=2=

254 26 35
                                    

Ay şükür buraların yolunu buldum ldjdkdjdjd. Özür dilerim çok aksattım. Yazmak içimden gelmedi bir türlü. Sürpriz yapıp aniden yazayım dedim. Hazır evde boş boş otururken. Bu arada yasaklar hafifletiliyor ama lütfen olabildiğince evde kalıp kendinizi koruyun. Çünkü Çin de yeniden patlak verdi. Bizim bu kadar erken açılmamız çok riskli eğer ikinci bir patlak olursa daha uzun evlerde kalıcaz. Yarın iyi olmak için bugün evde olmalıyız. Kendinize iyi bakın

-Bacı1

_John'un Anlatımı_:

Her şey büyük bir hızla gelişti. Önce adamlar için ambulans arandı. Ben klişeye uyarak doktor olduğumu söyledim ve herkes açılıp bana yer açtı. Adamların hepsi aynı tarzda öldürülmüştü. Boğazları kesilmiş ve bileklerine ise aynı tarz yaprak çizilmişti. Sanki mesaj vermek ister gibiydi. Ama hangi manyak öldürdüğü kurbanlarının bileğine yaprak resmi çizerdi. Adamlar siyah poşetlerin içine yerleştirildi ve fermuar kapandıktan sonra morga götürüldü. Biz de hızlı davranıp yola çıktık. Sherlock yolda Molly'i arayıp cesetler için araştırma yapmak istediğini söyledi.

Gittiğimiz dr Molly bize cesetleri çıkardı ve bizi soğuk morg odasında cansız yatan cesetlerle baş başa bıraktı. Sherlock 1. kurbanı incelemeye başlamıştı bile. Adamın başında tur atıyordu. Ben de 2. kurbanın üstündeki örtüyü yarıya kadar açıp bileğine baktım. Silikleşmiş yaprak simgesinin ne anlama geldiğine takmış durumdaydık ikimizde. O esnada sessizce yanına gelen Molly sıçramama neden oldu.

"Sevgilim dostum sakin ol. Ve odaklan. Molly bize otopsi sonucunu anlatır mısın?"

Bu bir ricadan çok emir gibiydi. Kafasını cesetten kaldırmadan konuşuyordu. Molly hızla anlatmaya başladı.

"Öncelikle adamlar boyunda ki kesiklerle öldürülmemiş."

İlimizde donduk. Önce birbirimize ardından Molly'e baktık. Sherlock sinirle soludu.

"Tabi ya nasıl anlamam. Yaprak bunu anlatıyordu. Onları zehirli bir bitkiyle zehirleyerek öldürmüş."

Sherlock hemen adama doğru eğilip bileğini inceledi.

"Peki madem zehirleyerek öldürdü onları. Neden riske girip oraya gitti ve ayrıca boğazlarını kesti?"

Sherlock beni umursamadı ve incelemeye devam etti. Molly ise açıklamaya başladı.

" Adamların yediği bir şeye katılmış zehir. Ama adamlardan biri bu yemeği yememiş bu nedenle zehirlenmemiş. "

Başımı salladım.

" Adam da üçünün de kesin olarak ölmeleri için boğazlarını kesmiş olmalı."

"Yanılıyorsun sevgili dostum. Sende yanılıyorsun Molly. Zehir bir bitki halinde adamlara verilmiş. Bugün hava oldukça sıcaktı. Hiç limonata içmişler mi Molly?

Molly şaşkınlıkla kafasını salladı.

" Evet hemde en az 2 bardak. "

" İşte bu. Limonatının içine zehirli bitkinin özü veya sıvı hale getirilmiş hali katılmış olmalı. 3. kurbana yapılan otopsi de yanlışlık olmuş olabilir."

"Peki buraya kadar her şey güzel ama Sherlock neden boğazlarını kesmiş. Ayrıca bilekteki yaprak da neyin nesi?"

"Sevgili dostum bu bir ritüel. Katilimiz kana düşkün ve ayrıca zarar vermeyi acı çektirmeyi seven biri. Yaprak ise onları zehirlediği yönetemi anlatıyor."

Kafamı salladım.

"Ne güzel psikopat bir katil daha." 

Sherlock beni umursamadan işine devam ediyordu. Molly sessizce yerinde ileri geri sallanmaya başlamıştı sıkıntıyla. Adamların nasılsıniz öldürüldüğünü bilmemize rağmen hala inceleme yapıyordu. Bende sıkılmaya başlamıştım. Tırnaklarımı morgun demir kapısına vurmaya başladım. Ses odada yankı yaptı. Sherlock sinirle bana döndü.

"Kes şunu John! Sinirlerimi bozuyor ve odaklanamıyorum! Molly ile beni yablız bırakın!"

Gereğinden fazla bağırmış ve kaba davranmıştı. Kaşlarımı çattım. Ağzımı açtım ama konuşmanın faydası olmazdı. Molly ile dışarı çıktık.

"Fazla mı sinirli?"

"Boş versene! Kendi başına halletsin! İstediği gibi!"

Molly'i arkamda bırakıp sinirle dışarı çıktım. Temiz havayı ciğerlerime doldurdum. O esnada dikkatimi bir adam çekti. Bahçeyi gözetliyordu. Ardından adamın gözleri bana kaydı. Beni görür görmez dudağının kenarı kıvrıldı. Tanışıyor muyduk? Adam yavaş adımlarla yanıma geldi.

"Pardon ben Sherlock Holmes'i arıyordum. Siz ortağı John Watson olmalısınız."

Gözlerimi devirdim.

"Evet öyle. Kendisi şuan fazlasıyla meşgul adınız neydi ona iletebilirim?"

Boğazını temizledi. Endişeli gözleri bahçeyi turladı. Adamda beni ürküten bir gariplik vardı. Endişeyle hafif çıkan sakallarını kaşıdı. O esnada gözüme bileğindeki dövmesi çarptı.
Kurbanların bileğinde ki yaprak simgesi ile aynıydı. Katil bu adamdı.

Gözleri gözlerime çıktı. Kaşlarını çattı. Anladığımı anlamıştı.

"Sanırım artık gerek kalmadı. Eminim ki bu konuşmayı unutabiliriz. Değil mi bayım?"

"Bence bunu polise de söylemek istersin."

Hafifçe sırıttı.

"Bence siz sessiz kalmak istersiniz. Aksi taktirde olucaklara karışmam. Size iyi günler doktor."

Arkasını döndü ve hızla bahçeden ayrıldı. Bizi araştırmış olmalıydı. Acilen Sherlock ile konuşmalıydım. Hızla içeri girdim. Morgun olduğu kata çıkıp kapıyı açtım. Ama Sherlock orda değildi. Molly içeride inceleme yapıyordu.

" O gitti. Sende gittin sanıyordum. Kusura bakma."

Sinirle soludum. Ne açıklama yapmıştı ne de beklemişti! En iyisi eve gitmekti. Belki oraya gelirdi. Hızla bir taksi buldum ve bindim. Baker sokağına girdiğinde gözlerime ağırlık çökmüştü. Belki de kendisi davayı çözebilirdi. Kendimi bir ayak bağı gibi hissetmiştim. Taksi evin önünde durdu.

Ücreti uzattım ve uyuşuk adımlarla eve girdim. Sherlock yoktu. Sanırım yatıp uyusam iyi olurdu. Bana ihtiyacı olsaydı yanında olurdum. Ama ben burdayım. O ise nerde bilmiyorum. Bu yüzden bana ihtiyacı yok eminim. Odama girip yatağın altına girdim.

Kısa sürede uyku bedenimi ele geçirdi. Bir  süre sonra evde ki takırtı sesleriyle uyandım. Sherlock gelmiş olmalıydı. Zorla doğruldum ve saate baktım. Uyuyalı iki saat olmuştu. Ayağa kalkıp ona seslendim ama ses veren olmadı.

"Dostum sana anlatmam gereken önemli bir şey var!"

Belki bu onu konuşmaya ikna ederdi.
Burda onunla konuşmaması gereken bendim. Açıkçası kırılmıştım. Ama önemsemedim. Önemli olan kraliçenin işini halletmekti. Kapıyı açıp içeri girdim. Sherlock yoktu. Kaşlarımı çattım. Belki de Bayan Hudson gelmişti sonra da gitmişti. Masa da kahve bardağı vardı. Ah kesinlikle Bayan Hudson gelmişti. Hafifçe gülümsedim. Bardağı elime aldım ve koltuğa geçtim.

Kitap eşliğinde kahve içmeyeli uzun zaman oluyordu. Bugün çok yorulmuştum. Hava iyice kararıyordu. Kahvemin yarısını bitirmiştim. Gözlerim ağrımaya başlamıştı. Kitabı kapadım ve yana koydum.

Cildim kaşınıyordu. Nefes alış verişlerimi kontrol edemiyordum. Bir gariplik vardı. Bardağı masaya koydum. O esnada bardağın üstünde ki yaprak simgesi gözüme çarptı. Ağzımdan bir kaç küfür kaçtı. Zehirlenmiştim. Ayağa kalktım. Bayan Hudson'a bağırmalıydım. Daha bir kaç adım atmama kalmadan yere yığıldım. Bilincim yavaş yavaş kapanıyordu. Kendimi zorluyordum ama sesim çıkmıyordu.

Göz kapaklarım yavaş yavaş kapandı. Ardından karanlık beni kolları arasına aldı. Ölüyordum...




Bölüm sonu. Nasıl heyecanlı yerde kestim. Bölüm çok gecikti biliyorum. Ama tam Sherlock Holmes okurken bölüm yazayım dedim. Şimdi de derse gidicem. Seviyorum sizleri. Lütfen oy ve yorum bekliyorum ❤️🖤

Bacı1

Johnlock İs LifeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin