4: misunderstand

759 79 53
                                    

Saat gece 10 civarıydı. Üzerime koyu gri hoodie'm ile siyah eşofmanımı giyindikten sonra telefon ve kulaklığımı alarak dış kapıya ilerledim

"Anne ben yürüyüşe çıkıyorum."

"Geç kalma!"

Cevap vermeyip spor ayakkabılarımı giyindikten sonra anahtarımı alıp dışarı çıktım. Kulağıma en sevdiğim şarkı doluşurken hoodie'min şapkasını kafama geçirip ellerimi ceplerime koyarak evimizin birkaç sokak ilerisinde bulunan yürüyüş parkına ilerledim. Hava kararalı çok olmuştu.

Kırmızı yol üzerinde, ağaçların arasında yürümek içimi ferahlatıyordu. Temiz havayı ciğerlerine çekmek insanı rahatlatıyordu, en azından beni rahatlatıyordu.

O sırada aklıma Haechan geldi. Onu anımsatacak herhangi bir şey görmemiştim ama neden aklıma geldi bilmiyorum. Bir anda onu düşünmeye başladım. İlk geldiği gün Hiseon'un kafasına bilerek ya da bilmeyerek beyzbol topu atmıştı. Özür dilemediği için ona sinirlenip peşinden giderek fena bir şekilde kızmıştım. O ise bunların hiçbirini umursamayarak yüzüme bakmıştı ve benimle didişmişti.

Kafamı sola yatırarak hafifçe gülümsedim. Eğlenceliydi. Onunla ne yaparsanız yapın, isterseniz saç baş kavga edin bir şekilde eğleniyordunuz. Sizi her nasılsa bir şekilde güldürmeyi başarıyordu.

Şöyle bir düşününce hata yapmıştım aslında. Bana tenis oynamayı teklif ettiğinde benimle arkadaş olmaya çalışıyordu. Onu reddetmiştim, o da dişlerini çıkarmıştı. Onun yerinde olsam muhtemelen ben de aynısını yapardım.

Bir saniye! Daha da kötüsünü yapmıştım ona...

Benden ciddi ciddi pişman bir şekilde özür dilemişti ve ben ise sözün tam anlamıyla piçlik yapıp en kötü şekilde ona cevap vermiştim. Bu yüzden bana dişlerini gösteriyordu ve ben bir mal olarak bunu daha yeni anlıyordum.

Asıl kabahat bendeydi ve ben sürekli onu suçluyordum. Cidden ona karşı çok ön yargılı yaklaşmıştım. Onun çok kötü biri olduğunu sanmıştım; kendini beğenmiş, bencil olarak görüyordum ama asıl bendim bunları yapan. Çok yanlış tanımıştım onu. Asıl özür dilemesi gereken bendim.

Stresimi atmak için koşmam gerekiyordu, topuklarımı yağlayıp koşmaya başladım. Hıncımı almak için zorluyordum kendimi. Gittikçe daha da hızlanırken kırmızı zemin ayaklarımın altından hızla kayıp geriye düşüyordu. Kalbimin ritmi şiddetlenirken bacak kaslarım hızla çalışıyordu.

Hoodie'min şapkası yüzünden sağ ve solumu göremiyordum, bu yüzden bulunduğum çizgiden ayrılmadan ilerliyordum. Rüzgar tenime şiddetle çarpıp kirpiklerimin arasından akarak bana meydan okuyordu.  

Aniden önüme çıkan siyah karaltı yüzünden korkmuş ve duramayıp onun üzerine düşmüştüm. Yerde birkaç kere yuvarlandıktan sonra durmuştuk. Düştüğüm vücut belimi hafifçe kavramıştı, ben ise sıkıca boynuna sarılmış ve gözlerimi sıkıca kapatmıştım. Birkaç saniye sonra, durduğumuzu anca anlayabilmiştim. Gözlerimi yavaşça araladım ve kollarımı gevşetip yerden destek alarak yavaşça kafamı kaldırdım. Çarparak üstüne düştüğüm kişinin yüzüne baktım ve olduğum yerde donakaldım.

Açık kahve saçlar, çikolata kahvesi esmer ten, küçük gözlerin içinde büyük kahverengi göz bebekleri, açık pembe dolgun dudaklar... Haechan'den başka kime ait olabilirdi...

Göz göze geldiğimizde ikimizde şok içinde birbirimize bakakalmıştık. Hemen vücudumu sağ tarafa atarak onun üzerinden çekildim. Sırt üstü düştüğüm yerden doğrularak oturur pozisyona geçtiğimde üzerimi çırpıyordum. Görüş açıma giren bir el ile kafamı yukarı kaldırdım. Eli tutarak ayağa kalktığımda üzerimi tekrar çırpmıştım. Yüzüne kısa bir bakış attıktan sonra tekrar yere baktım.

xenophobia | lee donghyuck(haechan) ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin