Bölüm 19 🔞

1.2K 41 2
                                    


''Yuta,” diye seslendi Linda masanın diğer tarafından, yeğeninin diz kapağımla seviştiğinden tamamen habersiz bir halde. “Ne zamandır seni öğle yemeğine çağırmayı düşünüp duruyorum. Önümüzdeki hafta pek uygun değil ama ondan sonraki çarşambaya ne dersin?” Dizimdeki el hareketine devam etti.

“Çarşambaları benim için pek uygun değil,” dedim. “Bir üyemiz her çarşamba nadir kitaplar koleksiyonunu görmek için geliyor ve araştırmacıları yanlarında refakatçi olmadan içeri alamadığımız için ben de onun yanında girmek zorunda kalıyorum.”

Johnny içten içe güldü.

“Epey yorucu olmalı,” dedi Linda. “Ama tabii sanırım ‘müşteri önce gelir’ diye buna deniyor.”

“Çok da sorun değil,” dedim. “Titiz birilerini bulmak insana iyi geliyor.”

Dizimdeki el aşağılara doğru kaymaya başladı.

“Salı yapsak nasıl olur?” diye sordu. “Salıları gelmiyor, değil mi?”

Henüz değil.

“Salı uygun,” dedim.

“O zaman sözleştik,” dedi bana gülümseyerek.

Sohbet sürüp gitti. Bir ara Johnny ve Todd politika tartıştılar. Elaina bana bakıp gözlerini yuvarladı. Gayet normal bir yemek sohbetiydi.

Masanın üst tarafı normaldi yani.

Hakkını yemeyeyim, gizli iç çevirmekte Johnny'nin üstüne yoktu. Birkaç dakika boyunca dizimle oynadıktan sonra Baekhyun'a ekmek verebiliyor ya da salatasını kesmek gibi iki el gerektiren şeyler yapabiliyordu. Sonra, ansızın eli geri geliyordu. Hafifçe dokunarak, sıkarak usulca yukarılara çıkıyordu.

Sinirlerim gerilmişti.

Çorbadan bir kaşık aldım. Johnny haklıydı. İnanılmaz bir tadı vardı. Kremalı. Yoğun. İçinde tam gereken miktarda ıstakoz vardı. Alışkanlık gereği bacak bacak üstüne attım. Johnny'nin eli geri geldiğinde sol bacağımı sağ bacağımın üstünden itip okşamaya devam etti. Bu sefer daha yukarılara çıkıyordu.

Istakozlar, dedim kendi kendime. Istakozları düşün.

Istakozlar deniz yaratıklarıydı. Dev kıskaçları vardı ve kıskaçlarının lastikle tutturulması gerekiyordu. Kaynatıldığı zaman kırmızı bir renk verirlerdi.

Garson kâse ve tabakları toplamaya geldi. Masadaki herkes koyu bir sohbete dalmış, konuşuyor ya da gülüşüyordu.

Johnny bana biraz daha şarap koydu ve  bacaklarımın üstünü okşamaya başladı. “Şiir dışında ne okursun?”

Okuma alışkanlıklarımı mı tartışmak istiyordu? “Hemen hemen her şeyi,” dedim konunun nereye varacağını merak ederek. “En çok klasikleri severim.”

‘“Bir klasik,”’ dedi, ‘“insanların övdükleri ama okumadıkları kitaptır.’ Mark Twain.”

O zaman başımın gerçekten dertte olduğunu anladım. Söz oyunlarıyla beni tavlamaya çalışması beni kışkırtıcı okşamalarla tahrik etmesinden daha ciddi bir şeydi. Özellikle edebiyat söz konusu olduğunda. Zaten bedenime sahipti. Şimdi de aklımı başımdan almaya mı çalışıyordu? Ama sonra kütüphanesinde olanları ve benim de onun aklını başından alabildiğimi hatırladım,

“‘Herhangi bir kadının duygularıyla oynayan bir adam hakkında iyi düşünemem,”’ dedim. “Jane Austen.”

Sırıttı. ‘“Bir kadın, kahraman olmaya karar verdiğinde kırk aile bir araya gelse onu durduramaz.’” Eli penisime doğru yukarı çıktı. “Jane Austen.”

Mr. Suh↝JohnYuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin