... sadece baktım gözlerine, hani belki anlarsın diye. Çünkü eğer sende baksaydın gözlerime anlardın seni nasıl seviyor olduğumu. Eğer hissettiğim şeyler gözlerime vuruyor olsaydı, sana bu dünyadaki kimseye bakmadığım gibi baktığımı görürdün..
Eğer hissettiğim şeyler gözlerime yansıyor olsaydı, sana herşeyden güzel baktığımı anlardın.
En azından..
Beni sevmeyi bile deneyemezmisin?Yağmur damlalarıyla yarışıyordu sanki gözyaşları'm. Onlara tezât daha ağır ve daha yorgun düşüyorlar fakat. Tüm duygularımın saklı olduğu küçük defterimi kapatıp yine aynı yerine koydum, yine aynı gizli yerime. Duygularım gibi o defteri de gizliyorum, ne dram ama. Yağmur damlalar hoyratça dövüyorlardı camımı, her biri içeri girmek için çırpınıyor gibiydi. Onlara izin verdim. Camı açtım ve gökyüzüne kaldırdım başımı. Onu düşündüm, dişlerini, gözlerini, kirpiklerini düşündüm uzun uzun..
Derince soludum esen meltemi, olur ya belki benden önce ona uğramıştır, kokusunu getirmiştir diye. Artık sırılsıklam olduğumdan emin olunca kapattım camı. Ilık bir duş almak için banyoya yöneldim, belki biraz olsun hafiflerdi düşüncelerim..𖧷
Bir kez daha derin bir nefes aldı sarı saçlı olan. Yavaş ama emin adımlarla yürümeye başladı kampüsten içeri. Birkaç kişinin gözleri çoktan üstündeydi bile. Aldırmadı. Bunlar alışık olduğu şeylerdi. Amfiye girdiğinde yine ilk onu buldu gözleri. Diğer tüm insanlardan ayrı, sessizce oturuyor ve kitabını okuyordu. Çok ayrıydı o. Kilometrelerce uzaktan bile anlardınız herkes gibi olmadığını. Onu izleyebileceği bir yer buldu ve oturdu. Derslerinde yeterince başarılıydı zaten, birkaç dersi ekip onu izlemek çokta sorun olmazdı. Öylece onun yüzüne dalmışken ne kadar süre geçti hatırlamıyordu. Ne zaman onu izlese saatler akar giderdi evvelâ. İçeri profesör girdiğinde ayırmak zorunda kaldı kürelerini o kusursuz eserden. Dersi başlamıştı evet ama, dinleyemiyordu ki. Karşısında sevdiği adam kalemini dudaklarının arasına almış döndürüyor, gözleri kısılmış ve dersi dinlerken profesörden çok daha ilgi çekiciydi. Çok dikkat çekmemek adına önüne döndü. Kendisine laf söyleyemezlerdi çünkü o koskoca "devlet başkanının oğluydu". Fakat sevdiği adama laf gelmesinden çok korkuyor ve daha dikkatli davranıyordu. Dikkatini tamamen tahtada birşeyler yazan dersin öğretmenine odakladı.
"Evet arkadaşlar, tahtaya yazdığım şey hakkında söz alıp konuşmak isteyen var mı?"
Bakışlarını tahtaya çevirdi. Acı bir gülüş kaçtı pembeliklerinden. Kendisi biliyor muydu ki;
Aşk nedir?
Bir süre sınıfı inceledi orta yaşlarında olan adam. Kimseden ses çıkmıyordu. Sarı saçlı pür dikkat sevdiği adamı izliyordu, onun cevap vermesini umuyordu bir ümit. Ve bir parmak kalktı, profesör bakışlarını o noktaya sabitledi.
"Evet jungkook seni dinliyoruz"
İşte beklediği olmuştu küçüğün. Tüm kulakları sağır olmuş diğer seslere ve gözleri kör olmuştu diğer sûretlere. Sadece o vardı şimdi. Kadife sesini duyduğunda gözbebekleri titredi sarı saçlının. Ne kadar çok seviyordu onu..
"Efendim, aşk çok büyük bir kavram. Kişiden kişiye değişen anlamları var. Örneğin;
Kimine göre gözlerine uzun uzun bakmakken
Kimisine göre ise, bakmaya kıyamamak.
Peki bence aşk nedir?
Bence aşk;
Hem doya doya bakmak, hem bakmaya kıyamamak. Özlemle bakmak. Bakarken, gözlerinle sevmek. Gözlerinle anlatmak aşkı.
Aşkın en güçlü dili gözlerdir zannımca.
Anlatır herşeyi o iki gezegen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amour désespéré
RomanceSen Say Ki, Ben Hiç Ağlamadım. Hiç Ateşe Tutmadım Yüreğimi. Geceleri, Koynuma Almadım İhaneti. Ve Say Ki; Bütün Şiirler Gözlerini, Bütün Şarkılar Saçlarını Söylemedi..