"jeongin." sesin geldiği tarafa döndüm, felixti. kolumdan çekiştirip uzandığım yatağımdan beni kaldırmaya çalışıyordu. "hazırlan. sahile ineceğiz, hadi."
saat dört yirmi gibiydi. üçümüzden jisung en son yatakhaneye girdiğinde hepimiz kursumuzdan dönmüş ve yatakhanede buluşmuş olmuştuk. diğer üçlüden hyunjin en son attığı mesajlarından anlaşıldığı gibi bahçedeydi, changbin birkaç saatten daha fazla zamandır şekerleme yapıyorken felix gelir gelmez yanına kıvrılmıştı ve minho da hyunjin tarafından bölünen oyununa devam etmişti.
herkes dolabından veya benim gibi bavulundan kıyafetlerini çıkarıp giyinirken bir eksiğimiz olduğunu fark etmiştim.
"hyunjin gelmiyor mu?" diye bir soru attım ortaya.
"siz dersten çıkmadan hazırlanıp bahçeye indi. nasıl o kadar hızlı hazırlanıp dışarı fırladı anlayamadım doğrusu. aslında en çok o süslenirdi." dedi changbin.
"markete gidecekti. büyük ihtimal dönmüş bahçede bekliyordur, yukarı çıkmak için fazla üşengeç bir beyefendi." felix kemerini sıkarken kendi kendine alayla sırıtmıştı. görmese de anladım anlamında hafifçe kafamı salladım.
son kez koyu saçlarımı ellerimle dağıtıp tekrar düzelttim ve benim yatağımın altındaki jisung'un yatağına oturarak telefonumu elime aldım.
youtube'a atılan videolar, yeni çıkan albüm ve şarkılar... bir kısmına bakarak oyalanırken titreyen telefonum ile gözlerim ekranın en üstüne çıktı. gülüşümü engelleyemedim ve gelen mesaja dokundum.
hyunjin
biliyor musun müzeler beni çok yorduğu için kendimi okul bahçesinde sergilemeye karar verdimne demeye çalıştığını az çok anlayabilsem da klavyede bir şeyler yazarak gönder tuşuna bastım.
jeongin
nasıl yani?hyunjin
ağaç oldum diyorum bahçede
inin artıkjeongin
oy çen ayaç mı oldun oy oy"oy çen ayaç mı oldun oy oy." telefonun ekranını kapatıp arkama, oturduğum yorganın üzerine fırlattım. başımı kaldırdığımda sırıtarak ranzanın kenarından asılan jisung'u görmüştüm. "ya sen benim telefonumu mu dikizliyorsun?"
"evet." pis pis sırıtarak kırmızı lollipopunu havada rastgele daireler çizerek salladı ve dudaklarına götürdü. basamaklara ayaklarını koymadan kendini aşağı bıraktı ve karşıma dikildi. "sence kıyafetlerim birbirine uyuyor mu? vücudumu güzel gösteriyor mu?" gerçekten kararsız görünmüyordu, öylesine sorulmuş gibiydi. lollipopunu ağzına atıp üzerindekileri düzeltti. kendi etrafında bir tur dönerek bir cevap vermemi beklediği için tekrar bana döndü.
"bir, başkalarının telefonlarını onlardan izinsiz dikizlememelisin arkadaşım." küçük bir çocuğu azarlar gibi işaret parmağımı sallarken üstündekilere göz gezdiriyordum. "iki, bana sorarsan vücudunu istesen de kötü gösteremezsin, kıyafetlerinle de gayet güzel görünüyorsun jisung."
baştan aşağı, vücudunu incelerken her kızın kıskanacağı bir vücuda sahip olduğunu fark etmiştim. bileklerine kadar ince bacaklarını saran kot pantolonu ve tamamını içine sıkıştırdığı beyaz, onun için oldukça büyük tişörtü ile gerçekten güzel görünüyordu. yüzündeki gülümsemesi onu daha da güzel gösteriyordu.
"sadece ne yapıyorsun diye bakmıştım arkadaşım denk gelmiş." omuzlarını silkti ve gülümsedi. "bu arada iltifatın için teşekkürler. sen de çok iyi görünüyorsun." göz kırpıp kapıyı ardından yavaşça kapatarak gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
şehirlerarası otobüs, hyunin
Fiksi Penggemarotobüs yolculukları sayesinde tanışan ikiliden birisi diğerini tesadüfen kendi okulunda ağırlıyordu. yaz tatilinin iki ayını burada geçirecek olan, olabildiğince derslerine çalışacak ve bunun yanında tatilini de harcamadan eğlenerek keyfini çıkaraca...