10 •onu tekrar kaybedemem•

1.3K 173 46
                                    

Jimin ile olan garip konuşmamızdan sonra gün boyunca birbirimizi görmemiştik. Ona bugün onda kalma sözü vermesem büyük ihtimalle eve giderdim.

Hava kararmaya başladığı ve karnım acıktığı için evin içine girdim. Salonda boş boş oturan Jimin'e doğru yürüdüm. Beni gören Jimin ilk başta heyecanlanır gibi olsa da sonradan bıkkınlıkla somurttu.

Karşısına oturup mahcupça ona baktım. "Özür dilerim Jimin. Sana öyle davranmamalıydım."

Bana baygın gözlerle baktı. "Önemli değil. Sonuçta..." bıkkınca nefes alıp gözlerini kaçırdı. "Boşver."

Yüzümü düşürüp ona daha çok yaklaştım. "Ama Jimin. Neden herşeyi bilinmezlikte bırakıyorsun. Ben neyi hatırlamam gerektiğini bile bilmiyorum. Gerçekten bıktım artık."

Gözlerim dolduğunda bir anda doğrulup ellerimi tuttu. "Ağlama. Çok güzel oluyorsun ama ağlama."

O bana hüzünlü bir şekilde baktığında onu mutlu etmek için gülümsedim. Ne diyebilirdim ki. Benim hatırlamadığım bir şeyler vardı ve ben bunu öğrenmediğim için delirmek üzereydim.

"Rosé, bak. Jungkook sana gerçeği söylememem hakkında beni uyardı. Eğer söylersem seni benimle görüştürmek istemeyecek. Ben... Böyle bir şey olsun istemiyorum."

Ayağa kalkıp sinirlice ona baktım. "Artık söylemezsen ben seninle görüşmeyi bırakacağım Park Jimin! Sen seç. Ya bana söylersin ya da bir daha görüşmeyiz."

Sinirlice salondan ayrıldım. Bana söylemese bile ondan ayrılamazdım. Beni kendine bağlamayı başarmıştı. Bu Ama kısacık zamanda... Aramızda bir şeyler olduğundan emindim.

Hafıza kaybı geçirmiş olabilir miydim?
O zaman niye hayatım dümdüz gibiydi.
Tamam birkaç şeyi hatırlamakta zorlanıyordım. Ama o kadar büyük değişiklik yoktu.

Aklımı kaçıracaktım.

Aklıma bir fikir gelmesi ile Jimin'in odasına yürümeye başladım. Madem benimle ilgili bir şeyler biliyordu kanıtı da olmalıydı.

Jimin'in odasına geldiğimde gayet sade olan bu odaya hayranlıkla baktım. Beyaz ve güzeldi. Benim odam gibi siyah ve kasvetli değildi.

Yatağına yattım. Yumuşacıktı. Ama onun dışında...

Jimin kokuyordu.

İçime doluşan bu yoğun huzur hissiyle birlikte derin bir nefes alıp yatağa daha çok yaylandım.

Bir insan neden bu kadar çekiciydi? Kokusu bile.

Ondan hoşlandığım artık aşinaydı. Sürekli onu öpmek istemem. Sürekli onunla birlikte olma ihtiyacı duymam başka bir şey olamazdı.

Amacımı hatırlayıp yataktan yavaşça doğruldum. Ahh hadi ama onun yatağından bile ayrılmak istemiyordum.

Çekmece misali bir eşyanın önünde durarak bütün çekmecelerini teker teker açtım. Bulduğum tek şey Jimin'in küçüklük resmiydi. Bir de annesi sandığım biri.

Bazanın altını açarak orayı da didik didik aradım. Fakat orada da benim dikkatimi çekecek hiçbir şey yoktu.

Bu sefer dolaba yöneldim. Yine Jimin kokuyordu. Kıyafetlerinin arasına, ceplerinin içine, aklınıza gelebilecek her yere baktım.

Ama tek bulduğum şey onun bir tür deli olduğuydu. Raporda değer verdiği şeyleri kaybettiği için psikolojik sorunları olduğu yazıyordu.

Benim yanımda hiç psikopat gibi davranmadığına göre... Onun için değerliydim.

Kalbimin atış hızının artması da, onun benim için değerli olduğunu gösteriyordu. Raporu yerine koyup ellerimi belime yerleştirdim.

Hadi ama ulu orta bir yere koyamazdı ya. Nereye koymuş olabilirdi.

Bir an aklıma gelen yerle birlikte gülümsedim. Dolabın üst tarafı olamaz mıydı?

Hemen bir sandalye çekip üstüne çıktım. Altımda sandalye olmasına rağmen parmak ucuna çıkmam gerekiyordu. Dolap çok uzundu.

Kollarımın yetiştiği kadar orayı yokladım. Sert bir şey bulduğumda onu kavrayıp elime aldım.

Bir kutuydu. Siyahtı. İçini açtığımda her yer toz olmuştu.

Büyük ihtimalle içini uzun zamandır açmıyordu.

İçindekileri incelerken gördüklerim kolye, bilezik ve arabaydı.

Araba?

Kıkırdayıp arkası dönük olan fotoğrafı elime aldım. O sırada odaya dalan Jimin ile birlikte fotoğrafa bakmam aynı zamanda gerçekleşmişti.

"Seni her yerde arıyorum. Sen... Rosé bırak o fotoğrafı! "

Fotoğrafta eski evimin önünde Lisa, Jungkook, jimin ve ben oyun oynarken çekilmiş bir manzaraydı. Annem de vardı. Kardeşim de.

Bir diğer fotoğrafa baktığımda Jimin ile birlikte mezuniyet balosunda dans edişimizi görmüştüm. Şok üstüne şok yaşıyordum.

Yani hafıza kaybı geçirmiştim. Aynı zamanda da Jimin ile sevgili miydim?

"Rosé, sana bırak dedim!! "

İfadesizce Jimin'e döndüm. Ağlıyordu. Neden bilmiyordum ama ağlıyordu.

"Jimin, seni geberteceğim."

Jungkook'un sesini duymamla ayağımın kayması bir oldu. Başıma aldığım darbe bütün vücuduma yayılırken gözlerim kapanmadan önce jimin ve lisa'nın yanıma geldiğini gördüm.

Jungkook bağırdı. "Seni gerçekten geberteceğim Park Jimin. Ya ikinci kez komaya girerse."

"Sus jungkook. Ona bir şey olmayacak. O çok güçlü bir kız" dedi lisa.

Jimin ağlayarak. "Hayır hayır. Onu bir daha kayebedemem. Daha yeni kavuştum güzelime. Rosé'm beni bırakma."

Bilincimi kayebederken duyduğum son söz buydu.

Artık zamanı gelmişti.

Uzun zamandır birbirlerini doyasıya sevemeyenler eski günleri hatırlayacak ve yılların özlemini gidereceklerdi.

Rosé, Jimin'in kalbindeki yarayı sarabilecekti. Belki de Jimin'in deli olmasını iyileştirebilecekti

Belki de iyileştirmişti...

....

Beğendiniz mi??

Oy ve yorum pls💚

I Lost My Mind°Jirosé Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin