Kabullenemeyiş

45 8 6
                                    

Devrim, sert mizacının altında kedi gibi bir adam. Ailesinin bu kararına karşı sinirliydim ama kimseye belli etmiyordu. Onun için sorun yoktu ama kendisini hiç tanımayan biriyle bir kızı kendisiyle evlenmek zorunda bırakılması onu çok sinirlendirmişti. Berfin'e de üzülüyordu. Çünkü o da görmüştü istemsizliğini. Bir yandan da seviniyordu. Çünkü onun bile kabullenmediği bir şey gerçekleşmişti. İlk görüşte aşk. İnanmazdı böyle şeylere ama saat ilerledikçe eli telefona kayıyordu. Ailesi o İstanbulda iken Berfin'in fotoğrafını göndermişlerdi ona. Hâlâ kabullenemiyordu. Böyle bir şey olamazdı. Kendisini teselli ettiği şey kızın güzel oluşundan kaynaklanıyor deyişiydi. Kafasını dağıtmak için avlunun üstündeki balkona çıktı.
Onlar da Diyarbakır'ın taş konaklarında yaşıyorlardı. Balkona çıkıp gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Özlemişti memleketini, taşını, toprağını, havasını, suyunu... Özlemle baktı gökyüzüne... Biraz dışarıda dolaşmak ona iyi gelecek diye düşündü. Aşağı indi ve kapıyı açıp kendini Diyarbakır sokaklarına attı. Gecenin yarısında ay çok güzel görünüyordu. O, diğer yaşıtları gibi değildi. Öyle telefona düşkün, internet bağımlısı bir sosyal medya kullanıcısı değildi. Daha çok doğallığı sever ve etrafındaki güzelliklerle mutlu olmayı başarabilirdi.

Diyarbakır sokaklarında yürürken birden aklına Berfin düştü. Ne kadar güzel olduğunu bir kere daha düşündü. Kabul ediyordu güzel kızdı. Ama âşık olduğunu kabul etmiyordu. Sarışın teni, simsiyah saçları, karanlık gözleriyle tıpkı şu an baktığı gökyüzüne benziyordu. Cansoy konağında herkes konuşurken ona baktığını ve babası onu dışarı çıkarana kadar gözünü ondan alamadığını hatırladı. Devrim, başını salladı sağa sola ve bu düşüncelerden kurtulması gerektiğini düşündü. Aniden mesaj sesi geldi. Merakla kaşlarını çatarak telefonu açtı. Mesajı görünce yüzü güldü ve hemen mesaj atan kişiyi aradı. O kişi onun can dostu, İstanbul'a gitmeden önce derdini tasasını anlattığı kardeşi, sırdaşı Adar'dan başkası değildi. Telefon açılınca "Alloooovvv! Gardaşııııım nassın?"
"İyiyim gardaşııııım sen nassın?"
"Sağooooool. Ben de iyiyim."
"Gelmişsin, insan bir haber verir loooo!"
"Napayım gardaşım, kusra kalma valla bildiğin gibi aile zoru!"
"He hee. Bilmez miyim o 'aile zoru'nu. Eeeee kızı istediniz mi? Nasıl geçti ha? Var mı bir şeyler hıı?"
"Ne olsun Adarım. Biz istedik onlar da verdi. Olan bu. Başka da bir şey yok."
"Yav he he. Sen söyle bakayım gardaşına kız güzelmiydi?"
"Eh yani. İdare eder." derken yine aklı Berfin'in güzelliğine gitti. Bu neydi böyle aklından çıkaramıyordu onu!
"Yeme beni yerim seni. Hadi söyle hadi hadi. Saklama benden bir şey!"
"Ne saklayacağım senden ben? He gardaşım?"
"Tamam be oğlum kızma. Ne ben sordum ne de sen söyledin. Nıç. Allah Allaaaah. Sen bu İstanbul namussuzunda çok değiştin ha. Valla. Asabi bir adama dönüştün. Ne yedin ne içtin ki orda, ha?"
"Yav oğlum gece gece beni deli etme Ado. Allah aşkına yaaavvv!"
"Tamam tamam. Bir gün bir yerlerde buluşak mı onu söyle sen bana?"
"Tabii oğlum her zaman ki yerde-" birlikte aynı ağızdan, "Hasssan Paşaaaaa!" deyip gülüştüler.
"Tamam hadi görüşürüz dostum. Ekme beni haaa kızı görecem diye tamaaam?"
"Yav he he. Kapat oğlum yav. Yoksa sana patlayacam ha telefonda. Sonra bu adam niye sinirli? Hade görüşürüz!" diye kapattılar. Telefonu kapatınca Adar'a "Allah'ın malı yaavv" diye söylendi.

Aklı hâlâ Berfinde idi. Acaba o da onu kabul etmiş miydi diye düşünerek eve gitti. Yatağına girdi, battaniyesini çekti ve kulaklığını takıp müzik dinleyerek uyudu. (Sezen Aksu-Kurşuni Renkler)

Sabah güneşi, akşam olanları hiçe sayarmışçasına tüm güzelliğiyle doğdu Devrim'in odasına. Yüzünün yastığa gömmediği kısmına güneş değen Devrim, ışıktan rahatsız olduğu için uyanmak zorunda kaldı. Kalkıp pencereye doğru ilerledi. Uzunca esneyip gülümseyerek dışarıyı izledi. Bir kere daha ne kadar özlediğini hatırladı memleketini... Özlem demişken... Yine zihninde Berfin canlandı. Onu özlüyor muydu gerçekten? Huzuru kaçmıştı, göğsüne bir yumru oturmuştu sanki. Geri çekilip giysi dolabını açtı ve geri kapattı. Kendinde değildi gibi. Çünkü asla yüzünü yıkamadan o giysi dolabını açmazdı. Banyoya girip hızlıca ve sertçe musluğu çevirdi. İki avucunu suyla doldurup yüzüne çarptı, ayılmak istiyordu. Berfin aklındayken kendinde olamıyordu. Avuçlarına doldurduğu suyu yüzüne çarptı ama durmadı boş avuçlarını yüzüne bir kaç kere vurdu. Aynada kendine baygın baygın bakarken musluğu yavaşça çevirip kapattı. Havlu ile yüzünü kuruladıktan sonra geri odasına girdi. Bir süre öylece ayakta durduktan sonra dolabını açtı ve içinden bir adet beyaz gömlek, siyah yelek, siyah ceket ve siyah pantolon çıkardı. Alt çekmeceden yarım gri çorap, yanındaki dolaptan da bir çift bileğin biraz altında bağcıklı ucu hafif kavisli bot tarzı ayakkabılarını çıkardı. Ağır ağır giyindi çıkardığı giysileri...

Her şeyi tamamlanınca banyodaki aynanın karşısına geçip saçlarına şekil verdi. Kısa kahverengi saçlarını, dalgalı olduğu için yana attı ve tarakla düzeltti. Odadan çıkıp aşağı indi telefonuna bakarak.

Kahvaltı neredeyse hazırdı. Bütün Kaplan ailesi sofraya kurulmuştu bile. Merdivenden indiğini gören Azize, "Oooo damat bey sanırsınız düğününüz bugün! Bu ne yakışıklılık, bu ne endam? Hayran kaldım valla!.." diye abisini övdü. Bu tepkiye gülen Devrim,"Ne yakışıklılığı ne endamı yavvv. Abartma abartma. Alt tarafı bir takım giydim. Saçlarıma şekil verdim.". Sofradaki herkes Devrim'e bakıp gülüyodu. Tam o sırada Melisa,"Yok yok kuzenim abartmıyor ağabey. Gerçekten bugün sende bir farklılık var. Farketmedik sanma, gözümüzden kaçmadı." deyiverdi. Devrim de Melisa'ya bakarak göz kırptı ve bembeyaz dişlerini üst dişleri görünür alt dişleri görünmeyecek şekilde ortaya çıkarıp güldü. Dedesi Ferhat,"Tabi aslanım. Kocaman adam oldun. Artık senin de yuva kurma zamanın gelmişti zaten. Değil mi paşam?" deyip Devrim'e baktı. Devrim sofraya otururken sandalyeyi çekip,"Öyle tabi dedem. Sen öyle diyorsan..." dedi.

Evin hizmetlilerinden Halide hemen Devrim'in de tabağını hazırlayıp önüne koydu. Halide tabağı koyduktan sonra elini çekerken, Devrim elini tutup dudaklarına götürüp sımsıkı öptü. Dişlerini sıkıp, çenesini öne çıkarıp Halide'ye bakarak,"Ellerine sağlık Halide anaammm, ellerini sağlık!" deyip bir daha öptü. Halide de ona karşılık başını okşayıp öptü,"Afiyet olsun yavrum benim! Tabi sen öyle yaban ellerde özlemişsindir benim yemekkerimi?"
"Özlemez olur muyum? Kokuları hâlâ burnumda, tadları hâlâ damağımda valla!"
"Akşama sana şöyle güzel bir kelle paça yapayım da ağzının tadı yerine gelsin. Ha ne dersin?"
"Allah derim! Ama sen böyle yaparsan ben şımarırım!" deyip suratını büzdü.
"Şımar yavrum! Ben seni öyle de severim.!" deyip tekrar öpüp mutfağa geçti. Devrim de tabağını yemeye koyuldu. O sırada babası Hasan oğluna,"Macit oğlum ağabeyinle şirkete uğra da geri kalan işleri halledin!" Macit,"Tamam baba, gideriz değil mi ağabey?" dedi Devrim'e bakarak,"Gideriz tabi oğlum ne sandın. Yeter ki siz isteyin canım ailem benim!" deyip herkese gülücük saçtı. Onun bu hâline şaşırıp kalan ev ahâlisi gülmeye başladı.

Macit, Devrim'den küçük, Azize'den büyüktür. Onlar böyle üç kardeşken, Melisa Nafiye'nin tek çocuğudur. Kardeşi varmış bir tane ama daha bebekken vefat etmiş. Tabi üç kardeş onu yalnız bırakmamış, kardeşinin eksikliğini aratmamışlar. Melisayı da kendi kardeşleri gibi görüp kol kanat germişlerdi. Devrim tabağını bitirip
doyunca herkese afiyet dileyip salonda Macit'i beklemeye başlamıştı. Macit de kalkınca kapıya doğru ilerlediler. Macit birden Devrim'in kucağına anahtar atınca Devrim şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırdı.
"Artık burda olduğuna göre arabayı kullanmak sana düşer ağabey. Sen burdayken ben sürmem."
"Hadi yine iyisin, ben bir sürüyorum var ya 2 dakikada ordayız! Bak gör!" Macit kaşlarını kaldırıp, dudağını büzerek gülüp,"Hadi öyle olsun! Merakla bekliyorum!" dedi ve arabaya bindiler.

Vote ve yorum unutmayın sevdiceklerim..😍😘😊

Gizli HediyelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin