Bölüm 6

983 111 13
                                    




Pazar günü eve döndüğümde Baekhyun meraktan ölse de hiç belli etmedi. Eve tek parça halinde döndüğüm sürece bir yorumda bulunmayacaktı demek ki. Bana yaptığım şeyin aptallık olduğunu zaten söylemişti ve bu onun için yeterli bir uyarıydı. Ayrıca zamanını ayırması gereken başka konular vardı Mingi o gece onu arayıp derneğin yardım gecesine davet etmişti. baekhyun  da bu daveti kabul etmişti ve o günden beri her gün telefonda konuşuyorlardı.

Aynı pazar akşamı Baekhyun, Mingi ile konuşurken ben de kendi işlerimle meşguldüm. Bilgisayarımın başına oturdum ve bilgisayarın arama geçmişine girdim. O sarışının fotoğrafını görmek zorundaydım. Benim gerdanlığımı takıp takmadığını görmeliydim. Beklerken parmaklarımla masada ritim tutuyordum. Benim gerdanlığım. Sayısız insan onu takmışsa bile gerçekten benim sayılır mıydı? Sayfa yüklendi. Karşımda Johnny vardı ama gözlerim ona değil yanındaki kadına takılmıştı.

Boynunda elmas gerdanlık olmadığını görünce rahat bir nefes aldım. Onun yerine bir sıra inci kolye takıyordu. Bir an durup düşündüm. Johnny ona inciden bir tasma mı vermişti? Sinir bozukluğuyla bilgisayarı kapattım.

Pazartesiden cumaya kadar her zamanki gibi kitaplarla ve onları seven insanlarla dolu kütüphanelerden birindeki işime gittim. Kitaplar genelde beni rahadatır. “Genelde” bunun için çok yerinde bir kelimeydi. Haftanın iki günü gençlere İngilizce ve edebiyat dersleri veriyordum. Onlara yardım etmeyi, zor bir problemin üstesinden geldiklerinde ya da yeni bir beceri keşfettiklerinde gözlerindeki ışığı görmeyi seviyordum.

Çarşamba günü öğrencilerimden birisi beni gerdanlığımla oynarken yakaladı. Basit bir, “Güzel gerdanlık, Bay Yuta” ifadesi bile beni heyecanlandırmaya yetmişti. Johnny onu çıkarmamı yasaklamıştı. Çocuğun ebeveynlerinin geçen hafta sonu ne yaptığımı ve bu hafta sonu neler yapacağımı öğrenselerdi ne diyeceklerini düşünmemeye çalıştım. Bu kimseyi ilgilendirmezdi. Kendi kendimi onaylayarak, özel zamanımda ne yapacağıma ben karar veririm, diye düşündüm. Sonra birden kafama dank etti, hafta sonlarında ne yapacağıma artık ben karar vermiyordum, Johnny karar veriyordu.

Cumayı zor ettim. Aslında onu son gördüğümden beri tam bir hafta değil beş gün geçmişti. Ama bana on gün kadar uzun gelmişti.

O akşam tam altıda evine gittiğimde Johnny beni bekliyordu. Midye soslu spagetti dolu tabakları hazırlamıştı.

“Nasıl geçti haftan?” diye sordu ilk lokmamı yutmak üzereyken.

“Uzun,” dedim. Yalan söylemeye gerek duymamıştım. “Seninki nasıldı?”

Omuz silkti. Elbette bütün hafta bu anı beklediğini söylemeyecekti. Ama beklemiş olsaydı bile midesine benim kadar çok kramp girmezdi eminim.

Bu gece ne yapacaktık? Bana dokunacak mıydı? Pazar günü elleri vücudumda nasıl dolaştığını hatırlayınca ürperdim.

“Apollo bir sincap öldürdü.”

Başımı salladım. Bu delilikti. Normal çiftler gibi masada oturmuş birlikte yemek yiyorduk. Sanki sıradan bir cuma akşamı gibiydi. Sanki bir haftadan bile daha kısa bir süre önce beni zincirleyip kırbaçlayan o, yaptıklarından zevk alan da ben değildim. Sandalyemde doğruldum.

“Arkadaşımın eşi, biraz önce bir giysi getirdi. Seninle buluşmak için sabırsızlanıyorlar.”

Bir anda aklıma geldi. “Arkadaşların mı? Bizi biliyorlar mı?”

Çatalına bir tutam makarna doladı ve ağzına götürdü. Ah, o ağız. O dudaklar. Çiğneyip yavaşça yutuşunu izledim. Ah! Mutfak gitgide sıcak oluyordu. Hızlıca bir ısırık aldım.

“Seninle görüştüğümü biliyorlar ama aramızdaki anlaşmayı bilmiyorlar.” Anlaşma. Evet, aramızdakileri tanımlamak için güzel bir sözcüktü bu. Makarnamı kesmeye odaklandım.

Johnny karşımda şarap kadehinin kenarında parmağmı gezdiriyordu. Benimle dalga geçiyor, benimle bir oyuncak gibi oynuyordu. Ve bunu çok ustaca yapıyordu.

“Peki bu hafta sonu bana dokunmayı planlıyor musun, planlamıyor musun?” diye soruverdim. Durakladı, gözleri kısıldı.

“Bu soruyu bana daha saygılı bir üslupla sor, Yuta. Bu senin masan diye benimle istediğin gibi konuşamazsm.” Yüzüm kızardı. Bekliyordu. Başımı öne eğdim.

“Bu hafta sonu bana dokunacak mısınız, efendim?”

“Yüzüme bak.”

Başımı kaldırdım. Kahve gözleri çakmak sıcaktı. “Sana dokunmaktan daha fazlasını yapmayı planlıyorum,” dedi yavaşça.

“Seni becermeyi planlıyorum. Sert bir şekilde ve durmaksızın.”

Sözleri beynimden bacak aramdaki sızlayan yere bir elektrik akımı yolladı. O, sebepsiz yere bir hakim olmamıştı, pek çok adamın bedenleriyle yapabildiklerinin çok daha fazlasını sözleriyle yapabiliyordu. Masadan kalktı. “Başlayalım mı? Ne dersin? On beş dakika içinde seni çırılçıplak bir şekilde yatağımda bekliyorum.”

Mr. Suh↝JohnYuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin