iris çiçeğini koparttı ve solmasını seyretti'

273 31 45
                                    

Müzik Önerisi : Deemo - Fluquor

Keyifli okumalar~

"Gece pek uyumadınız belli ki!" Jimin kahkaha atmamak adına dudaklarını birbirine bastırırken Jungkook gevşekçe konuşmuştu karşısında gözlerinin altı morarmış ve dağılmış ikiliye bakarken.

Hoseok oflayıp elini saçlarında gezdirdi ve mutfakta yemek yiyen arkadaşlarına doğru ilerledi. "Bilmem ki, uyku tutmadı bir türlü." kesinlikle gece Yoongi uslu durmadığı için kıkırdanıp, birbirleriyle uğraşıp durmuşlardı.

Yoongi kendine kahve hazırlamak adına tezgaha yöneldi diğerlerinin sohbetini göz ardı ederek. Bir insan, yeni uyanınca bile nasıl bu kadar huysuz olabilirdi? "Sana da günaydın Yoongi." Taehyung büyük bir keyifle konuştu. "Sana da." Yoongi'nin homurtulu sesi ise daha da keyiflenmesine sebep oluyordu.

"Düşündük ki, hep birlikte bir piknik yapmayalı uzun zaman oldu. Havalarda ne kadar güzel. Bu yüzden uyanınca eşyaları hazırladık bile!" Jungkook büyük bir keyifle masanın altından piknik sepetini çıkartıp gülmeye başladığında Hoseok uykulu hâli bir anda geçmişçesine hevesle güldü. "Evet, harika olmaz mı sence de hyung?!"

Her ne yapacaksa Yoongi'yi de o işe katmayı seviyordu ya da ona danışmayı. Çünkü onları bir bütün gibilerdi. Yoongi, işe gittiğinde bile Hoseok evde yalnız kalınca o kadar boş hissediyordu ki kendisini.

"Yorgunum Hoseok. Bugün gelebileceğimi sanmıyorum." sert kahvesinden bir yudum alıp kalçasını tezgaha yasladı. Umuyordu ki, Hoseok kendisi gitmiyorsa gitmesin. Ama arkadaşlarıyla eğlenmek varken neden burada kalacaktı ki?

Sabahın henüz ilk dakikalarından sinirleri hoplamıştı bile. "Hyung, neden ama!" Hoseok ofladı ve Yoongi'ye yaklaştı. O da uykusunu alamamıştı ama eğlenmek istiyordu. Onunla, arkadaşlarıyla... "Hoseok, yorgunsa gelmesin. Dinlensin. Sen gel ama!" Jungkook büyük bir heyecanla konuştuğunda Yoongi'nin hırçınlaşan bakışları direk ona döndü.

Elindeki bardağı öyle sıkı kavramıştı ki sinirle Jungkook'a uzun bir seyir tuttururken. Jungkook, artık aralarındaki bu siniri ve gerilimi görmezden gelmeye karar vermişti anlaşılan çünkü Yoongi'ye bakma tenezzülünde dahi bulunmuyordu.

Hoseok tekrar Yoongi'ye çevirdi bakışlarını. Bu esnada Yoongi'nin elindeki bardak çatlamış, sıcak kahve vücuduna ve yere doğru süzülmüştü. Hoseok şaşkınlıkla önce geriledi, sonra da yere düşen bardak kırıklarına, kahve sıcak olsa bile tepkisiz duran sevgilisine baktı. "Gel elini soğukla yıkayalım hyung. İyi misin?" herkes, ortamdaki garipliği fark ederken Hoseok öylesine iyi kalpliydi ki fark edemiyor, her şeyi olumluya yormak adına çabalıyordu her zaman.

Jimin, Taehyung ve Jungkook birbirlerine bakıp iç çektiler. Hoseok'un hayatında kıskanç ve çekilmez bir sevgilisi varken anlaşılan onunla başbaşa vakit geçirmek neredeyse imkansızdı.

Hoseok Yoongi'nin elini suya tutarken bir yandan da üstünde ıslanan yerlerini ıslattığı bezle silmeye çalışıyordu. "Üzgünüm çocuklar. Ben gelmesem daha iyi olur ama bir gün telafi ederiz olur mu?" yüzünde tedirginliğini gizlemeye çalıştığı bir gülümseme belirdi ama sahte olduğu o denli belliydi ki. "Sorun yok Hoseok. Yine de bu sepeti alıyoruz biz. Boşa hazırlamadık ya."

Jimin ortamı yumuşatmaya çalışırcasına sevecenlikle konuştu. Yoongi sessiz bir şekilde Hoseok'un kendisiyle ilgilenmesini izlerken, keyfine diyecek yoktu. Sadece, susarken bile ortalığı öyle karıştırabiliyordu ki.

"Sen sandalyeye otur hyung. Ben çocuklarla vedalaşayım. Dikkat et kahve olmuş yerlere basma. Ayağın yanmasın bir de." Yoongi'nin alnını öpüp sepetle dış kapıya ilerleyen arkadaşlarının yanına gitti. "Üzgünüm, onu yalnız bırakmak istemiyorum. Biliyorsunuz." zaten, Yoongi gitmezse eğlenemezdi ki. Yoongi, arkadaş çevresinde her ne kadar sessizleşse bile onun çevresinde olduğunu bilmek Hoseok'a huzur aşılamaya yetiyordu. O evdeyken dışarıda eğlense, aklı burada kalırdı. "Sorun yok Hoseok. Ama arada bir bize de zaman ayırsan olmaz mı? Sevgili olduğunuzdan beri bizimle iletişimin azaldı." yüzüne vurulan gerçeklerle mahçup hissetti.

Elini ensesine götürüp utangaçça bakışlarını kaçırmıştı. "Haklısınız. Daha dikkatli olacağım ama bugün burada kalmam daha iyi olur." her birine sarılırken Yoongi mutfak kapısının dibinden onları izliyordu. "Lanet piç kuruları." sinirle dudakları arasından firar etti küfürler. Mutfağa dönüp bedenini sandalyeye bıraktı. Acı hissetmiyordu. Belki de kalbindeki uyuşukluk, bedenini de ele geçirir olmuştu. Kafasını geriye attı ve derin bir nefesi havaya doğru bıraktı.

Hoseok, kapıyı kapattıktan sonra Yoongi'nin yanına adımlamıştı aceleci bir şekilde. Elinde bardağın parçalandığını görmek korkunçtu. "Hyung, iyi misin?" neyse ki herhangi bir parça eline batmamış ve yaralanmasına sebep olmamıştı. Hoseok, bir kan damlası görse daha da telaşlanırdı ki şu an bile kalbi korkuyla ağzında atıyordu.

"Kahve çok sıcak olduğu için bardak çatladı galiba. İyiyim Hoseok." yanına bir sandalye çekip oturan bedenin elini kavradı. Onu korkutmak istemezken, kontrol altına alamadığı öfkesiyle onu korkutmuştu. Kontrol edilemez bir hâle bürünüyordu tavırları ve düşünceleri. Bu saatten sonra, onu nasıl durdurabilirlerdi ki?

Hoseok, biraz kızarmış olan elin üstünü yavaş yavaş okşarken tebessüm etti. "Madem uykumuzu alamadık, biraz daha uyuyalım o zaman." yorgunken bile uyanmalarına sebep olan şey, mutfaktan gelen sesler olmuştu ama ikisi de hâlâ tam olarak ayılabilmiş gibi durmuyordu.

Yoongi, yavaşça yanında oturan bedene sarıldı, kafasını omzuna yaslayıp gözlerini kapattı. Nasıl, böylesine güzel ilerleyen bir şeyi mahvedebilecek, bitirebilecek lanet oyunlara yönelebiliyordu? Hissiyatları sökülüp alınmışta, bir robotmuşçasına belleğine sadece Hoseok yerleştirilmiş gibiydi.

Masum bir sevgi, sonsuz olabilecek bir aşk, beyaz bir sayfa, hatalarla kirlenir oluyordu. Hoseok yüzünü Yoongi'nin saçlarına gömdü ve gözlerini kapattı. Hiç düşünemiyordu bile, bu huzur bulduğu bedenden ayrı kalabilme ihtimalini. Ama bir gün, farkına varırsa hataların, o zaman ne olurdu?

Kopmayı dahi düşünemediği sevdiğinden adım adım kaçar mıydı? Şu an, tek düşündüğü şey Yoongi'nin saçlarının kokusunun güzelliğiyken, o zaman geldiğinde Yoongi kendisine cehennemi yaşattığı için ondan nefret eder miydi?

Sevgi ve nefret öyle ince bir çizgiyle ayrılıyordu ki birbirinden. Ama Hoseok şu an sevginin o uzun yollarında dans ediyor ve o çizgiden kilometrelerce uzakta bedenini dinlendiriyordu. Yoongi, gerileyip ayaklanana dek o güzel kokusunda kaybolmuştu.

"Hadi, uyku vakti Hoseok." Hoseok yanında kaldığı için o denli mutluydu ki. Elini kavradığı bedenle, yerdeki kahveyi ya da mutfaktaki dağınıklığı umursamadan yatak odasına ilerledi ve bedenini yatağa atıp uyumaya dünden razı sevgilisini kucağına yatırdı. Hoseok mutluydu.

Evet, arkadaşlarıyla pikniğe gitmeyi cidden istemişti ama şu an Yoongi'nin kolları arasındayken bunları düşünemiyordu bile. Gözlerini kapatıp bedenini uykuya bırakırken, bu günlerin yaşadığı son en güzel günler olduğundan bihaberdi.

Yoongi bakışları tavanı delip geçercesine gezinirken beyaz alanda yüzüne bir gülümseme yerleşti. Sevgi için ne kadar ileriye gidebilirdi bir insan? Yoongi, sevgi için en acı yollara dahi başvurabilecek kadar ileriye gitmişti. Oysa, bu işin sonu belki de ölümdü.

İris çiçeğinin solmasını istemezken, solmasına göz yumuyordu aslında.

Bu kurgu uzun soluklu olacak gibi ben söyleyeyim. Yani, tabii öncelik olarak uzun sürmesini istersen aklımda iki son var. Daha doğrusu birisi yakın zamanda sona ermesine sebep olacak bir şey ikincisi ise yolu uzatacak farklı bir durum.

Kurgu angst değil bu arada bxjxjxjx

Mk Ultra :: YoonSeokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin