1.BÖLÜM VARAK

332 24 79
                                    

VARAK

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

VARAK

'İnsanın sonu baştan bellidir, kıymetlim...' Karanlığın derin notaları dostumun dilinde usulca kıvranıyordu. Notalar mahzenin duvarlarında yankılanarak çağrışıyordu. Karanlıktı... Balçıktan sıvanmış kelimeler Abdal'ın soluk dudakları arasından zor bela, keskin bir güdüyle çıkıyordu. İnsanın sonu başından belliydi. Kendisi şekillendirirdi kaderinin yazgısını... Fikirleri önüne düşen taşları kenara çekerdi, eylemleri ise onu sonuna götürürdü. Bilinmezliğe... Kimsesizliğe veya kalabalığa... Fikirlerin ve eylemlerin götürdüğü her yere... Mavi gözlü adam yine doğru konuşuyordu, yamacım da oturuyordu, kimse onu görmüyordu. Belki... Belki de ben bile göremiyordum.

Akıl sınırlarımın üzerine düşen gölgeler, uzun zaman önce yanlışı ve doğruyu ayırt edebilen hakikat perdelerimi çekip almışlardı bedenimden. Hayal ve hakikat çatışmaları; gözgünün kırık kenarlarına sıkı sıkıya tutunmuş, hayatımın belki de son demlerinden bir tat daha almak için açmışlardı dudaklarını. Abdal belki yanımdaydı belki de yoktu bunu artık düşünmüyordum.

Karanlıktan yalnızca küçükler mi korkardı? Öyleyse neydi omuzlarıma ağır gelen bu yük? Bu kaypak düzen miydi bütün bunların sebebi yoksa bu düzeni işleyen insanlar mı? Hayır, yalnızca bu olamazdı. Karanlığın asıl korkağı maziydi.

Geçmişin söküp atılamayan sarmaşıkları toprağıma işlemişti. Gün be gün daha da uzuyordu bedenimde ki sarmaşıklarım. Gün ışığının kırık tarafı yeterliydi onun için, büyüyordu işte öyle yada böyle, delice bir tutkuyla sarmalamıştı beni anılarım. Kuytu köşelerden uzanan eller zihnimin çukurlarını suluyordu. Karanlık üzerime devriliyordu sanki. Taştan duvarlar boğazıma bir bir kuruluyordu, nefes alamadığımı hissediyordum. Nemli toprağın kokusu burnumdan içeriye usulca süzülüp midemi alt üst ediyordu.

Karanlık bir delikte bir başıma yapraklarımın gözlerimin önünde solmasını izliyordum. Kaç gün olmuştu bu deliğe tıkılalı? Günlerin sayımı bir müddetten sonra peşimi bırakmıştı. O ormanda sanki yakalanmamanın mümkünü varmış gibi kaçmıştım. Atalarımın azami düşmanları nihayet bir gün kapımızı çalmıştı. Yıllar geçmişti ve yuvasından sökülüp gelen mazinin zincirlerini kırma vakti gelmişti. Babam da kaçmıştı, beni bir başıma bırakarak... O önce kendini düşünürdü. Kurnaz biriydi benim babam, kendini güvene almadan kimseyi güvene almazdı

4 gün öncesi...

Gece ıssız ormanın üzerine çoktan binmiş, aysız ve bulutsuz göğü üryan bir halde Elzem'in dipsiz bir kuyuyu andıran siyah gözlerinin önüne serilmişti. Soğuk rüzgar üzerine geçirdiği kazağın uçlarından arsızca içeriye süzülüp bedenini titretiyordu... Yine de bu hava onu tatmin edemiyordu. Soğuk havaları tıpkı yalnızlığı sevdiği gibi severdi... Kar henüz ormana düşmemişti. Gündüz gözüyle baktığında ormanı saran dağların uçlarında ki beyaz örtüyü görürdü. İmrenerek bakardı bu görüntüye... Eğer diye düşündü... Eğer babam izin verseydi o dağların zirvesine çıkabilirdim.

AKDORAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin