felix mi? Yabancı mıydı? Soyadı Korece ise yarı yabancıydı. Ama bu üniversite de oldukça fazla yabancı öğrenci vardı.
“Hangi çocuk?”Jisung merakla bana bakınca ona anlatmadığım için Alınmış gibiydi. Ama umursamadım çünkü ona anlattığım da artık onun herkes tarafından bilineceğine emindim.
Hyunjin ve Jeongin’de merakla bana bakınca dün olanları anlattım. Seungmin’in anlattıklarında atladıklarımı O tamamlamış ve Seungmin her konuştuğun da Hyunjin umutsuz aşık bakışlarıyla ona gülümsemişti. Cidden… Hyunjin’den intikam almazsam ben de Chanbin değildim.
“Eee niye çocuk cumhurbaşkanının evladı mı? Neden böyle ayrıcalık görüyor?”
Hyunjin benim merak ettiğim soruyu sorduğun da Seungmin bilmiyorum dercesine omuz silkti.
“Bilmiyorum ama bildiğim tek şey odasına sadece hoca giriyor o da oldukça uzak davranıyormuş ona. Bir de Felix’in kafeterya gibi kalabalık yerlerde hiç görülmemiş. Herkesten ya önce çıkar ya sonra çıkarmış. Yani insanlardan uzak duruyormuş. Nedenini bilmiyorum.”
“Sen bunları nereden biliyorsun?”
Jisung’a gülümseyince Hyunjin kaşlarını çatarak Ona bakmıştı. Baya etkilenme evresini geçmiş gibiydi.
“Hocalarımız aynı. Ona sordum ama neden böyle olduğunu söylemedi”
O sırada telefonum çaldığın da onlardan izin isteyip telefonu açtım. Herkes susmuş beni dinliyordu.
“Changbin, yeni bir rap parçası yazıp yarına kadar bana teslim eder misin? Jisung’a da söyle Yarın ilk dersimiz de bakacağım.”
“Tamam hocam”
Telefonu kapattığım da Beni izleyen kişilerde bakışlarımı gezdirip Jisung’u kolumda dürttüm.
“Yeni parça yazmamız gerek, yarın ilk derse kadar”
“Daha dün yazdık ya ne sanıyor bu bizi, robot falan mı?”
Jisung homurdanarak ayağa kalktığın da Seungmin’e döndü ve hyunjin’i sinir etmek için göz kırptı.
“Bu arada ben Jisung güzelim, istediğin zaman yazabilirsin”
“SİKTİR GİT LAN!”
Hyunjin öfkeyle ayağa kalkıp gülerek kaçan Jisung’un peşinden koştuğun da hepimiz gülüyorduk.
“Jisung’u ciddiye alma, o hep böyle.”
Chan hyungu gülümseyerek onayladı Seungmin. Diğerleri ile vedalaşıp çantamı omzuma astım ve kafeteryadan çıktım. Her zaman ki yerime, kiraz ağaçlarının olduğu yere giderken düşünmeden edemedim. Önceden geldiyse yeniden oraya gelir miydi? Felix mi ya da başkası mı bilmiyordum. Felix olmayabilirdi sadece tahmindi o.
Sonunda o harika manzarayı gördüğüm de bütün düşündüklerimi unutmuş ve gülümsemiştim. Bir an önce pembe ağaçların altına oturup söz yazmak istiyordum. Adımlarımı hızlandırıp ağaçların arasına daldığım da bakışlarımı etrafta gezdirdim. O sırada gördüğüm sahne ile adımlarım yavaşlamış en sonunda durmuştu.
İlk gözüme çarpan Kırmızı saçlar oldu. Kıpkırmızı saçlara konmuş birkaç pembe çiçek yerlerinden oldukça memnundu. Beyaz yüzü adeta özenle çizilmiş bir tablo gibi büyüleyiciydi. Üzerinde siyah, kırmızı desenleri olan yün bir kazak giymiş ve dirseklerine kadar sıyırmıştı. Altında siyah pantolon uzun ve ince bacaklarını adeta sergiliyordu. Yere oturmuş ağaca yasladığı tuvaline fırça darbeleri vuruyordu. Beyaz kollarının birkaç yerine sıçramış damlalar onu fazla etkileyici göstermişti. Karşımda ki sahneye… yıllarca şarkı yazabilirdim.
Zorla yutkunurken kalbimin hızlı atışını göz ardı ettim ve oraya doğru ilerledim. Bu üniversite de böyle birisinin olduğundan hiç haberim yoktu. Kimsenin olmadığına da emindim yoksa bu kişi… kısa sürede okulda yıllarca konuşulabilecek güzellikteydi.
Ona yaklaştığımı fark etmemişti. Arkasına geçip resmine baktığım da karşısında ki manzarayı çizdiğini gördüm. Ağaçların çiçeklerin yere düşüşünü öyle güzel çizmişti ki gerçek gibiydi. Birden eli durduğun da nefesimi tuttum. Beni fark etmişti…
dudağımı dişlerken kasılan bedenini ve aldığı sık nefesler duyabiliyordum.
“Merhaba, ben… Seni gördüm ve rahatsız etmek istemediğim için konuşma- hey, sen iyi misin?”
Daha da titrediğini fark ettiğim de kaşlarımı çatarak ona yaklaştım fakat ona yaklaştığımı fark ettiği gibi hızlı bir şekilde ayağa kalkmış ve bana dönmüştü. Dolan gözleri daha da endişelenmemi sağlarken Birbirine kattığı boyaları fark etmemişti bile.
“Ben seni korkutmak ist-“
“L-lütfen yaklaşma”
Ağacın arkasına geçip korkuyla bana bakarken adımlarım anında kesilmiş ona bakakalmıştım. Benden… Korkuyordu. Ama neden? Ona bir şey yapmamıştım ki ben kimseye zarar vermemiştim. Jisung ve Hyunjin hariç kimseye kaba kuvvet uygulamamıştım. Zorla yutkunurken onu anlamaya çalışır gibi baktım.
“Ben üzgünüm, hemen gidiyorum korkma”
Adımlarım geriye doğru giderken kalın dudaklarını aralamıştı. Sanki gitmemi istemiyor da bunu söyleyemiyormuş gibi. Fakat söylemekten vazgeçip bakışlarını kaçırdığın da ondan oldukça uzaklaştığım da arkamı döndüm. O sırada onun sesini duydum.
“Bu mesafeden konuşabiliriz, yani sanırım”
Oldukça utangaç sesi ile donakalırken şaşkın bir şekilde ona döndüm. Ağacın arkasından çıkmış yere bakıyordu.
“Benden korkuyor musun?”
Bakışlarını kaldırıp bana baktığın da küçük olan ellerini yumruk yaptığını gördüm. Yavaşça başını aşağı yukarı salladığın da dudağımı yaladım.
“Neden korkuyorsun? Sana kötü bir şey mi yaptım?”
birden başını kaldırıp elini hayır anlamında salladı.
“Hayır! Ben… sadece korkuyorum.”
Ama neden? Neden korkuyordu ki? Kaşlarımı çattığım da dudağını ısırdığını gördüm. Ona yaklaşmadan olduğum yerde durdum.
“Ben Seo Changbin, 3. Sınıf”
çocuk başını kaldırıp bana şaşkınca baktığın da onu rahatlatmak için gülümsedim.bakışları dudağıma kaydığın da gülümsemem solmuş ve yutkunmuştum. Bir erkek nasıl bu kadar güzel olabilirdi aklım almıyordu ama bakışları da en az onun kadar güzeldi. Onunda dudakların da hafif bir gülümseme oluştuğun da bakışlarını gözlerime çevirdi.
“Lee Felix,2. Sınıf” Lee Felix mi?!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The art of fear/Changlix
Fanfic"benden korkma Felix" diye fısıldadığım da ne titremesi azalmıştı ne de ağlaması fakat kısa süre sonra güçsüz kollarını doladığı dizlerinden ayırmış ve belime sarmıştı. Bu hareketi kalbimi tekletirken ona daha da yaklaşıp iyice kollarımı sardım. "s...