Altı yedi saniye sarıldıktan sonra yavaşça ayrılmaya başladım kollarından. Farklı şeyler hissetmiştim. Kalp atışım saçma bir şekilde hızlanmıştı. Ve nedeninin ne olduğuna dair en ufak bir fikrim bile yoktu.
Yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Sanki 'Vat dı fak amınü' der gibiydi. Daha sonra kafasını yana çevirip '' O neydi lan öyle?'' dedi fısıltıyla. Benim duymamı istemiyordu sanırım.
''Ne oldu?'' dedim hafifçe kıkırdarken. Yana çevirmiş olduğu başını yavaşça bana çevirdi ve gözlerimin içine baktı.
''Yanlış anlama ama hayatımda sadece tek bir kız için kalbim böylesine hızlı attı.''dedi.
Doğrusu bu kadar açık sözlü olmasına şaşırmıştım. Yani ben söylemeye çekinirdim böyle bir şeyi söylerken.
''Bende.'' dedim ani gelen bir cesaretle. ''Bende sadece bir kişide böyle hissettim.''
''Bu kader olmalı.''
''Sen ciddi misin?''
'' Evet, gayet ciddiyim.''
''Peki, öyle diyorsan.''
''Sakıncası yoksa adınızı öğrenebilir miyim?''
''Ada. Adım Ada. Sizin ki ne?''
''Cenk.''
Cenk... İsim yabancı gelmemişti. Siması da öyle, çok tanıdık geliyordu.
Biraz daha kafa yorunca kim olduğunu çözmüştüm ve buna inanamıyordum. O benim ilk aşkımdı. İkinci sınıftaki ilk aşkım.
Biz Cenk'le ana sınıfından 2. sınıfın sonuna kadar çok iyi arkadaştık. Sadece arkadaş değildik. Cenk benim ilk aşkımdı. Tanıştığımız günün ertesi günü çıkmaya başlamıştık. Ama bu öyle çocukluk aşkı gibi değildi. Yani evet biraz öyleydi ama bizimki gerçekti. Bu çocukların yaşadığı gerçek bir aşk hikayesiydi.
Tabi bu aşk, onlar şehirden gidene kadardı. İngiltere'ye taşınmışlardı. Çocukluk aklıyla ona kızdım ve ondan nefret ettim. O günden sonra hiç görüşmedik. Ailelerimizin arası çok iyiydi ama arada çok büyük kopukluklar oldu. Onlarda bizim gibi bir daha görüşmediler. Ondan artık nefret etmiyorum tabii ki de.
Onun benim Cenk'im olduğunu anladıktan sonra boynuna kollarımı doladım. Ona sımsıkı sarıldım ve ''Benim Cenk'im.'' dedim. Benim Cenk'im.
Cenk'ten...
Tahminim doğruymuş işte be doğruymuş! Onu o kameradan gördüğüm an anlamıştım fakat emin olmam lazımdı.
İngiltere'ye gittikten sonra ailelerimizin arasında büyük bir kopukluk oldu. Hiç kimse birbirini aramadı, haberleşmedi. Zaten Ada'da gittim diye benden nefret ettiği için de hiç onunla irtibata geçmedim.
Onu çok özlemişim. Çok fazla. 'Acaba hala benden nefret ediyor mu?' diye düşünemeden edemedim. Ya ediyorsa? Ya hala benden nefret ediyorsa? O zaman ne yapacaktım, zorla barıştıracak mıydım onunla kendimi?
Ben bunları düşünürken birden boynuma sarıldı. ve o an aklım başımdan gitti. Ona sarıldığımda dünya durdu sanki. Kalbim deli gibi çarpıyor, kollarım 'Sakın bırakma' diyordu. Kalbim bırakmak istemiyor ki kollarım bıraksın.
Sonunda ayrıldığımızda gözlerini gözlerime dikti. Gözlerinin içi gülüyordu adeta. Birden '' Seni çok özledim.'' dedi. Bunu duymayı cidden beklemiyordum.
Bende ona karşılık olarak 'Bende seni özledim.' diyebilirdim fakat yapmayacaktım. Ufak bir şakadan zarar gelmez demek isterdim ama bu Ada. Delidir ne yapsa yeridir denilecek kızlardan.
''Afedersin? Biriyle karıştırıyor olmalısın. Beni neden özleyeceksin ki?''
Yüzü birden asıldı. ''Beni tanımadın mı?'' dedi masum bir ifadeyle. Başımı onaylamaz bir şekilde salladım. ''Beni neden özleyeceksin?'' dedim hala tanımamış gibi yaparak. ''Unut gitsin. Gerçi zaten unutmuşsun.''dedi ve koltuktan aniden kalktı. O kalkınca hemen bende arkasından gittim.
Hızla sinemadan çıktı ve sinemanın sokağında hızla yürümeye devam etti. Tabi bende onu bırakacak göz yoktu. Kolunu tuttum ve onu kendime doğru çevirdim. Gözlerinin içine baktım.
''Seni unutmadım. O oturduğun koltuk bana ve arkadaşıma aitti. Kameradan seni gördüm ve senin Ada olduğunu anladım. Tabi emin olmam lazımdı ve o yüzden seni içeri aldırttım. Sarıldığımız an o hissettiğim duyguyla birlikte senin o olduğunu anladım''
'' Ne yalan söyleyeyim ben seni tanımadım. Ama adım Cenk deyince gözlerine baktım. O zaman anladım.'' dedi.
Nasıl da özlemişim sesini, her şeyini.
Ada'dan...
''Madem öyle bir kafeye gidip oturalım. Ne dersin?'' dedi.
Onu o kadar özlemişim ki şu an yeniden sarılmak istiyordum. O yanaklarını sıkmak istiyordum. Tıpkı küçükken olduğu gibi.
''Ta-tabi. Afedersin. Hala inanamıyorum.''dedim kekeleyerek. Gülümsedi ve elini uzattı. Yani onun elini tutmamı istiyordu. Ama tutmayacaktım. Tutamam. Eğer tutarsam ona umut vermiş olacaktım. Yeniden oluruz diye ama üstünden çok zaman geçti. Büyüdük, değiştik, yeni insanlarla tanıştık. O artık benim için bir maziden başka bir şey olamazdı.
Bakışlarımdan anlamış olacak ki ''Şey ben sanmıştım ki... Neyse boş ver hadi gidelim.''
''Bak, Cenk. Ben...''
Sözümü kesti. ''Ada. Biliyorum. Şu an aklından neler geçtiğini biliyorum. Açıklamana gerek yok. Seni tanıyorum ben. Anlayabiliyorum. ''dedi.
''Cenk.''
''Cenk gözlerime bak.''
O yeşil gözleriyle gözlerime baktı ve ben o gözlere bir kez daha hayran kaldım.
''Seninle yaşadıklarımız eskide kaldı. Çocuktuk ve aşkın ne demek olduğunu bilmeden aşık oldum dedik ama o aşk değildi Cenk. O yaşta aşık olamazdık, üzgünüm.''
Şuan en çok çarpılmaktan korkuyorum. Amma salladım be. Valla çarpılmazsam iyidir çünkü dediklerimin tek kelimesine dahi inanmıyorum. Bizimki gerçekti.
Bana elini uzattı. Yeniden. '' O zaman son bir kez elimi tut.''
Cidden mi? Yani onca dediğim şeye karşılık bana bunu mu söyledi. Aramızda olanlara inanmıyor muydu gerçekten?
Derin bir nefes aldım ve gülümsedim. ''Peki.''
Ellerimizi kenetledik. Onun elini tutmak... Farklı bir his veriyor. Güzel hissettiriyor. Barış'ta olanlardan daha farklı bir his. Bu gerçekten gerçek.
Yıllar önce midemde ölen kelebekler yeniden dirildi ve kanat çırpıp benim heyecandan ölmemi tetikliyorlar. Tabi bu kısa bir süre sürdü. Çünkü kafeye varmıştık.
Cenk denizi gören bir masaya oturdu. Beni nasıl yumuşatacağını iyi biliyor. Bir sandalyeye oturdu. Karşısına da ben.
''Seversin.'' dedi. Anlamaz gözlerle ona baktım.
''Denizi... Kumsalı. Seversin, huzur verir sana. Hafif rüzgarın esintisiyle, tıpkı saçların gibi dalgalanan deniz, üstünde hayatın farkında olmayıp sadece mutluluğun peşinde uçan martılar ve tüm sıkıntılarını bir anlığına denizde unutan neşeli insanlar... '' dedi.
Cabbariye ile ben şok olmuştuk. Resmen edebiyat yaptı. Ben 40 yıl düşünsem bu sözler aklıma gelmezdi. ''Cenk...'' Sözümü yeniden kesti. ''Bakar mısınız?''dedi ve garson çağırdı. ''Bize 2 portakal suyu, ve 1 kaşarlı 1 karışık tost. Karışık olan çok basılmasın ve az salçalı olsun.'' dedi. Bunu bile unutmamış. Benimle ilgili hiçbir şeyi unutmamış. ''Önceden bunları severdin. Tabi değişmediyse.'' dedi içi gülen gözleriyle bakarak... ''Cenk... Berke'yle Bera'ya da haber verelim. Agaların seni görmek isterler bence.'' dedim.
Sadece gülümsedi ve denizi izlemeye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıllar Sonra
Teen FictionHerkesin çocukluk aşkı olmuştur. Masumca elini tutup,yanağına küçücük bir buse kondurduğu o çocukluk aşkı olmuştur. Fakat bir zaman sonra unutulmuştur. İleride gülünüp geçilmiştir. Ama onlar unutmadı. Aşıktı onlar. Yıllar geçse de unutmadılar,unutam...