6: heart attack

759 72 112
                                    

Hiseon ile uzun süredir görüşmüyorduk. Ne benim zamanım ona uyuyordu ne de onun zamanı bana uyuyordu. Gerçi okuldayken bile biraz soğuk davranıyordu. Neyse, Hiseon zaten normalde de dengesiz bir insandı.

Dolabıma eşyalarımı bıraktıktan sonra karnımın sancılı gurultusu ile yemekhaneye indim. Üzerimde garip bakışlar hissediyordum ama aldırış etmeden önüme dönüp işime devam ettim. Kısa olan kuyruğa geçtikten sonra demir yemek kabını alıp konulan yemeklerle masada tek başına oturan Hiseon'a ilerledim. Tabağımı koyduğumda çıkan ses ile ilgisini çubuklarından üzerime çekmeyi başarmıştım. Kocaman gülümseyerek yüzüne baktığımda aynı şekilde karşılık vermişti. "N'aber?"

"İyi, senden?" O kadar donuk söylemişti ki ürkmüştüm. "Bende iyiyim. Uzun zamandır görüşemiyoruz."

"Evet." Donuk bakışları benim üzerimde bile durmazken tek odağı çubukları ile oynadığı yemeğiydi.

"Sen, iyi misin?" Gözleri gözlerimde bir süre gezdikten sonra hiçbir değişiklik olmadan önüne dönüp yemeğinden bir lokma aldı. "İyiyim." Gözleri o kadar soğuk bakıyordu ki, sanki bu Hiseon değildi. Garip bakışlarımı üzerinde gezdirdiğimde iştahım çoktan kaçmıştı. Ağzıma birkaç lokma attıktan sonra bende tabağımdaki yiyecekler ile oynamaya başlamıştım.

Hiseon, ayrı kaldığımız bu bir haftada değişmişti. Sanki benimle hiç yakın olmamış gibi konuşuyordu. Beni hiç tanımamış, o kadar zaman birbirimizle paylaştığımız anlar bir kül olup kaybolmuş gibi. Hissizti bana karşı, öyle olmuştu. Ne değişmişti ki? Arkadaşlığımızda arada böyle bir hafta gibi kesintiler olurdu ama ilk defa Hiseon böyle davranıyordu. Üzülmüştüm. O kadar sevdiğim, tek olan arkadaşımı kaybetmiş gibi hissediyordum. Yok olmuştu. Belki de değişmişti. Ama neden? Ben ne yapmış olabilirdim ki?

Zil çaldığında tabağını alıp öylece kalkıp gitti. Ben ise arkasından baka kalmıştım. Niye böyle yaptığına bir türlü anlam veremiyordum. Trip falan atıyor gibi değildi, soğuktu. Beraberken diğer insanlara yaptığı gibi, soğuktu. Üzülmüştüm. Ama bir hata yaptığımı da düşünmüyordum. Neden böyle yaptığına anlam veremiyordum ama arkadaşlığımızın bitmesini istiyorsa, pekâlâ, bitmişti artık.

Yemekhanede sadece benim ayak seslerim yankılanırken demir tabağımı bırakıp kapıdan dışarı çıkarak sol taraftan merdivenlere yöneldim. Moralim bir anda yerlere inmişti. Yere bakarak yürürken bir anda bir şeye(!) çarpmıştım. Kafamı kaldırıp baktığımda Haechan her zamanki gibi sırıtarak bana bakıyordu. "Nereye gidiyorsun?"Gözlerim yüzünde gezindi. Surat ifademi görünce onunda yüzü düşmüştü.

Krem rengi tişörtü esmer tenini ortaya çıkarmıştı. Tişörtün üzerine rastgele dizilmiş, boynundan asla çıkarmadığı zincir kolyeleri tarzına ayrı bir hava katıyordu. Altındaki lacivert şort ise kaslı ama bir o kadar da ince bacaklarını gösteriyordu. İnce parmakları elindeki basketbol topunu kavrarken yüzüne baktım. Benlerine dokunmak istiyordum. "Eşyalarımı alacağım."

"Basketbol oynayalım."

"Hayır." Yüzüme doğru eğilince heyecanlanıp gözlerimi kaçırmıştım fakat o daha fazla eğilip yüzümü inceledi. "Moralin bozuk senin." Kısaca yüzüne baktıktan sonra gözlerimi tekrar yere çevirdim. Vücudunu dikleştirdi ve boşta kalan eli ile sırtımı kavrayıp beni kendine çekti. Çenesini kafama yasladığında kalp atışlarımı duymasından korkuyordum.

Elindeki basketbol topunu yere atıp sekmesine izin vermeden ayağını üzerine koydu. İki eli ile beni kendine daha çok çektiğinde ne yapacağımı bilemedim. Onun bir merdiven aşağısında olduğum için yanağım göğsünün üzerindeydi ve kalp atışlarını duyabiliyordum. Kokusunu içime rahatlıkla çekerken bu kokuyu bir daha ne zaman duyacağımı merak ediyordum.

Sağ eli saçlarımın arasına daldığında bu sefer kalbim cidden yerinden çıkacaktı. Parmakları saçlarımı okşarken kafamı kaldırıp onu öpmek istiyordum. Sahi, sarılsam çok mu garip olurdu?

Kollarımı kaldırıp beline doladım ve bende onu kendime çektim. "Annem kendini iyi hissetmediğinde hep sarılmanın iyi geleceğini söyler." Hoş tınılı sesi kulaklarıma dolduğunda daha fazla konuşmasını istedim; sonsuza kadar konuşmasını.

Geriye çekilerek bana baktı. Kafamı kaldırıp bende o, güneşi andıran gözlerine baktım; güneş gibi parlayan gözlerine. "Şimdi daha iyi misin?" Başımı aşağı yukarı sallayarak onayladım. Gülümsemesi genişlerken eğilip basketbol topunu eline aldı ve koltuğunun altına sıkıştırdı. "Etrafımdaki insanları mutsuz görmekten hoşlanmıyorum."

"Beni güneşinle aydınlattığın için teşekkürler Haechan." Şaşkınlığını gizlemeye çalışmış fakat becerememişti. Boğazını temizleyerek gözlerini kaçırdı. Gülümsemem genişlerken bir anda gözleri beni buldu. Boşta olan elini kafamın üzerine koyarken hızla saçlarımı birbirine karıştırdı ve tekrar boğazını temizleyerek merdivenlerden aşağı inmeye başladı. "Hızlı ol, daha sana basketbol oynamayı öğreteceğim."

"Hayır demiştim."

"Kaçışın yok cüce."

Cüce?

"Cüce!?" Kaşlarımı çatarak arkamı döndüm ve sırtına baktım. Koşarak gidip arkasından sarılıp onu hiç bırakmamak istiyordum.

Duvarın arkasına döneceği sırada arkasını döndü ve kısaca yüzüme baktı. Dudağının kenarı kıvrılmış ve sinsi bir gülüş atıyordu. Bu haliyle Hansel ve Gretel'deki korkunç cadıyı anımsatıyordu. Fakat bu hali bile hoşuma gidiyordu...

Her ikisi de üst kattaki merdivenden, yumruklarını sıkıp, dudaklarını hırsla kemirerek sinirli bir şekilde onların sarılışlarını izleyen Hiseon'u fark etmemişlerdi.

ゃberceste

Ailecek köye geldik ve benim internetim yok bu yüzden haftaya bölüm atamayabilirim, haberiniz olsun♥️

Sağlıklı bir şekilde evde kalın 😘

Seviyorum sizi♥️

xenophobia | lee donghyuck(haechan) ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin