"Ölene kadar sorumlusun gönül bağı kurduğun her şeyden." dedi tilki.
.
.
.
Ay ışığında o solgun alna, o yumulu gözlere, rüzgarda uçuşan o saçlara bakıyor, kendi kendime diyordum ki: "Bu gördüğüm sadece kabuğu. İçinde gizlenen, gözle görülemez..."
.
.
.
Bir armağan gibi iç açıcıydı. Küçükken Noel ağacının ışıkları, gece duasının ezgisi, gülümseyen yüzlerin sevecenliği işte böyle bir parıltı katardı aldığım armağana. "Sizin Dünya'da insanlar," dedi Küçük Prens, "bir bahçede beş bin gül yetiştiriyorlar; yine de aradıklarını bulamıyorlar." "Bulamıyorlar," dedim. Oysa aradıkları tek bir gülde, bir damla suda bulunabilir." "Doğru," dedim. Küçük Prens ekledi: "Ama gözler kördür. İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman gerçeği görebilir..."
.
.
.
Birinin sizi evcilleştirmesine izin verirseniz, gözyaşlarını da hesaba katmalısınız.
.
.
.
"Generalime bir kelebek gibi çiçekten çiçeğe uçmasını emredersem, ya da trajik bir piyes yazmasını istersem, ya da bir martı olmasını emredersem ve general de bu emrimi yerine getirmezse kim suçludur?" diye küçük prense sordu kral. "General mi, yoksa ben mi?"
"Siz," dedi küçük prens yüksek sesle.
"Doğru," dedi kral. "İnsan herkesten verebileceklerini istemeli. Bir otoritenin kabul görmesi mantıklı olmasına bağlıdır."
.
.
.
Ama gözler kör. Yüreğiyle bakmalı insan...
.
.
.
Kelebeklerle tanışmak istiyorsam, bir iki tırtıla katlanmayı öğrenmek zorundayım.
.
.
.
"İnsanlar mı?" dedi. :Sanırım onlardan altı ya da yedi tane var. Birkaç yıl önce görmüştüm. Ama nerede olduklarını kimse bilemez. Rüzgâr sürüklüyor onları. Kökleri yok, bu yüzden de yaşam onlar için güç."
.
.
.
Buğday bana hep seni hatırlatacak. Ve ben buğday tarlalarında esen rüzgârın sesini de seveceğim...
.
.
.
Gece yıldızlara bakarsın. Benim ülkem o kadar küçük ki nerede olduğunu göremezsin bakınca. Ama böylesi daha iyi. Yıldızım herhangi bir yıldız olacak senin için. Böylece bütün yıldızları gözlemeyi seveceksin. Hepsi dostun olacak.
.
.
.
Bir gün üzüntün geçince (çünkü zamanla geçmeyecek üzüntü yoktur) beni tanımış olduğuna sevineceksin. Hep dostum olarak kalacaksın. Gülmek isteyeceksin benimle birlikte. Koşup pencereyi açacaksın. Gökyüzüne gülerek baktığını gören dostların şaşacaklar. Onlara diyeceksin ki, "Evet, ne olmuş, yıldızlara bakarken gülerim ben!"
.
.
.
"O halde kendini yargılayacaksın," dedi kral. "En zoru da budur. Kendini yargılamak başkasını yargılamaya benzemez. Eğer kendini yargılamayı başarabilirsen, o zaman gerçek bilgeliğe ulaşmışsın demektir."
.
.
.
Sahipsiz bir elmas buldun diyelim, o senindir. Sahipsiz bir ada keşfettin, senindir. Aklına daha önce kimsenin aklına gelmeyen bir fikir geldi, hemen patentini alırsın, senin olur. İşte tıpkı bunun gibi, yıldızların sahibi de benim; çünkü onlara sahip çıkmayı ilk ben akıl ettim.
.
.
.
"Yalnız evcilleştirdiğin şeyleri tanıyabilirsin," dedi tilki, "insanların tanımaya ayıracak zamanları yok artık. Aldıklarını hazır alıyorlar dükkanlardan. Ama dost satan dükkanlar olmadığı için dostsuz kalıyorlar. Dost istiyorsan beni evcilleştir işte..." "Evcilleştirmek için ne yapmalıyım?" "Çok sabırlı olmalısın. Önce benden biraz ötede çimenlerin arasında oturacaksın. Şöyle. Ben seni göz ucuyla süzeceğim, sen ağzını açmayacaksın. Çünkü sözcükler, yanlış anlama kaynağıdır. Her gün biraz daha yakınımda oturursun..."
.
.
.
"Evcil ne demek?"
"Genellikle ihmal edilen bir iş," dedi tilki. "Bağlar kurmak anlamına geliyor."
"Bağlar kurmak mı?"
Tilki, "Yani," dedi, "örneğin sen benim için hâlâ yüz bin öteki çocuk gibi herhangi bir çocuksun. Benim için gerekli de değilsin. Senin için de aynı şey. Ben de senin için yüz bin öteki tilkiden hiç farkı olmayan herhangi bir tilkiyim. Ama beni evcilleştirirsen, birbirimiz için gerekli oluruz o zaman. Benim için sen dünyadaki herkesten farklı birisi olursun. Ben de senin için eşsiz benzersiz olurum..."
.
.
.
İnsanların arasında da yalnızdır insan.
.
.
.
"Hep aynı saatte gelsen daha iyi olur," dedi tilki, "sözgelimi öğleden sonra saat dörtte gelecek olsan ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. Her geçen dakika mutluluğum artar. Saat dört dedi mi meraktan yerimde duramaz olurum. Mutluluğumun armağanını veririm sana. Ama gelişigüzel gelirsen içimi sana hangi saatte hazırlayacağımı bilemem. Ayinsiz olmuyor."
.
.
.
"Hoşça git," dedi tilki. :Vereceğim sır çok basit: İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez." Küçük Prens unutmamak için tekrarladı: "Gerçeğin mayası gözle görülmez." "Gülünü bunca önemli kılan, uğrunda harcadığın zamandır."
.
.
.
Biliyor musun, insan üzgün olunca günbatımının tadına daha iyi varıyor.
.
.
.
İnsanların artık anlamaya zamanları yok. Dükkânlardan her istediklerini satın alıyorlar. Ama dostluk satılan bir dükkân olmadığı için dostları yok artık.
.
.
.
Yalnızca çocuklar neyin peşinde olduklarını biliyorlar.
.
.
.Senin gülünü böylesine önemli kılan,onun uğruna harcadığın zamandır.
.
.
.
Bir dostu unutmayı üzücü buluyorum. Herkes gerçek bir dosta sahip olamaz. Eğer dostumu unutursam, rakamlardan başka bir şeyle ilgilenmeyen büyüklere benzerim.
.
.
.
İnsan susuzluktan ölecek olsa bile bir dostu olması içini serinletiyor.
.
.
.
"Yaşadığın yerdeki insanlar," dedi küçük prens, "bir bahçede beş bin gül yetiştiriyorlar, ama asıl aradıklarını bulamıyorlar yine de."
.
.
.
İnsan evcilleştirilmeyi kabul etti mi, biraz gözyaşını da göze almalı...
.
.
.
"Yıldızlar bütün insanların," diye yanıtladı. "Ama her insan için aynı değiller. Yolcular için, yıldızlar yol gösterici. Ötekiler için yalnızca gökyüzündeki pırıltılar. Bilim adamları için hepsi birer problem. İşadamı için zenginlik. Ama bütün yıldızlar sessiz. Sen... Yalnızca sen yıldızlara herkesten farklı sahip olacaksın..."
.
.
.
Sevdiğiniz çiçek milyonlarca yıldızdan yalnız birinde bile bulunsa yıldızlara bakmak mutluluğumuz için yeterlidir. "Çiçeğim işte şunlardan birinde," deriz kendi kendimize.
.
.
.
Hayran olmak ne demek? Hayran olmak, benim bu gezegenin en yakışıklı, en iyi giyinen, en zengin ve en zeki adamı olduğuma inanmak demektir. Ama bu gezegende senden başka kimse yok ki. Canım hatırım için hayran oluver gitsin.
.
.
.
"Niçin içiyorsun?" "Unutmak için." Onun durumuna üzülmeye başlayan Küçük Prens: "Neyi unutmak için?" diye sordu. Sarhoş başını önüne eğerek içini döktü: "Utancımı unutmak için." "Neden utanıyorsun?" Küçük Prens ona yardım etmek istiyordu. Ama sarhoş kesin bir sessizliğe gömülerek konuyu kapadı: "İçmekten utanıyorum." Küçük Prens iyice şaşırmıştı, oradan uzaklaştı. "Büyükler gerçekten çok, çok tuhaf oluyor," diye düşündü yol boyunca.Link:
https://arkakitap.com/alintilar/kucuk-prens-kitabindan-30-harika-alinti/
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİTAP ALINTILARI
RandomBütün hayatımızı yersiz çekingenliklerle mi geçireceğiz Olric? Cesareti yalnızca kafamızda mı yaşayacağız? -Tutunamayanlar . ... ..... ..... ... . Bende iz bırakmış yazarların kitaplarından, bağrından kopan alıntıları sizlerle paylaşacağım. -Sayfa...