adımlarım benden bağımsız hareketlerini durdurmuş, bakışlarım ise tanıdık bedenlerde takılı kalmıştı.cayır cayır yanacaksın min yoongi.
koşamıyordum. çizgi o kadar inceydi ki üzerinde dahi zor duruyordum. bu çizginin dışına çıkmamalıydım.
beni yakan kişi o olmalıydı ben değil.
aksi durumda ona ulaşamazdım."hey! hyung, ne işin var senin burada?" sarılan iki beden birbirinden ayrılıp beni fark ettiğinde adımlarım tekrardan hareketlenmiş, onlara doğru ilerlemiştim.
"koşuya çıkmıştım." yüzümde bir mimik dahi oynamamış, karşımdaki ikiliye öylece bakmıştım.
"doğru ya, evin buraya yakındı değil mi hyung?" benimle ilgili en basit şeyleri bile nasıl bu kadar çabuk unutuyorsun park jimin? oysa bundan bir hafta önce evimdeydin.
cevap vermek yerine yalnızca başımla onaylamakla yetinmiştim. o ise benimle konuşmayı bir türlü kesmiyordu. "biz de hun ile uzun zaman sonra bir buluşma ayarlayalım demiştik. bize katılmak ister misin?"
onunla en son beş gün önce buluşmuştun park jimin. beş günü dahi uzun bir süre görecek kadar çok mu seviyorsun onu?
"siz eğlencenize bakın, halletmem gereken işler var." eve gidip uyumak gibi...
insanları kandırabildiğin gibi kendini de kandırabilseydin keşke min yoongi, o zaman her şey daha kolay olurdu.
"anladım hyung. ararım ben seni." o güzel gülüşünün arasından çıkan sözcüklerle tebessüm edemeden duramamıştım. gülüşü bulaşıcıydı ve bu gülüşü sıklıkla görenin ben değil de yanındaki herif olduğu için kesinlikle şanssızdım.
"hoşça kal park." cevap vermesini beklemeden kulaklıklarımı kulağıma geçirmiş, koşar adımlarla oradan uzaklaşmıştım.
düşüncelerim beni ele geçirip, etkisiz hale gelmemi istermişcesine beynime doluştuklarında kafayı yiyecekmiş gibi hissetmiştim.
düşünmek istemiyordum. düşünürsem onu daha fazla ister, daha çok hayal ederdim.
hızlandım. deli gibi koşmaya başladım. etraftaki insanların bakışları zerre umrumda değildi, ben yalnızca içimdeki bu lanet olası acıyı söküp atmak istiyordum.
ne yapıyorsun bana park?
kendimi yakmama izin veriyordu ama ben, onun yakmasını istiyordum.
içimde çeliştiğim bu duygulardan onun haberi olmazken beni nasıl yakacaktı?
öylece izlersen eline ne geçecek? harekete geç min yoongi.
nefesimin tükendiğini hissettiğimde koşmaya bir son vermiş, olduğum yerde soluklanmaya çalışmıştım. ama düşündükçe nefeslerim düzene girmiyordu.
harekete geç ve bir şeyleri değiştir yoongi. daha ne kadar böyle devam edeceksin?
adımlarımı yavaşça geldiğim yöne doğru ilerletmeye başlamıştım. eve gitmeliydim. uyku bana iyi gelecek ve tüm bu düşüncelerimi yok edecektim.
aptalsın min yoongi. şuna bir son ver ve onu sana ait kıl artık. kendin tarafından acı çekmek hoşuna mı gidiyor? oysa sen, onun tarafından acı çekmeyi göze almıştın. seni o yaksın istiyordun.
adımlarımı durdurmadım. daha da hızlandım. olabildiğince hızlı yürümeye çalıştım. evim görüş açıma girdiği an daha da fazla hızlanmıştım. bir an önce eve gitmek istiyordum.
yalnızca istediğini söyleyerek bir şey elde edemezsin yoongi. harekete geç ve onun seni yakmasını mümkün kıl.
binaya vardığımda hızlıca şifreyi girmiş, asansörde sekizinci kata basarak beklemeye koyulmuştum. asansör durduğunda hızlıca inip, kapıma doğru ilerlemiştim. şifreyi girip kendimi bir şekilde içeriye attığımda adımlarımı beklemeden banyoya yönlendirmiştim. tüm hırsımı çıkarmak istermişcesine yüzümü sayamadığım kadar yıkadıktan sonra musluğu kapatmış, ellerimi lavabonun kenarlarına koyup sertçe sıkmıştım.
nereden geliyordu bu öfke. öfkelenmeye hakkım var mıydı? yoktu elbet. onun hiçbir şeyden haberi yoktu ve ben kendi kendime öfkeleniyordum.
bakışlarım aynadaki yansımama çıktığında berbat görüntüm görüş açıma girmişti. aptallığım dışarıdan bile belli oluyordu.
peki ya haberi olsaydı bir şeyler değişecek miydi? yine aynı şeyleri yaşayacaktım belki de.
denemeden bilemezsin yoongi.
deneyecektim o halde. harekete geçip, onun beni yakmasına izin verecektim.
💫
haftada bir bölüm atmayı planlıyorum. umarım planım işler.
💕