2.5

1.2K 151 241
                                    

Bugün tam olarak 2 ay olmuştu onu beklemeye başlayalı.

Bu süre zarfında pek konuştuğumuz söylenemezdi. Sadece beni gördüğünde selam veriyordu. Peşinden hala koşuyordum. En sevdiği çiçek olan papatya demetlerinden masasının önüne koyup çilekli kekler alsam da yüz vermiyordu. Fakat bana üzgün ya da kırgın bakmaması bile bir zafer olabilirdi benim için.

Beklemek sorun değildi, en azından yanında olabiliyordum bir nebze de olsa. 

Havalar iyice soğumuştu ve öğrenciler kar yağsın diye dualar ediyordu resmen. Fakat bugün sadece kuru bir rüzgar esiyordu. 

Her zaman üşüyen ellerim ne kadar bana zorluk verse de böyle havalar hoşuma giderdi. 

"Bugün ders çalışsak iyi olur, sınavlar kapıda."

Gözlerimi yemekhanenin pencerelerinden çektim ve sakince yemeğini yiyen Taehyung'a çevirdim. O da benim gibi sürünüyordu. Lalisa asla geri adım atmamıştı; nerede görse yüzüne yaptıklarını vurmak istercesine bakıyor, konuşmak dahi istemiyordu. Haliyle Taehyung da fazlasıyla sessizleşiyordu. 

İç çektim ve başımı salladım. "Fizikten eksiklerim var. Cidden çalışmamız lazım." 

Başımı kocaman olan yemekhanenin üzerinde dolaştırdım ve Jisoo'yu aradım ama daha gelmediğini gördüm. Arkadaşları da ortalıkta gözükmüyordu.

Gözlerim ister istemez öğrencileri süzdüğünde herkesin kendi aleminde olduğunu fark ettim. Artık kimse Jisoo ya da benim hakkımda dedikodu yapmıyordu. Her şey gibi yaşanılanlar anlık heyecanını yitirmişti ve bir köşeye atılmıştı.

Derken içeri Jisoo ve arkadaşları girdi. Bugün, aslında her gün, çok güzel görünüyordu sevdiğim kız; saçlarını at kuyruğu yaparak yüzünü ortaya çıkarmış, fiziğine yakışan okul formasının üzerine sarı bir hırka giymişti ve kulaklarına ufak küpeler takmıştı. 

Uzaktan bile ezberlediğim detaylarını seçebiliyordum artık.

Ona baktığımı hissetmiş olmalı ki sıcacık kahverengi olan gözleri beni benimkileri buldu. Ona hafifçe gülümsediğimde, buna karşılık olarak bir baş selamı verdi ve bir tepsi alarak yemekle doldurmaya başladı.

Eh, selam vermesi de bir şeydi.

"Sen ne kadar yıkık bir adamsın böyle?"

Yanımda yemek dolu tepsisiyle beliren Junmyeon'un alaylı sesine doğru döndüm. Yüzünde her zamanki gibi yamuk bir gülümseme vardı ama bu gülümsemeye karşılık veriyordum her zamankinin aksine.

Son kavgamızdan sonra her sorun sihirli bir şekilde çözerek güzel bir arkadaşlığa yelken açmamıştık elbette. Hala birbirimizi gıcık etmek için sözler söylüyorduk fakat düşman sayılmazdık artık. Aslında arkamızdan kuyular kazmıyorduk artık, desem daha doğru olurdu.

"Sorma, iyice sana benzedim," dedim ve devam ettim. "Ne istiyordun?"

Tepsisini masaya koyarak öne doğru eğildi. Eğlendiğini belli eden sesiyle "İçmeye gidelim," dedi. Kaşlarım bu teklifine karşı şaşkınlıkla yukarı kalkarken "Nereden çıktı bu şimdi?" diye sordum.

Omuzlarını silkti. 

"Sadece yıkıklığımıza birkaç kadeh kaldırarak arkadaşlığımızı pekiştirmek istiyorum. Olamaz mı?"

Onu tarttım; oyuncu bir tavır takındığı belliydi ama samimi de gözüküyordu. İlginç.

"Sınavlar yaklaşıyor. Götü başı dağıtmak yerine ders çalışsanız daha iyi," diyen Taehyung fazlasıyla akıllıca konuşmuştu. Benim susmamla beraber Junmyeon biraz bekledi ve "Eh, peki," diyerek tepsisini masadan çekti. "Biraz kafa dağıtırsanız iyi olursunuz, diye geldim ama kabahat işledim. Size ders çalışırken mutluluklar, süt çocukları."

dear aurora▪︎jinsoo✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin