Genç kız ağaçların arasından hızlı adımlarla geçiyordu. Kulağında sürekli çınlayan rüzgar sesini görmezden geliyor ve ilerlemeye devam ediyordu.
Ne kadar uğraşırsa uğraşsın kalbinin çok hızlı çarpmasını engelleyemiyordu. Oysa yıllarca bunun için eğitmişti kendini.
Saklanmak ve saklamak zorundaydı. Çünkü ortaya çıktığı an kimse onu kabul etmeyecek ve herkes onu parçalamak için uğraşacaktı.
Neler döndüğünü bilmiyordu. Peşindekiler hakkında da bilgi sahibi değildi. Tek odağı kaçmaktı. Hiç bir şey yapmamış olmasına rağmen kaçıyordu. Bu belki gururuna dokunuyordu ama canından kıymetli değildi.
O gün sıradan başlamıştı. Her zamanki gibi ormana avlanmaya gelmişti. Bir gariplik sezmemişti.
Ormanda avlayacak hiç bir şey bulamamıştı. Bu nasıl mümkün olabilir diye düşünürken titremeye başlamıştı.
Çok nadir anlarda kafasında duyduğu ses de onunla konuşmuştu. Yalnızca iki cümle kurmuştu;
"Senin için geliyorlar kutsal günah.
Çanlar senin için çalacak."Yakalanamazdı, yakalanmamalıydı. Hızlı adımlardan vazgeçip koşmaya başladı. Hiç kimse onun yanında olmasa bile Gökyüzü onun yanındaydı en azından şimdilik.
Ağaç kökleri ilerlediği yolları kapatıyordu. Bir yandan koşuyor bir yandan elindeki ok ve yayı hazırda tutuyordu.
Eve yaklaştığını gördü. Vücuduna bir rahatlama gelse de hala titriyordu. Son gücüyle bacaklarına asıldı.
Okunu gerdi ve ağaç dallarından birine isabet ettirdi. Ağaçtaki mekanizma çalıştı ve yerdeki kapı ortaya çıktı.
Genç kız kapının üstünde durdu ve sihirli sözleri mırıldandı.
"Kapılar bana açılsın. Gökyüzü birleşsin ve beni kabul etsin."
Kapı sadece sihirli sözleri bilenleri ve aynı zamanda kutsal kanı taşıyanları tanıyordu. Yıllarca burada güvendeydi ama şimdi ne olacaktı?
İçeriye girdi ve panikle etrafı taradı. Eğer onun izini buldularsa buraya da gelmiş olabilirlerdi.
Asıl endişe ettiği şey ise kız kardeşiydi. Tam adını seslenecekken onu gördü. Koltukta oturuyor ve elindeki kitabı inceliyordu.
Hızla yanına ulaştı ve konuşmaya başladı. "Bizi buldular. Ne yapmamız gerekiyor emin değilim ama kaçmalıyız, yakalanamayız."
Koltukta oturan kız panikle ayağa kalktı. "Nereden biliyorsun? Ne oldu?" diye sordu.
Genç kız bir solukta kardeşine olanları anlattı fakat bazı kısımları atladı.
Onunla konuşan sesi sadece kendisi biliyordu ve bilmeye devam edecekti. Neden bilmiyordu ama onu kendine saklaması gerektiğini düşünüyordu.
Anlatması bittiğinde etrafa baktı ve kitapları toplamaya başladı. "Hadi gitmeliyiz."
Kız kardeşi ise onu durdurmaya çalışıyordu. "Neden? Yeter artık kaçıp durduğumuz. Elinde sonunda yakalayacaklar. Kalıp onlarla yüzleşmeliyiz."
Genç kız kardeşine inanamayarak baktı. "Henüz hazır değiliz." dedi. Bu cümleye inanıyor ve tutunuyordu. Hazır değildi.
Kardeşi kısa bir bakış attı. "Madem bizi buldular artık saklanmak yok. Karşılarına çıkıp yüzleşeceğiz."
Kız odanın ortasında volta atmaya başladı. "Kim olduklarını, neler yapabileceklerini bilmiyorsun. Çeneni kapa ve beni takip et."
Kardeşi ise bağırmaya başladı. "Sanki sen biliyorsun. Korkak olma yeter artık! Biz bir şey yapmadık. Neden saklanıyoruz? Yıllardır geçiştirdin. Madem öyle artık dur ve yüzleş!"
Bilmiyordu ama hissediyordu. Savaş yaklaşıyordu ve o henüz hazır değildi. Düşmanlarının neler yapabileceğini bilmiyordu. En önemlisi ise kendinin neler yapabileceğini bilmiyordu henüz farkında olmasa da.
Kardeşine baktı. Onu korumak zorundaydı. Ona sahip çıkmalıydı yoksa iki güne yem olurdu. Verdiği sözü tutmalıydı. Derin bir nefes aldı ve oyunu başlatan cümleyi söyledi;
"Artık ortaya çıkma vakti o zaman."
Oyun başlıyordu piyonlar savaşa hazırdı.
Kartlar dağıtılıyor ama herkes saklıyordu
Geçmişin hatalarını bugün ödüyordu.
Tek seyirci ise gülümseyerek izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜ BÜYÜSÜ
Fantasy"Sen katilsin. Burası Gökyüzü. Sen de Gökyüzü' nün yasak varisisin." Bir Krallık Bir Ülke Bir Dünya Bir Hayat Hepsi GÖKYÜZÜ için.