Odamın terasında gözlerim kapalı halde dinleniyordum. Ta ki bahçeden gelen Oreon ve Alvin'in çığlıklarını duyana kadar.
Oturduğum yerden kalkıp arka bahçeyi inceledim. Su savaşı yapıyorlardı. Oreon, Alvin, iki erkek ve bir kız koşuşturup duruyorlardı.
Alvin beni fark edince zıplayarak el sallamaya başladı. Diğerleri de bana dönünce hafifçe gülümsedim.
Oreon ıslak bir şekilde gülümseyen Alvin'e elindeki balonlardan birini attı. Balon Alvin'in suratına çarpınca istemsiz olarak gülümsemesi yerini sinirli bir ifadeye bıraktı.
Bense bu olaya gülmekle meşguldum. Alvin Oreon'un etrafına kaşla göz arasında üstü açık bir duvar ördü.
Bana göz kırptıktan sonra "Hedef kule askerler marş!" diye bağırdı. Herkes elindeki balonları kule içine atarken Oreon bağırıyordu. Alvin'e bakarak "Yeter bu kadar!" diye bağırdım.
Alvin de bana baktıktan sonra başını onaylar şekilde salladı. Ellerini tekrar kullanarak Oreon'un etrafındaki duvarı yok etti. Oreon ıslak ve sinirli bir şekilde saraya yöneldi.
Alvin de 'ne yapabilirim?' şeklinde omuz silkti. Oreon'un arkasından bağırmıştı fakat Oreon dönüp ona bir kere bile bakmamıştı.
Gülümseyerek başımı iki yana salladım. Soy testi yapıldığından beri 5 gün geçmişti. O günden itibaren ne Aidan ne de Edgar'la konuşmuştuk.
Sadece bazı geceler gökyüzünü izlerken Aidan'ın bahçeden geçip saray merdivenlerinden çıktığını görüyordum. Bazen göz göze gelsek de masmavi gözleriyle bakıp gidiyordu.
Sabah kahvaltıdan sonra sarayın bahçesindeki güzellikleri keşfediyor, Alvin'le eğleniyor, kütüphaneye gidiyordum. Bu sırada Alvin'in yardımıyla birkaç büyü öğrenmiş ve krallık hakkında biraz daha bilgi sahibi olmuştum.
Oreon sinirle odaya dalıp üzerini değiştirmeye başladı. Bir yandan da söyleniyordu. Ona aldırmayarak odadan çıktım.
O sırada panikle etrafta koşuşturan muhafızları gördüm. Bir kargaşa başlamıştı ama sebebi neydi? Herkes koşarak birbirine emirler yağdırıyor tek sıra halinde hareket ediyorlardı.
Ben de Alvin'i bulmak için ön bahçeye çıktım. Tüm muhafızlar kapının önünde hazır olda bekliyordu.
Şaşkınca etrafıma bakarken borazan tarzı bir ses duydum. Ne olduğunu kavrayamadan saray kapısından içeri giren at arabasını gördüm.
Oreon da terasa çıkmış meraklı gözlerle bizi izliyordu. Muhafızların yanına doğru giderek beklemeye başladım. O sırada Alvin'in koşarak bana doğru geldiğini gördüm.
Alvin yanıma gelip bileğimi tuttuğunda at arabası önümüzde durmuştu. Fısıldayarak "Karışma." dedi ve beni saraya doğru yönlendirdi.
O sırada at arabasının içinden çıkan kişi "Nereye gidiyordun Alvin? Bir selam yok mu?" diye bağırdı.
Alvin adımlarımızı durdurdu ben de o sırada arkama baktım. Kızıl saçlı ve mavi gözlü süslü bir kadın bize bakıyordu. Bizimle aynı yaşlarda olmalıydı ama önemli biri olduğu her halinden belliydi. Bize bakarken yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. Gözlerini ellerimize indirdiğindeyse gülümsemesi büyüdü.
"Sana bu hareketi hiç yakıştıramadım Alvin. Yoksa yeni büyücümüzü benden mi kaçırıyorsun?" dedi.
Alvin "Majesteleri izin verirseniz yapmamız gereken şeyler var. Herkesin maalesef ki sizin gibi yüzlerce özel hizmetçisi yok. Yoksa Aurora'nın sizin zehirli dilinizle baş edebileceğine inancım tam." dedi alaycı bir şekilde.
Kızın yüzü bozulur gibi olsa da bana döndü. "Ben Laney. Gökyüzü'nün prensesiyim. Kısaca 'majesteleri' demen yeterli." dedi.
Tek kaşımı kaldırdım. "Yalnız benim bildiğim kral veya kraliçelere öyle hitap edilir ama siz yalnızca prensessiniz." dedim. Alvin bana dönerek gülümsedi.
Laney "Evet zeki kız ama bu çok yakında kraliçe olacağım gerçeğini değiştirmiyor." derken gülümsemesi büyümüştü.
"Yine bildiğim kadarıyla bir de prens var. Ayrıca kral henüz tahtını devretmeye karar vermedi. Verir mi de bilinmez. Belki de prensese bir şey olur. Bir sürü seçenek var. Siz o kadar emin olmayın." dedim.
Ben de aynı onun gibi yüzüme gıcık bir gülümseme yerleştirdim. Bileğimi kavrayan Alvin'den bileğimi çektim. Sonra da Alvin' e kaşlarımla sarayı göstererek arkama bakmadan yürümeye başladım.
Alvin de sahte ve alaylı bir reverans yaparak peşimden geldi. Fısıldayarak "Çok iyiydin Asi çok. Bundan sonra da aynı performansı bekliyorum" dedi ve gülmeye başladı.
Gözlerimi devirdim ve "Krallıktan bahsederken prensesten de bahsedemez miydin?" dedim.
"Aslında pek bahsedilecek bir şey yok. Ateş krallığından bir melez. Kendini beğenmiş, kaba biri. Aklı beş karış havada veya umursamaz gibi görünür. Sakın aldanma aslında çok zeki ve kurnazdır." dedi. Anlatırken kaşları çatılmıştı.
"Neden beni ondan kaçırmaya çalıştın? Sakın inkar etme." dedim ve parmağımı tehditkar bir biçimde havaya kaldırdım.
Derin bir nefes verdi. "Soy testinde o da vardı. Aynı krallıktansınız. O da Edgar gibi lanetli kanın peşinde. Sana yaklaşmasını asla istemiyorum çünkü ne yapacağı belli olmaz. Fazla tehlikeli." dedi ve yüzüme bakmaya devam etti.
Eğer Alvin de lanetli kanın bende olduğunu düşünüyorsa Laney'in bana yaklaşmasını hoş karşılamaz mıydı?
Eğer böyle düşünmüyorsa neden Edgar'a karşı çıkmıyordu?
Başımı iki yana sallayarak bu düşünceleri bir kenara bıraktım. Önce Oreon'a anlatacaktım. Şüphelerim ise sadece kendime kalacaktı.
Sonrasında ise ne yapacağıma karar verecektim. Tek bildiğim asla yenilmeyeceğimdi.
Umulmadık şeyler getirecek sana zaman
Anlayacaksın ne için geldiğini o an
En büyük anahtar elinde, ateşlerin içinde
Kim düşman kim dost belli, zaman izinde
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜ BÜYÜSÜ
Fantasy"Sen katilsin. Burası Gökyüzü. Sen de Gökyüzü' nün yasak varisisin." Bir Krallık Bir Ülke Bir Dünya Bir Hayat Hepsi GÖKYÜZÜ için.