine değer verecek ve yanından ayrılmayacaktı. Öyle güzel bir hayaldi ki bu, kahkahalarının daha da gürleşmesine sebebiyet vermişti.
Oysa, tek değişen Hoseok değildi. Yoongi, çırpınan benliğini bir köşeye atmış sadece şeytani duygularının esiri olmuştu. Hoseok'un yanında öyle sevgi dolu ve mutluyken, onu başkalarıyla görünce ya da ondan ayrı kalınca hırçın, nefret dolu, kindar kişiliği ortaya çıkıyordu sanki.
Çiçeklerin hoş kokuları kapalı mekanda burnuna dolarken kahkahaları söndü ve yerini bir tebessüme bıraktı. Onca çiçeğin harmanladığı bu koku bile Hoseok'un güzel kokusu yanında hiçbir şeydi.
Sevgi, delirtti. Belki de zaten deliydi. Sadece birini kaybetme ihtimali o deliliği ortaya çıkarttı. Ne fark ederdi ki? Yoongi, Hoseok'un artık eskide kalan arkadaşlarının canını sıkmasına dahi izin vermeyecekti. Parmak uçları, Hoseok'un sıcak tenini turlamış ve derinliklerinde en yüksek hazzı yaşamıştı dakikalar önce. Ve bu hazzı, mutluluğu her daim yaşayabilecekti.
Akşam geldiklerinde, yaşanacak olan sahnenin keyifli olacağına emindi sadece şu an sevdiği uyurken o da işine odaklanmalıydı.
Hoseok, iris çiçeği, kendi kolları arasında sonsuza kadar sadece kendisine ait kalacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mk Ultra :: YoonSeok
Fiksi PenggemarBende bir hissizlik ve sevgisizlik gelişti ama sana bakmak ve seni sevmek şeffaf bir ayna, temiz bir nehir gibiydi. Gördüm Yoongi hyung, beni benliğimden ayrıştırıp, kendine ait yaptığını gördüm. ||18.02.2020||