Lise yılları. Uzamış saçlar ve gözümün önüne düşen kahküllerim.. Çılgınca eğlenip umursamadığım yıllar, pişmanlıklar, gençliğimin baharı, platonik takılıp, depresifliğimin tavan yaptığı ergenlik dönemim.İnsan iki kere mi genç olur? Bu benim ikinci seferim..
*
Herkes ne kadar yakın, ne kadar gerçek.. İşte burdayım. Okula her gün beraber kol kola gittiğimiz arkadaşım, uzun siyah saçları, her zaman taktığı kırmızı bandanası ve birinci sınıfta seneye de giyerim diye aldığı eskimiş öncelerden uzun olan eteği şimdilerde kısacık olan Seol. Bu kızın heyecanı ve konuşurken kekelemesi her zaman hoşuma gitmiştir.
'' Heyy! Seol yine kimi kesiyorsun?'' diye sesleniyorum ama duymuyor. Bu kız yine nereye daldı böyle? Neyse ki duydu. Nee sus işareti mi yapıyor bir de bana utanmadan. ''Ah Seol yine mi o çocuk?'' sonuna yanıma yaklaşıp ''Nnn ee var can ım ba ba kıyorum sad ece''diye kekeledi. Haklı ne var ki bunda? Abartıyorum.*
Sonunda vardığımız okulda kapıda müdür karşılıyor bizi. ''Harika! Bi bu eksikti.'' Seol'de arkamda saklanarak kırmızı dudaklarını siliyor. Olamaz! Müdür gelip ''Bayanlar yine makyajlı ve geç geldiniz.'' ahh ne olur tekrar müdürün odası olmasın lütfen lütfenn. Şişko okul müdürü neyse ki bugün iyi tarafından kalktığı için hemen bizi geçiştirdi ve sınıfa doğru yürüdük. Kırık dökük duvarlı ve her yerde top izi olan, tavanda bile nasıl yapıldığını anlamadığım ayakkabı izli sınıfımıza giriyoruz.. Gözlerim ilk platoniğim olan Jim'i arıyor. Seol farkettirmemeye çalışıp ve kikirdeyerek kolunu dürtmeye başladı yine ''Venüs görmüyor musun arkada oturuyor!''Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken göz göze geldik ''Aman Tanrım Seol! Jim bana bakıyor!''*
İlk aşkım şimdi en yakın arkadaşım Seolle birlikte. Bu nasıl oldu ve zaman ne çabuk geçti anlamadım. Her şey bir anda olup bitti ve ben bugün ikisinden de uzak ve tek başıma arka sırada oturuyorum. İçimdeki kin beni yiyip bitirirken başka şeyler düşünmeye çalışıyorum. Artık eve gitme zamanı geldi. Sonunda dönüyorum bugün küçük kasabama. Haftalardır görmediğim annemi görmek için sabırsızlıkla bekliyorum.*
Otobüsle giderken dilime tutturduğum bir şarkının nakaratını söylüyorum ''I try so hard and God so far but In the end it doesn't even matter..'' bu şarkının sözleri yüreğimi burkarken müziğinde huzur buluyorum. Ve sonunda otobüste bir bir arkamda bıraktığım boş tarlaları izlerken geçmişimi de bu tarlalar gibi arkamda bırakmak istiyorum. Artık platonik aşkım Jim ve eski en yakın dostum Seol'ün ihanetini unutmalıyım ve arkamda bırakmalıyım.*
Annemi yaşlı gözleriyle bana doğru gelirken görüyorum. Ne huzur verici bir yüz bu böyle. Bi an için bütün yük omuzlarımdan kalktı ama sonra gözlerim tek göğüsüne indiğinde içimi bi sızı kapladı. Olsun anne bir gün beni beslediğin bu göğüsü tekrar yerine koyacağım.