Medya: Chase Atlantic, Devilish
|:|
2 hafta sonra...
Sabahın erken saatinde kalkıp günlük sporumu yapmıştım. Jeongguk hâlen uyuyordu. Onu uyandırmadan önce ona bir sandviç hazırlamaya koyulmuştum.
İki haftadır hayatımdaki sıradanlığı arındırmıştı. Benimle geçirdiği vakitlerde yeni şeyler keşfettiğini, benimle ne kadar ilgili olduğunu anlamıştım. Arkadaşlarım ile eğlenmediğim kadar onunla eğleniyordum. Ona iyice alışmış ve bağlanmıştım.
Açıkçası çok fazla insana benziyordu. Onunla daha farklı bir ortamda tanışmayı isterdim. Mitolojik bir varlık mı, yoksa alelade bir insan mı hâlen kararsızlık içerisindeyim. Belki de ben sadece kafamda kuruyorumdur?
Sandviç ekmeğini çıkarttım, domatesleri tahtanın üzerinde ince dilimler halinde doğruyordum. İç sesimle girdiğim münakaşaya kendimi öylesine kaptırmış olmalıyım ki kollarını belimden geçirip elimdeki bıçağı tutan Jeongguk'u fark etmemiştim.
Başımı hafif sağa meylettirdim. Jeongguk sabah sersemliği, karışmış dalgalı saçları ve bana ithafen cömertçe sunduğu tavşan gülüşü ile zihnimdeki odacıkların ışıklarını açıp kapatıyor, isteğini yapıyordu. Belimin iki yanından ellerini uzatıp elimde tuttuğum bıçakla doğramakta olduğum domatesi bıraktım. Gülümseyerek karşılık verdim. Bu halime bende alışamadım. Jeongguk hayatıma girdiğinden beri daha sık tebessüm eder oldum. Beni mutlu bir adama dönüştürüvermişti. Ellerimi çektim, bedenimi ona döndürdüğümde bir adım geri attı. "Günaydın, Jimin-ah." Dedi. Yemin ederim, o an ellerimi ellerinden, gülüşlerimizi birbirinden ayırmak hiç istemedim.
"Günaydın," dedim. Bakışlarından sezdiğim kadarıyla bir şey söylemek istiyormuş gibi duruyordu. Bir müddet sonra tezgahın yanındaki mutfak sandalyesine oturmuştu. Ben kahvaltıyı hazır edene kadar ikimizde sessizliği seçmiştik."Teşekkürler."
"Afiyet olsun."
Sandiviçinden bir kaç ısırık aldı ve dirseklerini tezgaha yaslarken göz ucuyla kollarına bakmıştım. Damarları belli oluyordu, gözlerim oraya takılı kaldığından beridir yutkunmam güç bir vaziyet almıştı.
Kendime çabucak ve çeki düzen verdim ve konuşmaya başlayan Jeongguk'u dinledim. Konuşmasına başlamadan önce boğazını temizlemek adına yapmacık bir öksürük sesi çıkarttı.
"Uzun zamandır evden dışarı çıkmadık," dedi bakışlarını korkakça bana yaklaştıramazken. "Bugün işin yoksa dışarı çıkmak ister misin? Dışarısı çok güzel duruyor." Yutkundum. Bana beraber vakit geçirmeyi teklif ediyordu. Kalbim bana ihanet edecekmiş gibi hissediyordum. Beni ele verir diye o kadar çekinmiştim ki, duyduğunu düşünüyordum düzensiz ve gürültülü kalp ritimelerimi. Toparladım ve hemen cevap verdim.
"Bugün sabah Hoseok ile konuştum." Ağızımdan çıkacak olanları merakla izlerken bende onun üzgünce bükülen dudaklarını izledim. Alt dudağının altındaki ben, belki de hiç kimsede bu kadar hoş, şirin ve naif gözükmeyecekti gözümde. Benim kirli parmaklarım onun temiz tenine yakışmazdı. Okşamak istemiştim çenesinin altındaki küçücük noktayı, fakat orası benim hak ettiğim bir mertebe değildi. Jeon Jeongguk bana fazlaydı ve en kötüsü de ben bunu biliyordum. En üzücü ve beni defalarca kez kanatan yaramdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampires Night |:| 'Jikook' 지국
ParanormalPark Jimin hayatındaki en kötü kararı, o lanetli elyazmasını merakına yenik düşüp okumasıyla almıştı. Ayinler ve o bilmediği dildeki yazılar onu kendi sonuna sürükleyecekti fakat o bütün bu olanların hiç birinin farkında dahi değildi. Henüz 20'lerin...