Soyut

17 6 6
                                    

L'espoir est le rê...
Çok güzel başlayan ama sonuna doğru kısılan ses , öncesinde yarım gören gözler ama şimdi sadece karanlıkta kalan simsiyah mutluluğu ve gözleri...
Canı acıyordu. Yarıbaygındı. Hissedebiliyordu her şeyi. Üzerine doğru gelen sıcak nefesi ayağını hafif hafif ıslatan soğuk suyu ve karnının tam ortasında hissettiği uyuşukluk ve acı.. Hepsi ayrı bir histi ama hepsi birleşip onu oluşturuyordu. Düşünemiyordu, sadece korku ve belirsizlik vardı içinde. Annesini kaybettikten sonraki 3 ayda hissettiği kalp acısından başka bir acıydı bu seferki. Hareket etmemesi için takılmış kolundaki kemerler canını yakıyordu.
Kalbi çok hızlıydı ve ateşi çıkıyordu. Sürekli yükselen ateşini umursamayan siyahlık yüzüne yavaşça yaklaştı. Yarım açık gözleriyle ona bakmaya çalıştı ama yukarıdaki güneş yüzünden çok zordu.
Tout passera. Cela passera
⭐⭐⭐
Havadaki Güneş gitmiş ruhu ay gelmişti. Karanlıktı her taraf. Korkmazdı karanlıktan ama bu sefer korkmuştu. Karanlığın içindeki belirsizlik korkutmuştu onu.
Sakince ayağa kalktı. Üzerindeki pantolonun paçaları ıslanmıştı. Buraya nasıl geldiğini bilmiyordu. Hala canı yanıyordu ama bundan daha önemliydi eve gitmesi ve bu belirsiz yerden kurtulması.
Acısını umursamayarak karşıda gözüken ışığa doğru hızla yol aldı. Işıklar umut verir insana çoğu zaman. Ama o umut gittiğinde sadece umut gitmez. Giden bizim bir parçamızdır.
Işığa yaklaştığında yerdeki belli belirsiz renkler göze çarptı. Boya gibi gözüküyordu ama kan olduğunu anlamak hiç zor değildi. Kafasını kaldırdı ve duvardaki
L'espoir est le rêve d... yazısını gördü. Yazının devamı yoktu. Bu yazı çok tanıdık gelmişti. Bir dakika... bu..? Evet o duyduğu fısıltının söylediği yarım kalmış cümleydi bu. Hangi dil, anlamı ne, devamı ne..? Kim bilir?
Aklında binlerce soru işareti olmasına rağmen şu an onları bir kenara atıp hissettiği korkuyu durdurmaya çalıştı. Sakinleşmek için nefes egzersizleri yapıyordu ama bu onu daha da heyecanlı gösteriyordu.
Hızla ayağa kalktı. Korkuyordu ve buradan gitmek istiyordu. O yüzden daha fazla düşünmeden acıyan ve kanayan bacağını tutup hızlı olmaya çalışarak ilerledi.
L'espoir est le rê... yine kulağında bu ses duyuldu ve gözlerini açık tutamadan bir kez daha yere yığıldı. Bu acı ruhsal ya da fiziksel değildi. Çok garipti. Kezzap yutmuş ve üstüne maden suyu içerken ruhunda yükselen yakıcı soğuk gibi.
🧚🏼‍♀️🧚🏼‍♀️🧚🏼‍♀️
Gözlerini açtığında her şey normaldi. Ne yani hepsi korkunç bir rüya mıydı? Hayır değildi, olamazdı. Çünkü o acı hala hissedilecek kadar gerçekti. Hafiflemişti sanki ama hala ağlayamayacağı kadar fazla acı vericiydi.
-Aa tatlım! Sonunda uyanmışsın. Baban seni evde göremeyince çok korktu.
-Ne? Evde değil miydim? Hem.. sen kimsin?
Evde olduğuna emindi. En son yatağında gözlerini kapatmıştı ve acı çekmeye başlayıp bir anda o fısıltıyı duymuştu.
-Ah kendimi tanıtmayı unuttum kusura bakma. Ben seninle ilgilenen hemşireyim canım. Sanırım korkup bayılmışsın hatırlamaman normal. Seni terk edilmiş çikolata fabrikasında bulduk. Neyse şimdi bunları hatırlayıp yorulmana gerek yok. Uyu ve dinlen. Yarın daha zor olacak.
Terk edilmiş çikolata fabrikası da ne biçim bir şeydi. Hayal miydi bunlar. Hala canı acıyordu ama düşünmekten kendini alamıyordu. Madem o kadar korkmuştu babası hangi cehennemdeydi? Buraya ne ara nasıl gelmişti? Terk edilmiş çikolata fabrikasında ne işi vardı ya da terk edilmiş çikolata fabrikası neresiydi? Ya da kim neden terk edilmiş çikolata fabrikasına gitmişti de onu bulmuştu. Bu da neyin nesiydi yahu! Terk edilmiş çikolata fabrikası ne biçim isim orası neresi?!
Tüm bu düşünceler durmaksızın aklında dolaşıp başını daha fazla ağrıtırken birden telefonu çaldı. Hay aksi bu onu korkutmuştu. Düşünceler onu o kadar esir almıştı ki gerçekleri unutmuştu.
Telefonu arayan: +90....... (bir numara işte)
Bu da kimdi yahu. Konuşmakta zorluk çektiğini ve korktuğunu hissederek telefonu kapattı ve sakince uykusuna devam etti.

See u later🍍🎠

ACININ HABERCİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin