"sizin hakkınızda istediğim gibi konuşmuyorum -kolumu yarasına zarar vermeden elinden kurtardım- doğruları söylüyorum, Jungkook."
O sözleri sarf ettikten sonra onu odada yalnız bırakmış direkt kendi odama ilerlemiştim. Sinirlerim feci şekilde bozulmuştu, gün boyu odadan çıkmayı planlamıyordum. Serumun durumuyla pekâlâ diğer adam ilgilenebilirdi, şuan Jungkook'un yüzünü görecek havam yoktu.
Sinirle yatağa uzandım ve yorganı kafama kadar çektim. Acilen benim bu evden gitmem gerekiyordu. Yoksa burada kafayı yemem büyük bir olasılıktı, bu olasılık olmadan işime dönmeliydim. Hem evimi de özlemiştim.
Gözlerimi açtığımda sabah olmuştu, sanırım yatağa uzandığım anda uyuyakalmıştım. Bu evde bakıcılık yapmaktan başka bir işim, uğraşım olmadığı için uyumuş olmam yerinde olmuştu. Gerindikten sonra ayaklandım, ayaklandığım anda da karnım guruldamaya başlamıştı. Doğru, dün kahvaltımı Sang Min aldığı için yeme şevkim kaçmıştı, akşama doğru Jungkookla atıştığımız için de yatağa kendimi atıp uyuyakalmıştım.
Ama ilk önce duşa girmeli ve bir güzelce yıkanmalıydım. Üstüme giyeceğim kıyafetleri alıp banyoya girdim. Tanrım, burası bile siyahtı! Ve ben siyahtan nefret ederdim. Çünkü siyaha baktığımda bir ümitsizliğe, bir çıkmaza sürükleniyor gibi hissediyordum. Sanırım kalan şu beş günde de doyasıya böyle hissedecektim.
Suyu hazırladıktan sonra vücudumu bir güzel ıslatmış, elime duş jelini almıştım. Duş jelinin kutusunu görmemle gözlerim sonuna kadar açılmıştı. Bu benim kullandığım duş jeliydi!
Bu bir denk geliş miydi yoksa kasten mi olmuştu hiçbir fikrim yoktu fakat bu fikirsizlik beni korkmaya itmişti. Kasten yapılsa şayet benim duş jelimin bu olduğunu nasıl bileceklerdi ki? Her günüm normal dışı ilerliyordu ve ben ürküyordum. Nasıl bir uğursuzluğun içine düşmüştüm ben böyle! Başımı sağa sola salladım ve hızlıca yıkanmaya başladım. Bir an önce banyoyu terk etmek istiyordum. İşim bittiği anda bornoza sarındım ve kurulanıp kıyafetleri giydim. Islak saçlarımı da havluya sarıp banyodaki varlığımı sona erdirmiş, odaya adımlamıştım.
Aynanın karşısına geçtim ve havluya sarmış olduğum saçlarımı serbest bıraktım. Tarakla tarayıp elimle havalandırırken aynada göz göze geldiğim bedenle arkamı döndüm.
Bu, Jungkook'tu bir eli karnındaki yarasında, diğer eli de saçında, beni izliyordu. Kaşlarımı çattım. Erkenden ayaklanmıştı, bu sağlığı için hiç de iyi değildi.
"erken ayaklanmışsınız?"
Omuzlarını kaldırıp indirdi.
"karnım acıktı, Sang Min de evde yok." deyip gözlerini odada gezdirmeye başladı.
Ne yani evde sadece ikimiz mi vardık? Bu, katlanılamaz bir durum olurdu benim için.
"bana seslenseydiniz getirirdim?" dediğimde gülmeye başladı.
"seslendim zaten ama banyoda olduğun için duymadın sanırım." deyip ensesini kaşımaya başladı.
"sanırım.." deyip gözlerimi gözlerinden kaçırdım. "isterseniz odaya gitmenize yardım edeyim?" dediğim sıra başını olumsuz anlamda salladı.
"odaya gitmek istemiyorum, canım sıkılıyor." dediğinde gözlerimi devirdim. Kesinlikle bugün koca bir adama bakıcılık yapacaktım.
"o hâlde mutfağa gitmek için yardım edeyim?" deyip koluna girdim. Ağırlığının hafif bir kısmını bana verip yürümeye başladı. Daha fazlasını vermemek için de büyük çaba gösteriyordu. Şu küçük lanet kurşun beni ne hale getirmişti, inanamıyordum. Ayrıca Jungkook'un neden vurulduğunu öğrenememiştim, bu biraz beni rahatsız ediyordu. Biliyorum, fazla merak iyi değildi lakin o kadar hayatını kurtarmıştım, bunu bilmeye hakkımın olduğunu düşünüyordum.
Mutfağa girdiğimizde, Jungkook'un sandalyeye oturmasına yardım ettim ve kendim de bir şeyler hazırlamaya başladım. Saçlarım ıslaktı, bu durum biraz rahatsız edici olmaya başlamıştı. Jungkook da tam zamanını bulmuştu ki!
"neden bu kadar iyisin?" diye bir ses işittiğimde istemsizce gülümsedim.
"kötü olmam için hiçbir sebep yok çünkü." diye karşılık verdim Jungkook'a.
"ama hayat sen gibi iyiler için fazla acımasız." dediğinde iç geçirdim ve kısa bir süreliğine yüzümü döndüm ona.
"ben halimden gayet memnunum, sizin aksinize."
Kaşlarını çattı. "sana halimden memnun olmadığımı düşündüren nedir?" dediğinde gülümsedim.
"paranız olabilir, ya da bir orduya yetecek kadar adamınız. Ama," dedim ve karnındaki yarasını işaret ettim gözlerimle. "bunların hiçbiri sizin vurulmanıza engel olamadı, öyle değil mi?" deyip önüme döndüm. Kahvaltıyı hazırlayana kadar sesini hiç çıkarmadı, bu, memnuniyetle yemeği yememe sebep olmuştu. Haklıydım ve bir kötünün karşısında haklı olmak beni mutlu ediyordu. Yanlış anlamayın, hep haklı olacağım diye bir kaide yoktu, sadece kötüler karşısında haklı olmak beni mutlu ediyordu.
Yemeği yedikten sonra ne kadar odaya gitmesi için ısrar ettiysem de bir süre sonra pes etmiştim. Çünkü ben ne kadar odaya gitmesi için ısrar ediyorsam, o da gitmemek için o kadar ısrar ediyordu.
Amacı burada kalma süremi uzatmak mıydı anlamamıştım ki!
Salonda otururken aklıma gelen fikirle ayaklandım.
"laptop var mı?" Başıyla çekmeceyi işaret ettiğinde hızlı adımlarla oraya ilerledim ve laptopu alıp koltuğun karşısındaki sehpaya koydum ve internetten bir film açtım. Bu filmi çok seviyordum, bakıcılık yapmaktansa bu filmi izlemeyi tercih ederdim. Daha sonrasında laptopu televizyona bağladım ve izleyeceğim ekranı dört katına çıkardım.
"black swan mı?" dediğinde yanındaki yerimi aldım bende. Tam televizyonun karşısıydı ve eğlenceli birkaç saat geçireceğimizden emindim.
"evet, sever misiniz?" dedim ona dönüp.
"ya sen?" dediğinde başımı sallayarak cevap vermiştim.
İlerleyen zamanda omzumda hissettiğim baskıyla başımı o yöne çevirdim.
Jungkook, başını omzuma yaslamış uyuyordu!
ulan jungkook bilerek yapıyorsun değil mi? qıugueqgeu
yeni bölüm için 80 oy 50 yorum :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
black swan ⚘ jeon jungkook
Fanfiction"eğer beni kurtaramazsan seni de benimle beraber cehenneme götürürüm, doktor."