Bölüm 1 - YÜKSELİŞ

12 0 0
                                    

     

Merhaba, bu benim yayınladığım ilk hikayem.Umarım beğenirsiniz, yeni bölümleri sizinle paylaşmak için sabırsızlanıyorum. iyi okumalar !




        Karanlık. Islak kaldırımlarda yankılanan adım sesleri. Yürüyordu bir adam, nereye gideceği belirsiz. Paçaları çamurlu pantolonuna her dokunuşunda, zihninde aynı hatıra. Beyninin her kıvrımında yankılanan kahkahalar, koskoca caddenin sessizliğine inat. Yürüyordu bir adam. Karanlık. Her nefes alışında, burnunda aynı koku. Tonlarca para döktüğü parfümüne inat. Üşüyordu elleri, eksikliğinden başka ellerin. Yürüyordu bir adam. Karanlık. Durdu, etrafına baktı. karanlık. Yanaklarında hissettiği nem yağmur muydu? Belki de gözyaşları. Önemi yoktu. Üşüyordu yanakları. Ellerini kaldırıp silmeye bile tenezzül etmedi. Kurumuş dudaklarını yaladı, belli belirsiz bir gülümseme kondu o anda yüzüne. Yine aynı his. Yürüyordu bir adam. Karanlık. Her adımda rüzgardan üşüyen bilekleri, pahalı ayakkabılarına inat. Bilekleri... Ah o bilekleri... Kadının kırılacak kadar ince bileklerinin düşüncesi kahretti bu adımda... yürüyordu bir adam. karanlık. Saçlarına dokundu, ıslak saçlarına. İçini tatlı bir öfke kapladı, ıslak saçın kadını hasta ettiğinin farkındaydı. Bir anlığına gerçeğe döndü, ıslanmak istedi. Sırılsıklam olmak istedi... sakince önce adımlarından vazgeçti, sonra ayakta durmaktan. Kaldırımın kenarına çöktüğünde paha biçilemez takımının kirlenmesi umrunda bile değildi. Daldı gözleri. Yarı açık gözleri, kandırmaya başladı onu. Karşısında onu görüyordu, onu ve kendisini. Kol kola yürüyen, birbirine çok aşık bir çifti. Gözlerinin içi gülüyordu be! Durdu, öpmeye doyamadığı dudaklarına bir öpücük kondurdu, gittiler. Kimse umurlarında değildi, iki kişiden oluşan dünyaları o kadar güzeldi ki. Beyazı yok olmuş kırmızı gözlerini ovuşturdu. Amaçsızca el salladı hayaline ve ayağa kalktı. Yürüyordu bir adam. Karanlık. Yol ayrımına geldi. Tam o anda her şeyin farkına vardı. Seçmenin, seçtiği yolda yürümenin onsuz hiçbir anlamı yoktu. Yıllardır koruduğu o güçlü duruş yok oldu. Omuzları çöktü ve farkına vardı ki çöken tek şey omuzları değildi. Çaresizdi. Yolun karşısına baktı. Küçücük bir ayrıntı! Hayatı boyunca binlerce kez geçtiği caddede, belki de bin kez rastladığı ama vakitsizlikten kaçırdığı o küçücük ayrıntıya baktı. Kahroldu yeniden. Karşıya geçti, yere oturdu. Kaldırım taşlarının arasından umutla kendine doğru uzanan papatyaya baktı. Tanıdıktı. Gözyaşları durmaksızın süzülürken yanaklarından, o sadece o umutlu papatyayı izledi. Hıçkırıkları boğazlarında düğümlenirken, dudaklarından istemsizce döküldü sözcükler; 'vazgeçmemeliyim.'

Ve ayağa kalktı. Daha dikti omuzları, gözleri hala o minik papatyada, derin düşüncelerle adımlamaya başladı. Yürüyordu bir adam, karanlık. Hava değildi karanlık olan, güneş doğmaya yüz tutmuştu. Adamdı karanlık olan, güneşini kaybetmiş biri gibi. Sahi, kaybetmiş miydi güneşini gerçekten? Tekrar doğmak üzere batmak mıydı bu kaybediş yoksa kıyamet günü mü gelmişti dünyasına? Kabullenemeyeceği çok fazla şey vardı. O yüzü bir daha görmeden, o gülüş kalbini bir daha titretmeden, o narin elleri avuç içinde tekrar hissetmeden ölemezdi. evet, ölemezdi. Intiharı bir kez daha böyle savuşturdu aklından. O sarılışın son olduğunu bilseydi hiç bırakmazdı ki! Kollarının altındaki ince bedeni, değiştirdiği şampuanlara inat aynı kalan kendine has kokuyu anımsadı. Son 2 ay içinde kaç kez lanet etmişti kendine? Yetmez miydi? Artık adımlarını bir amaç uğruna atmaya karar verdi. Normalde olsa kimsenin onu bu halde görmesini istemezdi, arabasına kadar bile yürümez, bir taksiye biner ve evine giderdi. Şimdiyse cüssesine göre şaşırtacak hızda kadının evine doğru yürüyordu. Ne diyecekti? Seni iki sene önce sebepsizce terk ettim ve şimdi bir şişe viskiyle aptal bir papatya yüzünden kapındayım, beni affet mi? Hareketlerine viskinin sebep olmadığının farkındaydı. Aptal olduğunu kabul edeli çok olmuştu. Belki bir miktar umursamazlığının sebebi olabilirdi. İçkiyi pek sevmeyen bedeni iyi bile dayanıyordu. Kafasında sürekli diyalogları hayal ediyor, fakat heyecandan iki kelimeyi yan yana getiremeden kendini ona sarılmış halde buluyordu. Sebepleri vardı ama nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Hem sadece kendi için değil ki, onun için de bitirmişti bu ilişkiyi. İkisi için de zararlı olduğunu düşündüğü için mantıklı taraf olmaya karar vermişti. Mantığı o kadar ağır basmıştı ki, bütün duyguları iliklerinden çekilmişçesine ardında bırakmıştı ağlayan kadını. Pek çok farklı sebepten onu ağlarken görmüştü, o zaman çok etkilememişti onu peki şuan göz yaşlarının düşüncesi bile nasıl bu kadar kahredebiliyordu onu? Neden? Adımları yavaşladı. Daha kendine verecek bir cevabı yokken kadına nasıl anlatacaktı kendini? Aramalarını neden reddettiğini, ortak arkadaşlarından neden bir anda soğuduğunu, belki de çok ihtiyacı varken kadının yanında neden olmadığını nasıl açıklayacaktı ki... tam adımları gerileyecekken, biraz ileride yürüyen bir silüet gördü. Kalbi kaburgalarını parçalamak istercesine hızlandı. O'ydu. Titremeye başladı. Sanki her hücresi adamın ruhundan uzaklaşıp kadına sarılmak istedi. Saniyeler geçti, beyninde yankılanan düşüncelerle savaşmaya devam etti. Gitmeli miydi? Ne diyecekti? Belki de kadın da onu fark etmeden uzaklaşmalıydı. Başını salladı, düşüncelerini susturdu ve uğruna öleceği varlığı incelemeye başladı. Kadın bir şeyi beklercesine, adeta kendini incelemesine izin verircesine durmuştu. Epey zayıflamıştı, sevmediği kadar. Saçları uzamıştı. İnce telli cansız saçlara bu kadar dokunmak isteyeceğini hiç düşünmezdi. Pembe dudakları şişkindi. Ağladığında ve uyuduğunda olurdu böyle. Yüreği burkuldu. Bir ayrıntı fark etti. Kadının elinde valiz vardı. Nereye gidiyordu? Kimi bekliyordu? Cevabını vermeden bile bu soru onu sinirlendirmeye yetmişti. Bildiği kadarıyla iki senedir iki üç ciddiyetsiz buluşma dışında kadının hayatına biri girmemişti. Arasını açamadığı ortak arkadaşı ona istemese de bahsederdi. Şimdi şükretti, sonraki ilk işi o arkadaşına hediye almak olacaktı. Kadına doğru yürüdü. Bir yandan onu fark etmesini isterken, bir yandan da karınca kadar küçülmeyi diliyordu. Bacakları ona ait değildi sanki, öyle titriyordu. Güçlü duruşuna yakışmayan durumu umrunda bile olmadı. Kadının omzuna uzandı eli, titreyerek. Arkasını döndü kadın, uzun kirpikleri arasından kıstı gözlerini. kızgındı. Bir yanı kırık, dökük. Bir yani öfkeden kaya kadar sert. 'Merhaba' dedi adam. Sesi beklediğinden daha özgüvenli çıkmıştı. Duruşunu düzeltmeye çalıştı. Karşısında kendisini bu kadar tanıyan biri varken, kimi kandırıyordu ki? 'sarhoşsun sen.' dedi kadın. Adam yalanlamadı. Öylece baktı. Baktıkça daldı, her şey daha içinden çıkılamaz hale geliyordu. 'iyi misin?' dedi kadın, cevabını bilerek. Adam dayanamadı. Kadını bir hışımla kendine çekti, sımsıkı sarıldı. Adam dayanamadı. Ağlamaya başladı. Koskoca adam, koskoca bir şehrin küçücük bir sokağında, koskocaman bir dertle küçücük bir kadına sarılmış ağlıyordu. Kaç zaman öyle kaldı bilemedi, yanlarına yaklaşan arabayı el işaretiyle uzaklaştırmak dışında kadın hiç tepki vermedi. En sonunda adam uzaklaşıp, rezil haliyle kadına baktı. Gözleri o kadar karışık duygular barındırıyordu ki, kadın yalnızca acıyı gördü. Kadın adamı kolundan tuttuğu gibi eve çıkardı. Adam paltosunu çıkarırken, kadının ellerinin titrediğini fark etti. Tam uzanıp tutacaktı ki, kadın aniden geri çekildi. Adamın konuşmasına izin vermeden, bir yastık ve bir örtü fırlattı adama doğru. 'uykusuz ve sarhoşsun. Seninle konuşmayı uzun süre bekledim. Vazgeçmişken, sen geldin. Ama bu halde konuşmak istemiyorum.Dinlen.Uyandığında burada olmayacağım, şurada ev telefonu var. Numaranı öğrenmemi istemediğinden, beni ordan ara. İyi uykular. '

Adamın ağzını dahi açmasına izin vermeden odasına doğru yürüdü. Deliriyordu kadın. Sinirden kendini parçalamak istiyordu. Yaşanan onca şeyden sonra, hayalini kurduğu bin türlü karşılaşmadan sonra olan buydu. Yine ona kıyamamıştı. Sırt çantasına bulduğu birkaç giysiyi sıkıştırdıktan sonra odadan çıkmak üzere arkasını döndü. Karşılaştığı iri cüsseyle tüm görüş alanı kapandı. Kurtulmaya çalıştı, demir gibi güçlü kollar buna müsade etmedi. Bağırmak istedi. Çığlık çığlığa ağlamak istedi. Ama sadece sustu ve bekledi. Adam içten içe yalvardı. Susmasaydı keşke, bağırsaydı vursaydı ama susmasaydı...

PapatyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin