"Bir mermi benim bu adamla tanışmama vesile olmuştu, üstelik onun evinde bir hafta kalmıştım şimdi tekrar kalıyordum. Bir de bilmediğim süre zarfı kadar!"
"işe gidip geleceğim değil mi?" dedim bavulumu arabamın bagajına koyarken. Gelirken benim arabamla gelmiştik, Jungkook'un arabasını Sang Min eve götürmüştü. Tabii ki de kendi arabamla gidecektim. Bu arabayı paslansın diye almadım.
"tabii ki de." deyip elimdeki arabamın anahtarlarını aldı.
"ama benim götürüp getirmem şartıyla." sürücü koltuğa geçtiğinde, kafasına taş atmamak için kendimi zor tutmuştum. Benim arabamı kullanacaktı. Benim arabamı!
Sinirle birkaç nefes alıp verdim, kapıyı açıp ön koltuğa oturduktan sonra hızlıca da kapatmıştım. Bu adama nereden bulaşmıştım ben böyle, tanrım!
"istersen bir de odamda başımda bekle, hastalarımı gözetle falan? Nasıl?" diye dalga geçtiğimde gülmeye başladı.
"aslında iyi fikir, biliyor musun?" göz devirdim. Neydi bu benimle fazla ilgilenişi?
"bana baksana sen? Benden mi hoşlanıyorsun yoksa?" dediğimde kaşlarını çattı. Yan profilinden bile görebiliyordum kaşlarını çattığını.
"ne? Hayır.. sadece iyiliğin için." dediğinde kırmızı ışıkta durduktan sonra yüzünü tamamen bana döndürdü.
"hani sen mafya değildin, nasıl düşmanın olabilir?" deyip ben de tamamıyla ona döndüm.
"beni kandırıyorsun değil mi?" çatmış olduğu kaşlarını gevşetti ve başını olumsuz anlamda salladı.
"hayır hayır.. kesinlikle kandırmıyorum, doktor." dediğinde yönümü çevirerek cama döndüm. Umarım dediği gibi kandırmıyordur çünkü kandırılmaktan nefret ederdim.
"pekâlâ, öyle olsun bakalım.."
"bu, aileden gelen düşmanlık. Kişisel değil." omuzlarımı kaldırıp indirdim. Ailevi meseleyse beni hiç ilgilendirmezdi, üstüne konuşmak da istemezdim. Gerçi bu düşman şimdiden beni evimden etmişti de, neyse.
Yol boyunca hiç konuşmamıştık Jungkook'la, ben yolu seyretmiştim, o da radyoyu açıp müzik dinlemişti. Bu adamı hiç çözemiyordum, dışarıdan kötü biri gibi gözüküyordu lakin içinden iyi biri gibi duruyordu. Beni önemsemişti, benim canımı önemsemişti. Oysa ben onun için hayatını kurtaran birinden başka bir şey değildim, öyle değil mi? Oeki bunu niye yapıyordu, bana hayat borcu olduğu için mi? Eğer ondan dolayıysa böyle olsun hiç istemezdim. Çünkü ben bu işi karşılıklı yapmıyordum, böyle muhabbetlerden de aşırı nefret ederdim.
Jungkook, arabamı garaja park ettikten sonra sırayla arabadan indik, bavulumun birini bagajdan alıp eve adımladım. Sanırım burayı hiç özlememiştim. Murphy dışında tabii.
"önceden kaldığım yerde mi kalacağım?" dedim topuğum üstünde Jungkook'a. Başını olumlu anlamda salladı, önümden geçip kalacağım odaya ilerledi ve bavulumu yatağın üstüne koydu.
"yerleştikten sonra mutfağa gel, yemek hazır." dediğinde karşılık olarak başımı olumlu anlamda salladım. O odadan çıktıktan sonra bir çırpıda üstümdekilerden kurtulup rahat bir şeyler giydim. Bavulumun içindekileri dolaba yerleştirdikten sonra mutfağa ilerledim ve yemek için masaya oturdum. Bu sefer bir kadın vardı mutfakta, sanırım bu kadın ev işleriyle ilgilenecekti. Beni gördüğünde gülümsedi ve tabağa yemekleri koymaya başladı. Jungkook ise sandalyede geriye yaslanmış, kristal bardağındaki içkisini yudumluyordu.
"yaran nasıl?" diye sordum öylesine, muhabbet açmak için. Alt dudağını sarkıttı. "bilmem, iyi sanırım." dediğinde başımı hafifçe olumlu anlamda salladım.
Yeme seansımız da sükunetle geçmişti, kendimi bir an kendi evinde tek başıma yemeğimi yiyormuş gibi hissetmiştim. Sadece tek fark: fazladan kaşık çatal sesiydi.
Yemeği yediken sonra salona ilerledim ve gözlerimle Murph'i aramaya başlamıştım. Çok özlemiştim onu, özlem gidermek için çok iyi bir vakitti şuan.
"Murphy nerede?" diye sordum Jungkook'a. Bana gülen gözleriyle bakarken başıyla bahçeyi işaret etti.
"bahçede oynuyor, git bak istersen." der demez bahçeye adımladım.
"keşke beni de Murphy'i özlediğin kadar özleseydin!" arkamda işittiğim sesle arkamı döndüm ve samimi olmayan bir gülücük attım. Daha sonra tekrar önüme dönüp bahçeye ilerlediğimde, Murph'i görmemle otuz iki diş sırıttım. Yanındaki küçük köpekle birlikte oynuyordu. Gözlerimi diğer köpeğe çevirdiğimde gülümsemem genişlemişti.
Bu bir tod poodle cinsi köpekti! Tanrım ne tatlıydı öyle!"nasıl, sürprizi beğendin mi?" Jungkook'un sesini çok yakınımda hissettiğimde içimde hafif bir karıncalanma olmuştu ama bunu umursamadım ve hızlı adımlarla ikisinin yanına ilerledim.
Murphy beni görür görmez üstüme atlamaya çalışıyordu, onu kucağıma alıp sevmeye başladım. Tod poodle cinsi köpek bize masum masum bakarken onu derince izledim. Beyaz kıvırcık tüyleri vardı, masum yüzüyle bizi izliyordu. Murphy'i bırakıp onu aldım bir süre sonra kucağıma. Minicikti. Küçük dilini çıkardığında memnun bir şekilde kahkaha atmıştım. Jungkook'a döndüm. Elleri cebinde kapı pervazına yaslanmış, gülümseyerek bizi izliyordu, ben dönünce ciddi bir havaya bürünmüştü. Köpeğin cinsiyetine baktım, kızdı.
"teşekkür ederim!" deyip yanına ilerledim ve yanağına küçük öpücük kondurup geri çekildim hemen. Şaşırmış bir ifadeyle bana bakarken, tod poodle'in tüylerini okşuyordum.
"ismi ne?"
"bilmem, koymadım. Sen koysana." dediğinde boş olan elimle kendimi işaret ettim.
"ben mi?"
Başını olumlu anlamda salladı.
"evet, sen." düşünür gibi yaptım. "Murphy'e uygun olmalı. Buldum!" deyip küçük bir çocuk edasıyla zıpladım.
"Maggie, nasıl?" dediğimde bilmem der gibi baktı.
"sen beğendiysen, sıkıntı yok."
Maggie'nin tüylerine öpücük kondurup onu yere bıraktım.
"bunu neden yapıyorsun?"
Kaşlarını çattı.
"neyi?"
"beni koruyorsun, köpek alıyorsun. Bunu neden yapıyorsun?" dediğimde duruşunu düzeltti ve omuzlarını kaldırıp indirdi.
"çünkü.. -sanki yalan ararmışçasına bahçeyi inceledi, daha sonrasında bana döndü- sana can borcum var çünkü."
ısırcam şimdi maggie'yiii
ulan mörfi ne şanslısın sana da arkadaş geldi ha dkdldj
yeni bölüm için 100 oy 85 yorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
black swan ⚘ jeon jungkook
Fanfiction"eğer beni kurtaramazsan seni de benimle beraber cehenneme götürürüm, doktor."