Zaman dediğimiz şey, tam olarak nerede duruyor, nerede başlıyor bilmiyorum. Kendimi yalnız hissettiğim anlarda bile savrulup gitmek eylemini yaşamadım hiç. Ama şu an yaşadığım şey tam olarak bu. Durup, durmadığını anlamadığım zamanın içerisinde savruluyorum. Ağırlığı olmayan bir yükün altında, vücudumun her kemiği eziliyor.
Kalbimi anlatamıyorum bile. Kan pompalamak için yaptığı her atak vücuduma huzursuzluk salgılıyor. Sevmese bu kadar acı vermeyeceğine eminim. Şimdi ise kulağımda hâlâ havada uçuşan kelimeler dönerken, kalbimi normal seyrine sokamıyorum. Seviliyor olduğum gerçeği, asılı kalıyor bir yerlerde. Alıp da yüreğime yerleştiremiyorum.
Her şeyin üzerinden iki gün geçmişken, yani zaman tam olarak sürüp giderken, ben daha hâlâ o salonda, yerdeki cam kırıklarının içinde ağlıyorum.
Duruyor mu başlıyor mu, bilmiyorum işte.
İki gün sonra olacak kınaya karşı gram heyecanım kalmıyor. Kim nerede ne yapıyor onu bile bilmiyorum. Bazı şeyleri takip etmek çok zor geliyor.
Tek taraflı severken hayatım ne kadar sıradandı oysa. O kadar umutsuzdum ki, değil beni seviyorken ne gibi zorluklar çekeriz diye düşünmek, beni sevecek mi acaba diye düşünmek bile aklıma gelmemişti.
Düşünsem en azından bir kaç yol bulurmuşum.
Düşünmediğim için elimde kalan yine koca bir sıfır oluyor.
Kavgadan sonra Öznur ablam beni kendi evine götürmek istiyor. Rabia, Büşra ile beraber bir kaç gün onlarda kalmamın iyi olacağını belirtiyor. Ceylan abla hep beraber onda toplanıp kafa dağıtabileceğimizi söylüyor.
Normalde her seçeneğe ayrı ayrı atlar, dibini sıyırana kadar keyfini çıkartırdım.
Ama Hamza ve Yusuf'un yeniden aynı şeyleri yaşayabilecek olmasını düşünmek beni çileden çıkartmaya yetiyor. Kavgalı olsalar da, belki yüzüme bakmasalar da, gözümün önünde olmalarını istiyorum.
Oluyor mu? Hayır.
İki gün boyunca ne Hamza'yı ne Yusuf'u hiç görmüyorum. Samet abim ile ne konuştular bilmiyorum. En korkulan Yiğit bireyi Samet abim olduğu için gidip soramıyorum da. Kimse soramıyor daha doğrusu. Konu şu an ne, ne yapmalıyız, ne yapıyorlar... Kimsenin bilmediği sorular oluyor bunlar.
Başladığımız yere geri dönüyoruz.
Yusuf'u o soğuk bahçede tek başına bırakmışız gibi.. Tam o noktaya geri dönmüşüz gibi hissediyorum.
- O kuyuya daha fazla düşeceğini sanmıyorum, çabalama bu kadar.
- Hee, ne?
Rabia, anlamsız olduğuna emin olduğum gözlerime karşı oldukça anlamlı bakıyor bana. Camı sildiği bezi, camın kenarına iliştirdikten sonra kendini benim yanıma yatağa bırakıyor.
- Bende mi depresyona girsem? Bu kadar temizlik bana bile ters Yasemin. Şu camı sabahtan beri üç kere sildim.
- Özür dilerim, her şeyi de sana yıkmış gibi oldum.
- Ay ne diliyorsun be, şimdi bu camı sana sildirmeyi teklif edip, seni aşağılardan falan toplamayı kimse istemez. Bunun depresyonunla falan da alakası yok he. Sakarsın sen.
Kısa bir gülüş gönderiyorum. Ama tatmin olmadığı açıkça ortada.
- Yusuf'u görmek istiyorum.
- Biliyorum. Bence o da seni görmek istiyor. Herkes sevdiğini görmek ister sonuçta.
Sevdiğini... Kelimeyi alıp, hayal dünyama çekilemiyorum bile. O derece uzağım mutluluğu yaşamaya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pekmez
Teen FictionBen ve gözlerim her şey normalmiş havası yaratmaya çalışırken, kalbim içeride bildiğini okumaya devam ediyor. Takılmaması gereken yerde takılı kalıyor. Gözlerinde. -Bir daha görünür mü Gözlerin gözlerime... Bir daha göründü, gözlerin gözlerime. ...