bu zamana kadar karşıma hep çıkarları için her şeyi yapabilecek insanlar çıkmıştı. bir kısım hariç hep bu kişilerle uğraşmak zorunda kalmıştım.
kaderime yazılan kötü bir senaryodan başka bir şey değildi bu olanlar.
ben doğduğum günden beri bu insanlarla karşı karşıyaydım. doğduğum gün beni ilk kucağına alan annem dahi emzirdiği sütü bile çıkarı için içirmişti. beni o günden bu yana bir şeylere hazırlıyor gibiydiler.
bu da hayatta ki sınavım olmalıydı. bu sınavdan kurtulmak istiyorsam katil olmalıydım, başka çıkış yolu yoktu. ama ben henüz ömrümü dört duvar arasında geçirmek isteyecek kadar delirmemiştim.
şu an o dört duvar arasından bir farkın var mı min yoongi?
vardı, nefes alıyordum.
kendini kandırmaya devam et yoongi, başka türlü yaşamaya devam edemezsin.
kendimi kandırdığım yoktu, nefes aldığım bir gerçekti.
elbette fiziksel olarak nefes aldığın bir gerçek min yoongi. ya ruhsal?
beynimdeki düşünceye bir siktir çekip annemin bu sabah gönderdiği ütülü ve düzenli takım elbiseye bakıyordum.
giymem için göndermişti ama o da çok iyi biliyordu ki oraya bu takım elbiseyi giyerek gitmeyecektim.
sonuçta orada da beni hazırlanmış bir takım elbise bekliyordu. ne gerek vardı bu güzel takım elbiseyi giymeye ve onların sözünü dinlemeye.
iki gün önce sevgili annemin çağrısından sonra bedenimi ele geçirmiş olan öfkeyle birlikte evime varmış, bir süre öfkemle başa çıkmaya çalışmış ve sonunda berbat bir halde uyuya kalmıştım.
sabah uyandığımda ise birkaç saat sonra ilk işim jimin'i aramak olmuştu.geçen sene bu davete taehyung'la gitmiştim ve anne babamın öfkeden kudurma sahneleri ömür boyu izleyebileceğim bir film gibiydi. her ne kadar o an öfkelerini belli etmemeye çalışsalarda ben onların içlerini biliyordum, üç metre öteden dahi onların öfkesini hissedebilirdim.
bu davete de benimle gelmesi için taehyung'u arasaydım bana onunla dalga geçip geçmediğimi söyler ve bir ton da küfürlerini sıralardı. taehyung'la bu sınavdan geçmiştim, şimdi ise bu sınavı geçebilmem için yanımda en değerlimin olmasını istiyordum.
jimin'i aradığımda ona yalnızca ailemin bir davet düzenlediğini ve onun da benimle gelip gelemeyeceğini sormuştum, şanslıydım ki hiç sorgulamadan kabul etmişti.
ne giymesi gerektiğini sorduğunda ise kafasına göre takılmasını söylemiştim. ben takım elbise giymeyecekken onun giymesini söylemem saçma olurdu ama jimin'i tanıyorsam benim aksime davete uygun bir şekilde giyineceğini de biliyordum.
park jimin her yere uyum sağlardı elbet.
karşımda duran takım elbiseyi es geçip kıyafetlerime ait olan odaya geçmiş, siyah bir pantolon ve vücudumu saran siyah bir tişört alıp odanın ortasında kocaman duran tezgah görünümlü, şifonyerin çekmeceleri içinde bulunan aksesuarlarımın üzerine koymuş ardından üzerimdekileri bir çırpıda çıkarıp pantolonumu ve tişörtümü üzerime geçirmiştim. çıkardıklarımı umursamayıp yerde öylece bırakmış, saçlarımı karıştırarak ortadaki koca şifonyerin çekmecesini açmış ve içinden metal yüzüklerimi çıkarıp teker teker parmaklarıma yerleştirmiştim. ardından siyah küpelerimi de kulağıma taktıktan sonra parfümümden birkaç fıs sıkmış, siyah deri ceketimi de alıp evden çıkmıştım.
![](https://img.wattpad.com/cover/216660601-288-k138284.jpg)