"Ne kutluyoruz? Terk ediliş, terk ediş, terk, oh buldum bence sen eski erkek arkadaşından ayrıldın o da senin en yakın arkadaşınla sevişti?" Karşımdaki kadına baktım. Resmen nefes almadan konuşmuştum fakat onda tek bir mimik bile oynamamıştı.
Ben viskimden küçük bir yudum aldığımda birasını kendisine çekti. Ve dudağının sağ köşesi minik bir hareketle kıvrıldı.
"Sadece doğum günüm." Dedi umursamaz bir tonuyla. Tanrım! Meleklerin çaldığı o tuhaf şey neydi? Hani telleri olan! Arp! Ya da arb? Her neyse. O tellerden çıkan sesler kadar kusursuz ve ince bir ses tonu var mıydı cidden?
Boğazımı temizledim yavaşça. İlgisiz gibi davranmaya çalıştım. Kadın koyu kahverengi gözleriyle beni süzüyordu.
"Ah öyle mi? İyi ki doğdun. Kaç oldun?" Dedim umursamaz çıkartmaya çalıştığım ses tonuyla. Fakat sesim aynı; mezuniyet balosuna gitmek istediği kızın biriyle randevusu olup olmadığını en yakın arkadaşına soran yeni yetme çocuğun heyecanını gizleyemeyen, çaresiz ses tonu gibi gelmişti.
"Yirmi altı."
"Yeni tanışmış olabiliriz. Bu bana yalan söylemen gerektiği anlamına gelmez. Kırıldım." Viski bardağının içindeki buzu acımasızca sağa sola sallayarak bardağın duvarlarına vurduruyordum. Kadın gülümsedi.
Önce sağ sonra sol kaşını peşi sıra kaldırıp dudaklarını sağa doğru büktü. Peşi sıra genişleyen gülümsemesi inci gibi sralanmış dişlerini ortaya çıkarttı. Gamzeleri de olayın işine karıştığında. Zaman benim için çoktan durmuştu. Sivri burnundaki iki küçük simetrik tepecik de göründüğünde derin bir nefes aldım.
"Sana yalan söylemiyorum. Bugün 25 yaşındayım. Ama sadece 2 saat 13 dakika sonra 26 olacağım."
"Aman tanrım!" Dedim bir anda. Şaşırdı. Azıcık da korktu.
"Çift sayılı yıla geçiyorsun. Lanet olsun."
"Hey, sayılarla problemin ne senin?"
"Sevmiyorum. Çift, sayı, sevmiyorum. Bu kadar basit."
"Peki bu konuda biz ne yapabiliriz? Hatta dur, affedersin ama 26 oluyorum. Bu konuda yapacak bir şeyim yok."
"Sen 26 olamazsın ya."
"Ahh, nedenmiş o?"
"Sen var ya taş çatlasın yirmi birsin kızım. Bana yalan söyleme!"
"Yahu, yeni tanıştğım bir insana yalan söylemek için bir sebebim yok."
"Doğruyu söylemek için de sebebin yok."
Bir süre kuşkuyla ona baktım. Ardından kıkırdayarak ellerimi birbirine çarptım.
"2 saatimiz var. Acele et." Ayağa kalkıp sandalyesine asılı ceketini elime aldım ve giymesi için hazır tuttum.
Ne yaptığımı anlamamış gibi bana baktı bir süre.
"Hadisene. Geç kalacağız?" Kolundan tuttunca kolunu geri çekti.
"Afedersin ne yapıyorsun? Sen kimsin de benden izinsiz bana dokunup ceketimi eline alıyorsun?"
"Oh pardon. Kendimi tanıtmadım. Affedersin. O kadar güzelsin ki aklımı toparlayamadım. Ben senin bu geceki sihirli cininim. Dile benden ne dilersen."
"Senden bir şey istemiyorum. Sadece beni yalnız bırak. Tek başıma, yeni yaşımı kutlamak istedim sadece."
"Yeni yaşına daha var acele et hadi." Kolundan hızlıca çektiğimde dudaklarım dudaklarını buldu. Yumuşacık dudaklarını hissettiğim ilk an. Ruhum bir meleğin ayakkabısının ucuna takılıp bedenimi terk etti. O ise bir anda sendeledi. Sonra durumu fark edip duraksadı öylece. Ardından yavaşça hareket ettirdi dudağını. Hayatımın en güzel öpücüğünü bana verdi.
Demek isterdim efendim ama. Bunun o komik ve bir anda ana karakterimizin istediğini elde ettiği hikâyelerden olduğunu sanıyorsanız. Büyük yanıldınız. Ding ding. Bakın şimdi ne oldu;
"Yeni yaşına daha var acele et hadi."
"Siktir git ya, bütün deliler de beni buluyor. Çattık ya. Defol rahat bırak beni. Eğlenceymiş de. Melekmiş de..." O söylenmeye devam ederken. Sırt çantasını alıp kaçtım.
Evet, evet bunu yaptım. Bu kız güzel güzel bana saydırmaya devam ederken. Ben çantasını alıp pub bardan dışarıya koştum...
Arkama baktığımda peşimdeydi.
"Hırsız! Çantamı ver!" Diye bağırarak peşimden koşuyordu. Ben ise önden tempolu tempolu koşu yapıyordum. Bir süre sonra ki bu yaklaşık 4 dakika falan sürmüştü, arkamda olmadığını fark ettim.
Duraksadım ve arkamı döndüm. Eee şimdi ne yapacaktım?
#KalbiDengem