Bir erkek dibe vurduğunda aynı zamanda her şeyini kaybetmiş demektir. O zaman etrafındaki savunmasız insanların vay haline! İş, ücret, ekmek, ateş, cesaret, iyi niyet, hepsi aynı anda ortadan kaybolur. Dışarıda hava kararırken, içeride ahlakın ışığı söner; erkek bu karanlıklarda kadının ve çocuğunun zaaflarıyla karşılaşıp onları en rezil alçaklara doğru sürükler.
O zaman tüm iğrençlikler olasıdır. Umutsuzluk her biri günahlara ve suçlara açılan kırılgan çitlerle çevrilidir.
.
.
.
Yorgun insanlar dinlenmek istiyor, gerçeklerse güvence talep ediyor. Gerçekler için güvence neyse insanlar için dinlenme de oydu.
.
.
.
Düşünce zihnin, hayal hazzın ürünüdür. Düşüncenin yerine hayali koymak yemeğe zehir katmaya benzer.
.
.
.
Geriye tek bir hoş düşünce kalmıştı, o da onu sevmiş, bakışlarıyla bunu belli etmişti, ismini bilmese de ruhunu tanıyordu ve belki de ne kadar gizemli olursa olsun bulunduğu yerde Marius'u sevmeye devam ediyordu. Onu nasıl düşünüyorsa o da düşünüyor olamaz mıydı? Bazen seven her yüreğin yaşadığı o tarifi imkansız anlarda, sadece kederle dolu zihninde sevincin belli belirsiz titreşdiğini hissetti.
.
.
.
Aslında hiçbir şey göründüğü kadar küçük değildir; doğanın derin gizemlerinin buyruğuna girmiş herkes bunu bilir. Felsefede mutlak gerçeğe varılmasa da, neden de sonuç gibi sınırlandırılmazsa da, derin düşüncelere dalan biri ayrıştırılan tüm güçlerin tek bir bütünde sonlanması karşısında büyük bir çoskuya kapılır. Her şey her şey için çalışır.
.
.
.
Başkalarına tüy gibi hafif gelen şey, sana kaya gibi ağır gelecek. En sıradan şey bile sana dik bir yokuş gibi görünecek. ... Herkes merdiveninden aşağıya iniyor; sen çarşafını yırtıp parçalarını birbirlerine bağlayarak ip yapacak, sonra bu ipi gece vakti, fırtınada, yağmurda, kasırgada pencerenin altındaki uçuruma sarkıtacaksın ve ip kısa gelirse aşağıya inmenin tek yolu inmek olacak. belli bir yükseklikten tesadüfen aşağıya, bir uçuruma düşmek, ama neyin üstüne? Meçhule.
.
.
.
"Mutlu Son", bu ifadeyi düşünün. Canlılar sonsuzluğu görür; mutlak sonu ise ancak ölüler görebilir. O zamana kadar sevin ve acı çekin, umut edip düşleyin, Sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere yazık! Ölüm her şeyi yok edecek. Ruhları sevmeyi deneyin, onlara yeniden kavuşursunuz.
.
.
.
Sevilmek ne ulvi bir şey! Ondan daha ulvi olan ise sevilmek! Yürek tutkuyla yücelir. O saflıktan oluşur; ... Seven biri olmasaydı Güneş sönerdi.
.
.
.
Sosyal bir yaranın, uçurumun, bir toplumun derinlikleri araştırıldığında, daha dibe inmek ne amandan beri suç olarak kabul ediliyor? ... Her şeyi araştırmamak, her şeyi incelememek, yarı yolda durmak, ama neden?
.
.
.
Ne yaparsanız yapın, insan yüreğindeki o sonsuz kalıntıyı aşkı yok edemezsiniz.
.
.
.
Mutlu ve saf tutkunun insanı mükemmeliyete götürdüğüne inanmak yanılgıdır; o bizi sadece, daha önce de belirttiğimiz gibi her şeyi unutmaya sürükler. Bu koşullar altında insan kötü davranmayı unuttuğu gibi iyi davranmayı da unutur.
.
.
.
Ve kim unutabilirdi
Aşkın sevimli bir argoda gevelediği
Kurdeleleri, çiçekleri, hareli kumaşları, tülleri
Gök kubbeyi izlediğimiz o seher vaktini.
.
.
.
İnsanın içinde bazen bir şeyler çöker. Umut kırıcı bir keskinliğin yüreğe sızması, bazı durumlarda, kişinin kendisine karşılık gelen belli derin unsurları zedelemeden ve parçalamadan gerçekleşmez.
...Acının sınırı aşıldığında en sarsılmaz erdem bile allak bullak olur.
.
.
.
Büyük kederler bitkinlik barındırır. Nüfuz ettikleri insanlar kendilerinde bir şeylerin eksildiğini hissederler. Gençlik üzerinde kasvetli, yaşlılar üzerinde ise korkunç bir etki bırakırlar.
.
.
.
Hiçbir şey yağmurla yıkanmış, güneşle kurulanmış, sıcak bir serinlik yayan yeşillikler kadar muhteşem olamaz.
...İlkbahar geçici bir cennettir; güneş insana sabretmeyi öğretir.
.
.
.
Umutsuzluğa kapılan yanılır. İlerlemenin uyanışı kaçınılmazdır ve netice itibarıyla büyüdüğü için uyurken bile yürüdüğü söylenebilir. Yeniden ayağa kalktığında boyunun uzadığı görülür. Nehirler gibi ilerlemenin de daima sakin olduğu söylenemez. Önüne engel koymayın, içine kaya fırlatmayın; engel suyu köpürtür insanlığı kızıştırır. Çatışmalar bundan kaynaklanır...
.
.
.
Endişelerden biri düşünmek zorunda olmasaydı. Çelişen duyguların yoğunluğu onu buna zorluyordu. Hiç alışık olmadığı düşünme eylemi ona garip bir şekilde ıstırap verici geliyordu.
.
.
.
Zaten geçmişin zihninde bir belirip kaybolan görüntüleri arasında şaşırdığı tek şey bu değildi. Mutlu olsun, halinden memnun olsun fark etmezdi, hafızanın insanı melankolik bir ifadeyle geçmişe bakmaya zorlayan takıntılarından kurtulduğunu sanmamalıydı. Geriye dönüp silinmiş ufuklara bakmayan bir baş düşünceden de aşktan da yoksundur.
.
.
.
Sevmek, sevilmek gençseniz ne güzel bir mucizedir!
.
.
.
Sevmek ya da sevilmek yeterlidir. Gerisini sormayın. Yaşamın karanlık kıvrımlarında bulunacak başka bir inci yoktur. Sevmek tamamlanmaktır.
.
.
.
Mutlu olmak korkunç bir şey! İnsan halinden nasıl da memnundur! bunun kendisi için yeterli olduğuna nasıl da inanır! Yaşamın yanlış hedefi olan mutluluğa yönelirken, gerçek hedef olan sorumluluk nasıl da unutulur.
.
.
.
Uyuyor. Tuhaf bir kaderi olmasına rağmen yaşadı,
Meleğini kaybedince ölüp gitti,
İşler kendiliğinden olup bitti,
Tıpkı gündüzün yerini gecenin alması gibi.Link:
https://www.soylentidergi.com/sefiller-victor-hugo-39-alinti/
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİTAP ALINTILARI
De TodoBütün hayatımızı yersiz çekingenliklerle mi geçireceğiz Olric? Cesareti yalnızca kafamızda mı yaşayacağız? -Tutunamayanlar . ... ..... ..... ... . Bende iz bırakmış yazarların kitaplarından, bağrından kopan alıntıları sizlerle paylaşacağım. -Sayfa...