ilhamkırıntısına ithafen yazılmıştır.
multimediadaki şarkıyı belirtilen kısımda açmanız tavsiye olunur, keyifle okumanızı diliyorum..
Yemekhanenin kendine has kokusu baş ağrımı tetiklerken önümdeki köfteye iştahsızlıkla bakıyordum. Sesler bulanıktı, görüşüm gibi.
Kendimi koca bir su kütlesinin altında gibi hissediyordum, göğsümdeki baskı çok tazeydi,nefes almak zorlaşıyordu, gözlerimi açmak ve neler olduğunu fütursuzca görmek istiyordum ancak bulanıklık her yerdeydi,kulaklarımda ve ellerimde. Derin bir nefes alıp kendimi yatıştırmaya çalışsam da başarısızdı.
Üzerimde, Sehun'un stajyer doktorluğa başladığım o sene, ellerinde çiçeklerle heyecanla kapıma gelip sana çok yakışacak bir şey var bende diyerek hediye ettiği scrubs vardı. Zeytin yeşili rengindeydi ve kaliteli pamuk kumaşı onun dokunuşlarını aratmayacak denli yumuşaktı. Sehun, ellerindeki parlak mürdüm hediye paketine sarılmış bu önlüğü bana hediye edeli tam 2 sene olmuştu, her şeyden habersiz denediğim bu önlük üzerimde iken boynuna sarıldığım o sabah harika bir doktor olacaksın diye fısıldarken kulağıma, bambaşka bir sabah ışığının altında parıldayan kirpiklerinin altında huzmelenen gözlerinin benden bir yabancı gibi kaçacağını tahmin etmek zordu.
Lakin, henüz bir saat bile olmayan bu gerçeklik mıh gibi çakılmıştı işte aklıma. Mahvolmuştum, daha ne kadar kötüsü olabilir diye düşünmek bile istemiyordum zira Tanrı korusun her zaman daha kötüsü olurdu. Stockholm, onu bana getiren sokaklarında bir daha yürümekten dahi korkutmuştu beni, o bakışlarla yeniden karşılaşmaktan öylesine ürküyordum ki onu ne denli özlediğimi dahi düşünemiyordum.
Benden nefret ediyordu.
Oh Sehun, 2 aylık bir bebekken çekiştirdiğim saçları için ağlayıp durduğunu anlatan annelerimizi dinlerken keyifle kıkırdayan çocukluk arkadaşım, bana aşık olduğunu söylediği o gece çekip giden bir yabancıya dönüşmeden çok evvel kollarında uyukladığım dostum ve hiç bilmediği, bilemediği aşkımı içime saklayıp unutmaya çalıştığım sevgilim, hiç olmayan, sevgilim...
İnanması öylesine güçtü ki gerçeklik algımın bir ipek kozasının içinde sarmalanmış olduğunu düşünüyordum, yumuşacık bir örtünün altında kıpırdanan bir şeyler vardı aklımda, kabullenemiyordum.
Sehun, beni terk etmişti, ancak benden nefret etmezdi, edemezdi.
Yanılmıyordum,değil mi?
'' Aslında bir Asyalı olmana şaşırmadım, her sene daha çok Asyalı öğrenci kabul ediyorlar, yeni patron geldiğinden beri birçok şey değişti burada, ayak uydurmak zor yeniliklere açıkçası.''
Kafamı kaldırıp henüz yeni tanıştığım kıza umursamazca bakarken çatalımı sapladığım köfteyi zorlukla dudaklarımın arasına koyuyordum. Tanrım, yemek yemek için bile gücüm yoktu, sanki birileri içimden görünmeyen bir şeyi alıp çıkarmıştı ve artık bomboştum. Böyle olmak gibi bir şansım bile yoktu üstelik, ne saçmalıyordum, çalışmak ve daha çok çalışmak zorundaydım. Kazandığım bursu kaybedersem burada hayatta kalamazdım ve eve dönmek gibi bir seçeneğim yoktu, ailem bana bakamayacak kadar hasar almıştı, eğer dönersem okulu bitiremezdim bile. Sıkıntıyla uzandığım kaşığı elimde sıkıca tutarken ısındığını hissediyordum.
''Yeni patron da Asyalı, benden duymuş olma ama adamın heykelden ufacık bile farkı yok, bembeyaz mermer bir sütundan oyulmuş gibi, Yunan tanrılarına benziyor.''
Kız elindeki bıçakla anlattıklarına uygun şekilde havada şekiller çizerken Tanrım diyordum içimden, kime ne, isterse dünyanın en yakışıklı adamı olsun, bu anlattıkların benim bursumu karşılayıp karnımı doyuracak mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sillage•oh sehun
Fanficnefretin aşkını gölgelese dahi, akisleri gözlerinde şahlanan gecelerin koynunda, oh sehun, ellerinin ellerimi arayışında kaybolan ruhunla yan yana geleceğiz. zira,ne burda başladık, ne burda biteceğiz.