"122. Sayfayı açın çocuklar." Sıkıcı bir felsefe dersi daha geçiyordu. Üstelik ders jungkookla aldıkları derste değildi. Defterine birşeyler karalıyor ve sık sık saati kontrol ediyordu. Zil sesini duymayı beklerken, duyuru yapan müdürün sesi duyuldu tüm sınıflarda.
'Arkadaşlar biliyorsunuz ki okulumuz bir makale yarışmasına katıldı ve geçtiğimiz günlerde sonuçlar açıklandı. Zil çaldığında herkes sunum odasında toplansın lütfen. Dereceye giren arkadaşlarımıza ödüllerini vereceğiz. Ayrıca yazdıkları makaleler de paylaşılacak. İyi dersler'. Biraz korkuyordu küçük olan. Sonuçta o da bir makale yazmıştı ve kazanma ihtimali vardı. Fakat babası, makalenin konusunun oğluna ait olduğunu duyarsa işler karışabilirdi. İyice endişelenmeye başlamıştı. Zil çalmadan profesörü bulup ismini gizliye alması gerekti.
Binbir bahaneyle öğretmenden izin almış ve koridorda koşarak profesörün odasına gidiyordu. Tam köşeyi dönecekken bir şeye çarpmış ve arkaya doğru yalpalamıştı. O çarptığı şey jungkooktu. Düşmeden kendini durdurmuş birçok kez özür dilemiş ve koşmaya devam etmişti. Kaybedecek hiç vakti yoktu. Sonunda profesörün odasına gelmiş ve bir hışımla girmişti içeri.
'Jimin, neler oluyor?' profesör içeri böyle giren öğrencisine şaşırmış ve sormuştu.
"E-efend-im" nefesini düzene sokmuş ve hızlı hızlı konuşmaya başlamıştı.
"Efendim, ödül alacak makalelerin arasında benim makalemde varmı?"
'Evet var, seninle gurur duyuyorum genç ad-'
"Profesör olmaz!" Öyle bir endişeyle söylemişti ki orta yaşlarda ki öğretmeni bile anlamıştı birşeylerin yanlış olduğunu.
'Sorun ne park?'
"Efendim makalenin konusunu babam duyar veya görürse işler benim için içinden çıkılmaz hale gelir. Lütfen ismimi gizli tutun. Lütfen" profesör tebessümle başını sallamıştı.
'Yazdığın makalenin konusu çok cesur birinin yazacağı türden jimin. Öncelikle seninle gurur duyduğumu birkez daha dile getirmek isterim. İsmin elbette ki gizli. Böyle cahil bir toplumda, aşkın yasaklanmış olduğu bir dönemde ismini açık yazacak kadar korkak değiliz. Makalen çok beğenildi fakat herkes endişeliydi konusu hakkında. Biliyorsun.. idam cezasına kadar gidebilir bu durum. Biz de bu yüzden sadece okulumuz sınırı içinde kutlama yapmak istedik. Endişelenme genç adam. Arkanda biz varız.' öyle güven verici konuşmuştu ki, kendini profesöre sarılırken buldu genç olan. Babasından görmediği şefkati, güveni bu yabancı adamdan görmüştü. Adam hemen sarılışına karşılık vermiş ve patpatlamıştı sırtını.
'Hadi bakalım, birazdan sunum odasına gideceğiz tuvalete gidip elini yüzünü yıka.'
Hafifçe başını sallamış ve tuvalete yönlendirmişti adımlarını. Kabine girmiş ve klazot kapağının üstüne oturmuştu. Küçükken de babasından ne zaman şiddet görse klozet kapağına oturur ağlardı. Az sonra nazikçe tıklatılmıştı kapı. Gözlerini devirdi sinirle küçük olan.
"Tanrı aşkına, 6 tane kabin var ve hepsi boş. Benim girdiğime girmek zorunda mısın!" Bir hışımla kapıyı açmış ve dışarıya adımını attığı an sırtı duvara çarptırılmıştı nazik bir biçimde. Bir eli küçüğünün belini sarmış bir elini ise destek almak adına duvara yaslamıştı dövmeli olan. Şaşkınlıktan gözleri irice açılmış ve aralanmıştı dolgun pembelikleri.
'Neden bu kadar sinirlisin küçük?' konuşmuştu ilahi sesiyle. İşler yeterince zor değilmiş, dudakları arasında santimler yokmuş gibi birde nefesini küçüğünün dudaklarına üflüyor ve fısıldayarak işleri daha da dayanılmaz hale getiriyordu büyük olan. Küçük olan ise daha hiçbirşeyi anlamamıştı bile. Sonunda uzaklarda ki sesini buldu ve o da fısıldadı büyüğü gibi.
"J-jungkook ne yapıyorsun?" sorusu üzerine küçük bir tebessüm etmişti siyah saçlı olan.
'Imm..' düşünüyormuş gibi yapmış ve devam etmişti. 'Seninle konuşuyorum?' gözlerini tekrar devirmişti küçüğü. Kürelerini kıpırdayan şekilli dudaklardan alamıyordu sanki. Sonra yüzü ciddileşmiş ve tarif edemediği bir duyguyla bakıyordu küçük olana.
'Bazen diyorum ki, keşke... keşke ikimizden biri daha cesur olabilseydi.'
"Ne demek b-bu?" küçük bir kıkırtı saldı iki santimlik boşluğa.
'Dönemin başından beri dikkatimi çekiyorsun demek park. Sende anlamlandıramadığım şeyler var. Fakat hep örttüm üstünü sarı. Seninde onlardan olabileceğini düşündüm. Aşkı hiç tatmamış olanlardan. Sonra o gün.. öyle yoğun duygularla gözlerime bakınca, en en diplerde çaresiz bir erkek çocuğu gördüm. Sanki yardım istiyordun benden. Birşeyleri anlatmak istiyordun. Birşeyleri anlamamı istiyordun. Biraz geç oldu, belki çok incittim minik kalbini fakat anladım küçük. Şimdi de senin beni anlaman gerek. Gözlerime bak. Ne görüyorsun?'
Adeta dili tutulmuştu küçük olanın. Karşılıksız sandığı aşkı, en başından beri karşılıklıymış. Yavaş yavaş akmaya başlamıştı incileri. Sevdiği adama çevirdi yerde olan bakışlarını.
"Onlarca... Binlerce galaksi görüyorum manolya" gülümsemişti büyüğü. Öyle gülümseme değildi fakat. Güneş gibiydi sanki, parıl parıl parlıyordu. Sanki o gülünce, ayçiçekleri yönünü gülüşüne doğrultuyordu.
'Jimin ben..' kalbi ağızında atıyordu resmen küçük olanın. Karşısında ki adam tam ağızını açmış konuşacaktı ki, dersin bittiğini belirten zil yankılandı boş koridorlarda. Okkalı bir küfür savurdu dövmeli olan. Küçük ise kıkırdamış ve el sallayıp kaçmıştı tuvaletten. Heryerde deli gibi koşuyor ve saklanacak yer arıyordu. Sonra mavi saçları gördü. Hemen yanına gidip arkasına saklandı arkadaşının.
"Sana da merhaba jim, ne yapıyorsun?"
'Jungkooktan saklanıyorum tae yardım et bana'
"Saklanma boşuna herkes sunum odasına gidiyor bulur seni" sertçe vurdu elini anlına. Tabii ya bu nasıl aklına gelmezdi (akıl mı bıraktınız adamda?). Herkes sunum odasına gelmiş ve yavaş yavaş oturmaya başlamıştı sandalyelere. Küçük olan, yanında mavi saçlının olmasına karşı güvende olduğuna emin olmuş ve gülümsemişti memnuniyetle. Ardından göz kamaştıran sevdiği girmişti odaya. Olduğu yerde iyice küçülmüş ve farkedilmemeye çalışıyordu. Bu sırada dövmeli olan etrafa bakıyor ve küçüğünü arıyordu. Sonunda sarı saçları görüş açısına girmiş ve gülümsemişti. Sonra küçük olanın tüm planlarını bozacak birşey yaptı mavi saçlı olan. Eliyle 'gel' işareti yapmış ve oturması için yer vermişti dövmeli olana. Olanları ağızı açık izliyordu sarı saçlı olan.
'Ağızını kapat sarı' ne ara yanına geldiğini bile bilmediği çocuk konuşmuştu. Hemen ağızını kapatmış ve önüne dönmüştü. Yanından gülme sesi duymuş fakat bakmamıştı. Hemen sonra sunucunun sesi duyulmuştu salonda."Merhaba arkadaşlar. Hepinizin bildiği üzere buraya makale yarışmasının sonuçları için geldik. Az sonra yanıma çağıracağım kazananlar, makalelerini okuyup ödüllerini alacaklar. Şimdi tek tek kazanan isimleri çağırıyorum" ismi geçen herkes yavaş yavaş çıkıyordu sahneye. Küçük olan ise birazdan yapacağı şey için kendine cesaret vermekle meşgûldü. Ardından sunucunun sesi duyuldu tekrar.
"Şimdi sırada, herkesin övgüsünü en çok alan yazı var. Fakat yazan kişi adını gizli tutmak istemiş. Şimdi başka bir arkadaşımız tarafından okunan yazıyı dinleyelim" herkes pür dikkat sahneye odaklanmıştı. Küçük olan sadece büyüğünün duyacağı bir sesle, sahnede okunan kendi yazısını tekrar etmeye başlamıştı. Anında kendine dikkat kesildi dövmeli olanın bakışları. Ve başladı yazdığı satırları, sahibine aktarmaya.."Aşk bu kadar geniş bir kavram olabilir miydi?
Tüm cinsiyetleri ayırmadan kapsayabilir miydi? Bir adam bir adamı bu kadar çok sevebilir miydi? Ona bu kadar güzel bakabilir miydi? Tüm cinsiyetlere kafa tutup kendi cinsini sevebilir miydi böyle delicesine? Yada, tüm dünya yanlış olduğunu söylese bile sanki hayatında yaptığı tek doğruymuş gibi bakabilirmiydi gözlerine? Tüm olmazlara rağmen aşık olabilir miydi bu denli? Tüm zorluklara rağmen, sevdiği adamın elini tuttuğunda bu kadar güçlü hissedebilir miydi kendini? Kimin ne düşündüğünü önemsemeden sadece onun gözlerine bakarak aşkını anlatmaya çalışabilir miydi? Ben seni tanımadan, ben aşkı tanımadan önce bilmezdim bunların hiçbirini. Lakin öyle güzel, öyle çok öğrettin ki sen bana. 'Aşık olduğunuz insan, gülüşünü sevdiğiniz kişidir' demiş yazar. Sen bu hayatta ki en güzel gülüşe sahip tek insansın manolya. Sen gördüğüm en güzel gulen insansın. Senin kadar güzel bir adam görmedim yaşantım boyunca. Bir adam nasıl güzel olabilir ki demeyin. Bir görseniz öyle güzel ki. Tanrıyı kıskandıracak, melekleri küstürecek bir güzellik bu. Papatyalar dizili kirpiklerin de sanki.
Yıldızlar inmiş gözlerine gökten.
Güneş doğmuş gülüşünde.
Binlerce kuş havalanmış gibi bakışlarından.
Öyle güzel bir adamdan bahsediyorum ki,
Öylesine güzel bir adam ki;
Kelimeler intihar ediyor güzelliğini anlatmak istediğimde. Cümleler susuyor.
Öyle güzel ki
Bir gülüşüyle;
Binlerce papatya açıyor sanki yeryüzünde."Tüm salonu alkış sesleri kaplarken o iki genç sadece birbirine bakıyordu. Herkes yazının kim olduğunu merak ederken, büyük olan çoktan anlamıştı.. son kez fısıldadı içinden gelen cümleyi büyüğünün gezegenlerini doğru;
'Sana aşığım manolya çocuk' gözlerinin dolduğunu gördü karşısında ki sert çehreli adamın. Galaksileri daha bir parlıyordu şimdi. Salonda ki tüm insanları unutmuş gibiydiler sanki. Sadece ikisi vardı. Gözleriyle dokundular ruhlarına. Gözleriyle öptüler birbirlerini..
Öyle çok dalmışlardı ki birbirlerinin gözlerine mavi saçlının sesiyle irkildi ikisi de."Olum çok romantiksiniz ama herkes gitti haberiniz olsun dedim" ardından sırıtıp çıkmıştı o da. Küçük olan utançla ayağa kalkmış ve hızla çıkış kapısına doğru adımlamıştı.
'Küçük?' durmuş fakat arkasını dönmemişti.
'Bende sana aşığım' hafifçe gülümsemiş ve hızla gözden kaybolmuştu. Dövmeli olan ise şaşkındı hala. Asıl bir tanrı kadar güzel olan küçüğün, kendisini böylesine seviyor olması gerçekçi gelmiyordu. Sarı saçlının ardından o da çıkmıştı yüzünden eksik olmayan tebessümü ile..𖧷
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amour désespéré
RomantikSen Say Ki, Ben Hiç Ağlamadım. Hiç Ateşe Tutmadım Yüreğimi. Geceleri, Koynuma Almadım İhaneti. Ve Say Ki; Bütün Şiirler Gözlerini, Bütün Şarkılar Saçlarını Söylemedi..