10: freedom

609 65 38
                                    

Evin içini gezmeye karar verdiğimde ilk olarak mutfağa gitmeye karar verdim çünkü öpüşerek merdivenleri çıkan bir çift küçücük de olsa yukarıya olan o minicik merakımı kusma isteğine dönüştürmüştü. O sırada pencereden dışarıya baktığımda arka bahçenin aşırı kalabalık olduğunu gördüm. Aşırı kalabalıktı ve çok fazla insan demek çok fazla önyargı, çok fazla gözle senin süzülmen ve senin hakkına çok fazla fikir üretilmesi anlamına geliyordu.

Yüzümü buruşturup tezgahın üzerine çıkıp oturdum. Salak Haechan kim bilir hangi kız ile yiyişiyordu? Hangi deliğe girmişti acaba? Sırf onun için bu partiye gelmiştim ve şuan tek başıma hiç tanımadığım bir ortamdaydım. Sinir katsayım bunları düşündükçe artıyordu. Kafamı sağa sola sallayarak düşüncelerden kurtularak ayağa kalktım ve buzdolabını açıp içinden birkaç kutu bira çıkardıktan sonra dolaplardan birinde bulduğum, hiç açılmamış bir paket cipsi de yanıma alarak mutfaktan çıkıyordum ki o sırada buzdolabının yanına bulunan bir kapı gördüm.

Etrafa baktığımda kimsenin beni izlemediğinden tatmin oldum ve kapıyı açarak kendimi dışarıda buldum. Burası arka bahçeyi görebiliyordu ve oraya göre karanlıktı, bir çit ile birbirlerinden ayrılmışlardı. Buradan kimse beni göremezdi. Tam olarak aradığım yer olan burası sessizdi ve kimse yoktu. Çimlerin üzerine oturup elimdekileri yanıma bırakıp bir süre etrafı izledim. Arka bahçede bir sürü kişi eğleniyordu ve incelediğim kadarıyla Haechan içlerinde değildi, hangi deliğe girmişti acaba.

Bu yaptığı cidden kalbimi kırmıştı. Bir haftadır neredeyse hiç konuşmamıştık ve şuan beni bırakıp gitmişti. Kalbim ağrıyordu. Onu özlemiştim ve onu yanımda istiyordum. Ona değer veriyor ve onu önemsiyordum ama anlaşılan o bana karşı aynı şeyleri hissetmiyordu. Belki de onu hep yanlış anlamıştım. Belki de aslında bana karşı bir şeyler hissetmiyordu fakat ben paranoyak bir şekilde her şeyi yanlış anlamıştım.

Of! Düşünmek daha da çelişkiye girmeme sebep oluyordu. Bira kutularından birini açtım ve bir yudumda hepsini kafama diktim. Gözlerimi bulunduğum karanlık ortamda yalnız olduğum yerden kalabalığa ve herkesin kendini partiye vermişliğe adadığı yere çevirdim. Cips paketinden birkaç tanesini ağzıma atıp ikinci bira şişesini de bitirdiğimde beynim uyuşmaya başlamıştı. Kalabalıkta gözlerimi gezdirdiğimde tanıdığım bir yüz ile göz göze gelmiştim. Yüz netleşince gözlerim yuvalarından çıkacak kadar büyümüştü. İçkiden dolayı beynim uyuştuğu için hayal gördüğümü sandım fakat gözlerimi kırpıştırırken görüntü önümden gitmiyordu.

Hiseon'un burada ne işi vardı? Buradan tanıdığı biri mi vardı? Hadi ama, hepimiz biliyoruz ki o sadece böyle hayatlara özenir fakat böyle bir hayat yaşamak için asla bir çaba göstermezdi. Ayrıca parti kızı değildi o, çok hoşlanmazdı böyle şeylerden. Ama o kalabalığın arasında onunla göz göze geldiğime yemin edebilirim.

Ani verdiğim kararla beraber hızla ayağa kalkıp mutfağın buraya açılan kapısına ilerledim. Kapıyı kaydırarak içeri girdim salona açılan kapıya ilerleyeceğim sırada bir şey omuzlarımdan beni tutarak beni durdurdu. Haechan'i karşımda görmek beni şaşırtsa da mutfağın penceresine diktim gözlerimi ve kalabalığı taradım. Hiseon kaybolmuştu. "Sabahtan beri seni arıyorum, nereye kayboldun Tanrı aşkına? Jaemin'e sordum ve seni mutfağa girerken gördüğünü söyledi."

"Asıl sen nereye kayboldun Haechan! Girmeden önce kalbimin daha hızlı atmasına sebep olacak bir şey söyledikten sonra ortadan kayboldun ve bu ahmaklarla bir başıma bıraktın beni! Ayrıca beni buraya davet eden sensin ve yine beni bir başıma bırakan da sensin! Tanrım!"

"Beni arayabilirdin Seolyi. Ayrıca lavaboya gitmiştim, çünkü sen yanımdayken mideme garip bir his oturuyor, bir süre kendimi topladım." Başını geriye doğru atıp gözlerini hızlı hızlı açıp kapattı. "Lanet olsun, yine aynı his." Kafasını kaldırıp gözlerime baktığında bende onun gözlerine bakıyordum. Kahverengi gözleri sanki beni delip geçiyor gibiydi. Anlamlı bir bakış vardı gözlerinde; sevgi tutamları? Bilmiyorum ama benimkinde sevgi tutamları olduğuna emindim.

"Özür dilerim, bilmediğin bir ortamda seni yalnız bırakmamam gerekirdi, en azından haber vermeliydim."

"Sorun değil." Parmaklarımı boynundan geçirerek ensesinde ki saçlarına daldırdım, bu sırada o da bir elini hafifçe belime diğerini de benim saç tutamlarımın arasında koymuştu. Çikolata gibi kokuyordu ve bu mesafeden bunu anlayabiliyordum. Yumuşak tutamlar parmaklarımda gezinirken gözlerimiz birbirine kenetlenmişti. Sarhoştum, kendime hakim olamıyordum. Tamamen doğal ve içimden gelerek davranıyordum. Onun da birkaç kutu içtiği belliydi. Gözlerim benlerine kaymıştı, bir elimi saçlarından çekip benlerine dokundum. Elleri beni daha sıkı kavrarken aramızdaki mesafe azalıyordu. Saçlarımda ki elini çekip sol yanağıma koyup baş parmağı ile okşamaya başladı. Pencereden içeri vuran led ışıklar karanlık mutfağı aydınlatmakla kalmıyor, Haechan'in gözlerinin parıltısını da ortaya çıkarıyordu.
"Seni öpmek istiyorum Seolyi, çok mu garip?"

"Öp o zaman Haechan." Saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırdı ve oldukça yavaş bir şekilde üzerime doğru eğildi. Boynundan hiç çıkarmadığı kolyeler sarkmıştı. Ellerim siyah tişörtüne inmişti, tam göğsünün üzerinde duruyordu. Kalp atışlarını hissedebiliyordum, benimki kadar hızlı atıyordu. Vişne çürüğü kırmızı dudaklarına kaydı gözlerim. Kafamı hafifçe yukarı kaldırarak dudaklarımızın birleşmesini sağladım. Bir süre dudaklarımın üzerinde kalan o yumuşak et parçası naifçe haraket etmeye başladığında bende haraket ettirmiştim.

Sonsuz mutluluğa ulaşmış gibi hissediyordum. Gökyüzündeki yıldızlar kadar özgür hissediyordum. Yanılmıştım, bu hayatta kendimi bir yıldız gibi feda edebileceğim biri vardı, artık vardı. Yumuşacık dudakları benimkiler üzerinde gezinirken ikimizde mutluyduk.

Bazen sarhoş olmamız gerekiyordu; içimizdeki benliğimizi ortaya çıkarmak, doğal davranmak için. Ve şuan, tam da o andı; gökteki yıldızlar kadar özgürdük...

ゃberceste

Kaos çanları yaklaşıyor...

xenophobia | lee donghyuck(haechan) ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin