Five, daha fazla bir şey demeden, onu ilk bulduğum -yıkık bir binanın arkasındaki- yere geri döndü ve birkaç saniye sonra ona göre hızlı sayılabilecek adımlarla da benim olduğum tarafa doğru yürümeye başladı.
Ben ise ne olduğunu anlayamadığım için hala kavuruculuğu geçmemiş güneşin altında gözlerimi kısarak Five'a bakıyordum.
Five en sonunda yanıma vardığında hiç zaman kaybetmeden elindeki büyük kağıtları açmaya başladı.
Bir yandan kağıtları açarken bir yandan da hızlı hızlı, bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Bu aceleci davranışı sırasında, diğer kağıttan diğerine geçerken elindeki kağıtları yere düşürüyor ve yerden alıp tekrar konuşmasına devam ediyordu.
Sorun şu ki dediklerinden anladığım tek kelime "kurtuluş" olmuştu. O kadar hızlı konuşuyordu ki "kurtuluş" kelimesini bile zar zor seçebilmiştim.
"Hey, hey Five. Bak iyi hoş konuşuyorsun, ben de normalde aptal değilim ama şuana kadar anladığım bir tek kelime oldu. Eğer düzgün bir plan yapmak istiyorsan-"
"Düzgün bir kelime hazinesine ihtiyaç duyarsın." diyerek Five lafımı tamamlarken bir yandan da cebinden bir saat çıkarttı, saate birkaç saniye baktıktan sonra tekrar cebine koydu.
"Pekâlâ, planının planını düzeltmek için planını bana anlatmayı planlıyor musun?" derken bir yandan da en azından burada yuva sayılabilecek tek yere -Five'ı bulduğum yere- doğru ilerlemeye başladım.
Ayak seslerinden anladığım kadarıyla Five da geliyordu.
Bu evimsi ama her tarafı açık olan evde gözüme bir yer kestirdim ve çantamı sırtımdan çıkartıp önüme aldıktan sonra oturdum.
Bu tarafa doğru gelmekte olan Five ağzında bir şeyler gevelemeye başlamıştı tekrardan.
"Bak Morgan eğer doğru zaman ve ayarları uygun bir şekilde denk getirebilirsek-"
"Bu işi denk gelmelere bırakırsak bırak zaman değiştirmeyi yer bile değiştiremeyiz."
Five anladığım kadarıyla içinden bir "Ya sabır" çektikten sonra "Bak tamam gıcık davranmak istiyorsan davran ama bilmelisin ki ben daha gıcığım" (Five)
"Hı hı. Her neyse peki senin şu 'doğru ayarlar' diye kastettiğin şey tam olarak ne oluyor?"
"Aslında bakarsan geldiğim günden bu güne pek bir şey bulamadım. Böyle bir harabede nasıl düşünebilirim ki zaten."
Five'ın dediklerini dinlerken ayağa kalktım ve gözlerimi kısıp havaya diktim.
"Yanlış hatırlamıyorsam bu durumun tek sebebi falan sen olabilirsin... Öhööm neyse canım eee."
Five göz devirip cebinden bir defter çıkardı ve defteri burnumun dibine kadar getirdi ve
"Görüyor musun? Bu bizim geriye dönüş biletimiz. Eğer dönmek istiyorsak şu olayı çözmemiz lazım."dedi
Five'ın burnuma kadar soktuğu defteri Five'ın elinden aldım ve incelemeye başladım. Oh çok fazla sayı. Bu defter ölmem için gerekli her şeyi barındırıyor... Sayılar ve problemler.
Defter hala elimdeyken ve incelemeye devam ederken iki üç saniyeliğine de olsa kalktığım yere geri oturdum ve yanımda getirdiğim cipslerden birini açıp yemeye başladım.
"Bağk oğor -ağzıma attığım cipsi yuttum- probleme üstten bakarsan yanlış gider. Bütün bir problem aklın neredeydi senin. Tamam biliyorum senin sayılarla aran cidden iyi ama eğer problemin problemini çözemezsen sayılar senin için en ala problem olur." deyip ağzıma bir adet daha cips attım.
"Pekala senin önerin ne bilge hazretleri?" derken Five bir yandan tek kaşını kaldırmış şekilde bana bakıyordu.
"Bak -elime biraz kum ve bir adet taş aldım- bu taş biz ve kum da diğer zaman iplikçikleri olsun. Eğer tam bu kumların indiği anda biz geçmeye çalışırsak zaman iplikçiklerinden birine takılabilir, başka bir zamana yine hapsolabilir ya da başka bir yerde başka bir zamanı bozabiliriz. Ama olur da işimizi riske atmaz ve bir şekilde zaman iplikçiklerinin en düzenli şekilde hareket ettikleri zamanı yakalaybilirsek ki bunu beklemenin en az 40 yılımızı alacağına eminim, bu sayede diğerlerine göre kat kat daha güvenli bir şekilde kendi zamanımıza ulaşmış oluruz." diye ben aklımdan geçenleri bir bir anlatırken Five ağzını açmış dik dik bakıyordu.
"Ne? Ne var? Sordun söyledik işte!" dedim ve elimdeki kum ve taşı yere geri bıraktım.
"Bir dakika. Az önce yaptığın şey-"
"Taşı yere koydum?" dedim ve cidden anlamadığımı belli eden bir yüz ifadesi takındım.
"Hayır, ondan bahsetmiyorum-"
"Eeee."
Five hızlı bir şekilde, bir eline, az önce yere bırakmış olduğum taşı ve diğer bir eline rastgele biraz kum aldı.
"Yaptığın şeyden bahsediyorum." dedi Five ve elindeki taşı bana verdi.
"Bak şimdi, dediğin gibi biz bu taş olalım. Sen bizi bizim yerimize hareket ettireceksin. Ben de zaman iplikçikleri olacağım. Ya gereğinden fazla hızlı olursak?"
"Five bunu çok iyi biliyorsun ki zaman iplikçikleri belki de bu ve diğer boyut evrenlerindeki en hızlı şey olabilir."
"Ya yavaşlatırsak?" dedi Five ve elimdeki taşın neredeyse dört parmak üzerine, içerisinde kum olan ve bu yüzden yumruk halinde olan elini getirdi.
"Ben zaman iplikçiklerini olabildiğince yavaş hareket ettireceğim. Tabii ki şuan değecek ama bu bir varsayım. Sen de bizi yani elindeki taşı olabildiğince hızlı hareket ettireceksin." dedi Five ve elini en ağır şekilde açmaya başladı. Ben de o sırada elimdeki taşı olabildiğince hızlı bir şekilde hareket ettirdim. Dediği gibi bu bir varsayımdı ve tabii ki de zaman iplikçikleri olarak saydığımız kumlar taşa az da olsa çarpmıştı.
Aslında her bakımdan, dediği şeyin haklılık payı vardı neredeyse. Sadece bu yaptığımız dünyanın en riskli işi olabilirdi. Kim bilir belki geri dönmek yerine bir zaman dilimine daha takılır kalırdık...
Biliyoruuum uzuun süredir yeni bölüm atmıyordum ancak cidden iki kelimeyi bile bir araya getirip cümle kuramaz durumdaydım resmen. Kısaca ilham perim uzun bir süreliğine tatile çıkmıştı... Umarım yeni bölümü de en kısa zamanda yazıp atabiliriiiim. Hadi byes <3
Ayrıca bölüm biraz kısa oldu üzgünüm ama bir an önce atmak istedim çnk konu konuyu açıcak falan filan derken hiç atamıcam. Öyle işte amaaan lndosdfbhtjk
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP
FanfictionUmbrella Academy'de bir 8. kişi... O 43 olağanüstü çocuktan ve Umbrella Academy'de eğitim alan bir 8 numara... Ashley Morgan Hargreeves...