Bir cumartesi sabahına mutlu olarak uyandım bu 3 günde Meriç ile aramız düzelmişti ve gece 12 de Emre'nin yanına sadece 1 kez daha gitmiştim. Bugün Dicle bana dondurma ısmarlayacaktı, abim Ceylan ile sinemaya gidecekti baba da iş seyahatindeydi . Annem de evde dizi izleyecekti. Siyah büstiyerimi ve beyaz yırtık kotumu giydim ve okula gittim. Okulda buluşacaktık. Dicle elini salladı ve ona doğru yürüdüm. "Bak ne diyeceğim Nehir ben galiba Fırat'tan hoşlanıyorum ve bugün o bir kızla buluşacak yani benim onları takip etmem gerekecek özür dilerim seni ektiğim için." dedi heyecanla. "Biliyordum sonunda kendine itiraf ettin. Umarım o da seni sever bu ikimizin sırrı olarak kalacak merak etme. Ayrıca özür dilemene gerek yok ben senden daha mutlu oldum. İşin rast gelsin aşkım." dediğimde kocaman sarıldık ve birbirimizi öptük. Ben de tekrar eve döndüm. Anneme haber vermemiştim sürpriz yapacaktım birlikte dizi izlerdik. Kapıyı sessizce açtım ve içeriye girdim. Oturma odasına geçtim ki ne göreyim. Annem tanımadığım bir adamın altında yatıyordu ve her ikisi de çıplaktı elimden anahtar düştü ve ben geri geri gitmeye başladım. Annem korkarak bana baktı ve ben kapıyı çarparak evden çıktım. Fırat ve Dicle evde değildi ve Meriç bana evini göstermişti. Koşarak Meriçlere gidiyordum. Ağlıyordum her yer çok bulanıktı nefesim kesilmesin diye yavaşladım. O kadar insan olmasına rağmen sokaklar benim için çok ıssızdı kendimi kaybetmiştim, annemi kaybetmiştim çünkü... Annem adına utanıyordum. Onları o halde görünce .... Çok kötü! Sürünerek Meriç'e geldim. Kapılarına hızlı hızlı vurdum. Meriç kapıyı sinirle açtı ama beni görünce hemen yumuşadı. "Neden ağlıyorsun?" dediğinde hiç bir şey söylemeden ona sarıldım. Saçımı öptü. Sarılarak yavaş yavaş oturma odasına gittik. Emre de buradaydı ve olanları anlamaya çalışıyordu. Sarılmamıza anlam verememişti galiba. "Nehir'in geleceğini bilmiyordum canım kuzenim." dedi Emre. "Ben de .." dedi. Emre mutfağa gitti sinirle. Meriç yavaşça beni koltuğa yatırdı. Göz yaşlarım hala akıyordu. Eğilip göz yaşlarımı öptü. Emre bizi izliyordu kapı eşiğinde. Daha demin mutfaktaydı oysaki. Meriç beni izledi ve Emre'nin yanına gitti. Oturma odasının kapısını kapattı ve Meriçle konuştular. Ne dediklerini duyuyordum çünkü bağırıyorlardı. "Siz sevgili misiniz Meriç?" dedi Emre bağırarak. Meriç "Bağırma! Duyacak aptal . Sevgili değiliz saçmalama." dedi ama Emre tatmin olmadı. "Yani bende öpsem sorun olmaz mı?" dedi Emre. "OLUR! Sorun olur!" diye bağırdı Meriç. Bir daha kavga çıkmasın diye yanlarına gittim. İkisi de susup bana bakıyordu ve her ikisi de bana soru sorarcasına bakıyorlardı bense sadece. "Bugün sende kalabilir miyim Meriç?" diyebildim.
"Evet"
"Hayır"
Meriç kabul ederken Emre kabul etmiyordu. "Kalmak istiyorsa kalır." dedi Meriç. Emre atıldı "Ben de kalmak istiyorum, kalmak istiyorsam kalırım değil mi?" dedi. "Kal!" dedi Meriç. Ben o sırada titriyordum. "Be-ben üşüyorum." dedim mırıldanarak. Meriç "Dur sana kıyafet getireyim." deyip gitti. Emre üstündeki tişörtü çıkarıp kafama geçirdi. Üstü çıplak kalmıştı. Kaslarını seyrettim utanarak. "O yarısı olmayan şeyle tabi ki üşürsün ayrıca bana her şeyi anlatmanı istiyorum." dediğinde. "Annem o bize ihanet etti o, o bi adamla şey yapıyordu Emre gözlerimle gördüm." deyip ağlamaya başladığımda bana sarıldı. Çıplak tenine dokunmak o kadar tuhaftı ki ama aynı zamanda tüm sıkıntılarımı geçiriyordu bu sarılma. "Özelse çıkayım." dedi Meriç üzgün çıkmıştı sesi. Emre çıplaktı ve ben onun kıyafetini giymiştim. Yine. Emre hiç tepki vermeden Meriç'in elinde tuttuğu tişörtü üzerine geçirdi ve televizyonun karşısına kuruldu. Meriç "İyi misin?" diye sordu. "Evet daha iyiyim." dedim ve Meriç'e sarıldım sadece iki saniye falandı. "Ben yemek hazırlayayım sende televizyon izle istersen." dedi. Ben de Emre'nin oturduğu koltuğa oturdum fakat bilerek çok uzağına oturdum. Nedense ondan utanıyordum. Ona sarıldığımda Meriç'e sarıldığımdaki gibi hissetmiyordum. Daha tuhaf bir şey vardı onda harmanlanan. Kolunu omzuma attı ve beni kendine çekti. Güçlü kolları karşısında pek de şansım yoktu. Boynumu omzuna yasladım. Kokusunu içime çektim. Kokusu yaralarımı dindiriyordu. Mayıştığımı hissediyordum.
*EMRE'DEN*
Omzumda uyuyakalan küçük kıza baktım. Benim tişörtüm içinde benim omzumda uymuştu. Badem gözlerinden küçük dolgun dudaklarına göz yaşlarından bir yol iniyordu. Bu yolu hiç sevmemiştim. Göz yaşlarını parmaklarımın uçlarıyla sildim. Çok korkmuş gözüküyordu bu küçük kız. Annesi suçluydu ve bu suçu Nehir yükleniyordu kendisinden çok annesi ve babasını düşündüğü belliydi. Keşke hiç görmemiş olsaydı en azından bu ihaneti bilmeden yaşayacaktı bazı şeyleri bilmemek bilmekten daha iyiydi beki de. Meriç elinde yemeklerle buraya geldiğinde bu manzarayla karşılaşacağını düşünmediğinden olsa gerek afallamıştı. Nehir'i kucağıma aldım. "yardımların için sağ ol ama biz gidiyoruz." dedim ve Nehir'i arabama götürdüm. Meriç arkamdan küfür ediyordu ama banane. Masarati Gihibli'nin arka koltuğuna koydum. 18 yaşında olduğum için zengin babam daha doğrusu biyolojik babam bana araba almıştı arabamı çok seviyorum ama içinde Nehir varken daha bir güzel gözüktü gözüme. Arabaya bindim ve Nehir uyanmasın diye sakin bir şekilde evime sürdüm. Toplam 4 evimiz vardı ve bir tanesi benimdi. Eve gelince küçük kızı kucağıma aldım ve asansöre bindim. 8.Kata çıktık. Nehir uyanmasın diye yavaş hareket ediyordum çok zor olsa da kapıyı açtım. Nehir'i yatağıma yatırdım ve biraz onu izledikten sonra. Salona geçtim. Yaklaşık 30 dakika sonra bir çığlık sesi geldi. Hızla Nehir'in kaldığı odama gittim. "Neresi burası? Adam kaçırmak suçtur öküz!" diye bağırmaya başladığında içim rahatlamıştı başka bir şey oldu sanmıştım. "Meriç gereksiz sorular soracak ve seni rahatsız edecekti fakat ben sen ne istersen onu yapacağım. Adam kaçırmak değil adam kurtarmak denir buna." dediğimde somuttu. "Ona söylemedin değil mi?" diye sordu korkarak. "Öyle bir şey yapmadım küçük kız. " dediğimde hafifçe gülümsedi. "Benimle yemek yapmak ister misin?" dedim. Bingo! Kabul etti. Birlikte mutfağa gittik kocaman açtığı gözlerle mutfağımı inceledi. Bende onu izledim... Kız kardeşime benzetiyordum onu ve onu koruma ihtiyacı güdüyordum. "Ne yapalım?" dedim hiç düşünmeden "Kurabiye!" dedi. "Bana uyar." dedim onunla her şeyi yapardım. Kurabiyeleri yapacağımız kabı çıkardım ve tezgaha koydum. Nehir unu arıyordu ama bulamıyordu onun bu komik halini izlemek beni eğlendiriyordu. "Bak orda." dedim unun olduğu yeri göstererek. Un kavanozunu aldı ve kavanoza sarıldı. 5 yıldır kayıp olan çocuğuna sarılıyor gibi bir hali vardı. "Hasret gidermeniz bittiyse getir de kurabiyeyi yapalım." dedim. Unu önüme koydu. "2 bardak un koyman gerekli." dedi. Bende unu koydum . Kabın içinden biraz un alıp Nehir'e doğru üfledim. Nehir sinirle eline una batırıp elini yüzüme sürdü. Bende ona sürdüm kabın içindeki un bitene kadar ve bizde bembeyaz olana kadar un savaşına devam ettik. Küçük kızı tezgah ve kendi arama sıkıştırdım. "Kurabiye biz olduk." dedim ona eğildim ve o gözlerini kapattı. Bu iyi bir haberdi benden korkmuyordu. Kendimi geri çektim. "Makarna yapmalıyız belki de." dedi Nehir. Yanakları kızarmıştı. Kabul ettim. "Ben makarnayı yapayım sende bize portakal suyu sık." dedim ve önüne portakal ve portakal sıkacağı verdim. Makarnalar haşlanırken tezgaha yaslanıp küçük kızı izledim. Portakalları küçük ve zayıf elleriyle zar zor sıkıyordu saçları bembeyazdı ve dudakları büzülmüştü. Sanat eseri... Portakalları sıkmayı bitirdikten sonra bardaklara yetişmeye çalıştı ama yetişemedi. Arkasına geçip bardağa uzanıyordum ki küçük kız beni itti ve tezgaha tırmandı. "O ancak filmlerde olur pis sapık yaklaşma bana." dedi ama ciddi değildi. Bardakları aldı ve tezgahtan indi. Bardaklara portakal suyunu doldurdu ve masaya koydu. Ben de makarnaları servis ettim. Karşılıklı oturarak yemeklerimi yedik. Büyük lokmalarla yiyordu acıkmış olmalıydı. Bulaşıkları yıkayacakken küçük kız "Banyoya gir ben hallederim dedi." ve bende dediğini yaptım soyundum ve sıcak suyun altına girdim. Şu an Nehir evimdeyken soyunmuş olmam bana garip hissettirmişti. 1 saatin sonunda "Çişş!" diye bağıran Nehir'i duydum. Belime havlu dolayıp banyodan çıktım. Nehir eliyle özel bölgesini tutuyordu ve iki büklümdü neden çiş diye haykırdığı belli oluyordu. Giderek yanakları kızarıyordu daha fazla utanmasın diye banyodan çıktım" sende banyo yap fazla beyazsın." dedim sırıtarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı
ChickLit-Bu benim 17 yaşım- Her ergen gibi sivilcelerim vardı,regl oluyordum, ağda günüm geliyordu yani kitaplardaki mükemmel kızlardan değildim. Hayatım monoton ve sıkıcı geçiyordu. Ortaokulda o kadar çalışmama rağmen pek güzel bir okul kazanamadım ve hika...