" "tod poodle mı seviyorsun?"
"köpek ırklarından en çok onu." deyip kucağımda Murphy ile salona ilerledim. Bu kalan son beş günümde bana arkadaş olacak olması beni çok mutlu etmişti."
"neden karşıma iki gün önce çıkmadın ki sen?" deyip yanağına öpücük kondurdum Muphy'in. Bu sırada küçük dilini çıkarmış burnumu yalamıştı. Buna hafif kıkırdarken Jungkook yanımıza gelmişti.
Bir ameliyat olan hastaya göre fazla ayakta dolaşıyordu. Bu da tabii sinirimi bozmuyor değildi. Dikişleri patlayabilirdi ki bu da burada kalma süremin uzaması demekti.
"artık yatarsanız daha iyi olur." dediğimde başını olumlu anlamda salladı.
"ben de onu diyecektim, zaten ağrımaya başladı." dediğinde Murphy'i yere bıraktım ve çatık kaşlarımla Jungkook'un yanına ilerledim.
"e normal tabii ağrıması sabahtan beri ayaktasınız dikişleriniz patlayacak!" sinirlenmiştim, kaşlarını çattı. Zaten tek yaptığı şey kaşlarını çatmaktı.
Koluna girdim ve yavaş adımlarla odasına çıkmasına yardım ettim.
"sen beni azarladın mı az önce?" deyip üstten bana bakmaya başladığında iç geçirdim.
"evet, azarladım."dedim ve yatağa uzanmasına yardım ettikten sonra hemen yeni bir serum alıp koluna taktım.
"sen hep böyle hastalarını azarlar mısın?"
"sözümü dinlemeyenleri azarlarım. Yani sizin gibi yaramazlık yapanları." deyip kollarımı göğsümde birleştirdim.
"yarın tüm yatakta olmalısınız, yoksa dikişleriniz cidden patlayabilir-" deyip elimi yarasına götürdüm ve sargıyı hafifçe kaldırdım. Yerğnde duruyorlardı, sıkıntı yoktu. Tekrar yapıştırıp serumuna bir ağrı kesici de ekledim.
"bana hiç yardımcı olmuyorsunuz." deyip koltuğa oturdum.
"bu kadar gitmeye meraklı mısın yani?"
Şaşırmış bir ifadeyle bakmaya başladım.
"bu nasıl soru, tabii ki de gitmek istiyorum. Hastalarım beni bekliyor ve tanımadığım adamlarla aynı evi paylaşıyorum." dediğimde başını hafifçe aşağı yukarı salladı ve gözünü benden ayırdı.
Cidden, cevabını bildiği soruları neden soruyordu?
O gün sonuna kadar hiçbir değişiklik olmamıştı. Ben ve Murphy evi en az üç defa turlamıştık. Onu o kadar çok sevmiştim ki, evden ayrıldıktan sonra bir daha hiç göremeyecek olmam beni çokça üzmüştü. O da beni bir daha göremeyeceği için üzülecekti, bana alışmıştı çünkü. Peşimden hiç ayrılmıyor, en ufak bir hareketimde hemen patisini uzatıyordu. Onunla geçirdiğim vakitlerde kaçırıldığımı unutuyordum, varlığı beni mutlu ediyordu. Böyle ufak şeylerden mutlu olmayı bildiğim için şanslı bir insandım, hayatı daha çekilebilir hale sokuyordum.
Su içmek adına mutfağa gidiyordum ki, birden her yer karanlığa bulanmıştı. Gözlerimin açık olmasına rağmen hiçbir şey göremiyordum. Büyük ihtimalle elektrikler kesilmişti.
Tam adımı ilerlemek için boşluğa atmıştım ki, başımı sert bir yere çarpmıştım. Acıyla çığlık attığımda hem köpek havlama sesi, hem de Jungkook'un sert ses tonununu duymuştum.
"neler oluyor!"
Elim hızlıca başıma gittiğinde ılık bir sıvı hissetmiştim, sanırım başım kanıyordu. Acısı o kadar fazlaydı ki istemsizce gözlerimden yaş gelmeye başlamıştı.
Elimle başıma baskı uygularken, aklıma gelen şeyi yaptım, üstümdeki kısa kolluyu çıkarıp başımın kanayan kısmına bastırdım ve olduğum yere çöktüm. Karanlık olduğu için kimse beni sütyenle durduğumu fark etmeyecekti, bu biraz içimi rahatlatmıştı. Işıklar açıldığı anda da hızlıca odaya gidecektim. Lakin bu düşüncem hiç de geçerli olmamıştı, çünkü Jungkook, elinde telefonuyla yanıma geldi, flaşını açmıştı.
"ne oldu, Hae Young?" Flaşı yüzüme doğru tuttuğu için rahatsız oluyordum bu yüzden gözlerimi sımsıkı kapattım. Beni şuan yarı çıplak gördüğü için hafif utanmıştım ama belli etmedim.
"şu flaşı gözümün önünden çeker misin, lütfen?" dediğimde "ah pekala." deyip telefonun kamerasını tavana doğru tuttu.
Işıklar da birkaç dakika sonra gelmişti, bu duruma lanetler okuyup çöktüğüm yerden kalktım ve nereye çarptığıma bakmıştım. Duvarın sivri kısmına çarpmıştım. Tam odama gitmek için adımlamışrım ki, Jungkook, kolumdan tutup beni durdurdu. Eli o kadar soğuktu ki, bir an için içimin ürperdiğini hissetmiştim.
"nereye, otur da yarana bakalım."
Beni daha fazla böyle görmesini istemediğimden karşı çıkmıştım.
"kendim halledebilirim, çok büyük bir şey değildir zaten." dediğimde başını olumsuz anlamda salladı.
"nasıl kendin yapmayı planlıyorsun, otur şöyle."
Daha fazla karşı çıkmama izin vermeden beni kolumdan çekiştirip koltuğa oturttu ve kendisi de ilk yardım malzemeleri almaya gitti.
Ben bu durumdan fazlaca rahatsızken onun bu kadar rahat olması beni geriyordu.
Yanıma geldiğinde, asla gözlerini gözlerimden ayırmadı ve eliyle elimi tutup tişörtün başımla olan temasını kesti. Pamuğu ılık suyla ıslattı ve kan lekelerini silmeye başladı. O kadar yumuşaktı ki hareketleri, sanki canımın acımasından korkuyor gibiydi. Keskin kokusu yine beni etkisi altına almıştı. Bu koku parfüm ya da şampuan kokusu değil, kendine hastı ve beni kesinlikle etkisi altına alıyordu.
Daha sonra tentürdiyotu yeni bir pamuğa döktü ve hafif hareketlerle başıma bastırdı. Bir an için acımıştı, gözlerimi sımsıkı kapattım.
"acıdı mı? özür dilerim.." deyip üflemeye başladığında sanki o an ona karşı olan tüm önyargılarım kırılmıştı. Dıştan bir mafya gibi görünebilirdi fakat içinde ufak da olsa iyilik barındırıyordu.
Gerilip kendimi sıktığımı fark ettiğim an neden böyle bir şeyin olduğunu anlayamamıştım. Altı üstü Jungkook yaramı temizliyordu, öyle değil mi?
İşi bittiğinde sargıyı yapıştırdı ve geri çekildi.
"bitti."
Acım olmasına rağmen gülümsedim.
"teşekkür ederim." dediğimde "ah.." dedi ve üstündeki ince yeleği çıkarıp benim üstüme örttü ve ayaklanıp yavaş adımlarla salonu terk etti. Durdu, önünü dönmeden konuşmaya başladı.
"rica ederim."
1k olmuşuz hepinize çok teşekkür ederiiim💕
onuncu bölümde birkaç gün geçişimiz var, kafa karışıklığı olmasın.
tod poodlemız da beyaz olacak arkadaşlar, beyaz isteği fazla :')
yeni bölüm için 90 oy 55 yorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
black swan ⚘ jeon jungkook
Fanfiction"eğer beni kurtaramazsan seni de benimle beraber cehenneme götürürüm, doktor."