Çok tanındık bir yer de, gelecek olan kötü şeylerden habersiz, mutlu bir aile vardı. Köy, geç olduğunu ima edercesine ışıklarını birer birer söndürdüğünde, Godric's Halow sessizliğe gömüldü. Ve bu aile de, yatma vaktinin geçtiğini anlayarak hareketlendi.
Vakit, gece yarısını geçiyordu yatak odalarına giderken. Oğullarının, amcalarıyla uzun uzun oyalandığı günlerdendi bugün ve minik ağzı, uykusunun geldiğini haber vererek açılıp kapandı. Genç kadın, merdivenlerden çıkarken kucağında oğlu, bebek odasına gidiyor, kocası da arkasından geliyordu usulca. Üçü de yorgundu ama hala mızıklayabilen biri vardı. Odaya yaklaştıklarında bebek, annesinin kucağında hafifçe sallandı. Beşikte yatmak istemiyordu. Genç adam, gülerek oğlunun yanaklarından makas aldığında rahatlamıştı ancak. Anlamışlardı, anne-babası ile yatacaktı yine. Bunun huzuruyla başını annesinin omzuna dayadı...
Onlar merdivenlerden çıkarken, davetsiz bir misafir eve doğru geliyordu... Bu ev, sıradan insanların gözlerinden uzak, çok özel bir bağla korunmaktaydı. Bu bağ kırılmadıkça, evi kimse göremezdi; ama ne talih ki, şanslıydı yabancı. Uzun yolculuktan gelmişti ve özel zamanlar olduğu için rahatsız edilmemesi gerektiğini kesin bir dille emretmişti onlara. İşte bu yüzden, bir ay önce meydana gelen olayı birkaç saat önce öğrenebilmişti. Bilgi'nin her ne kadar geç gelmiş olması onu kızdırsa da, adamlarının suçu değildi. Fakat son zamanlarda şanslıydı. Onlar'dan biri, aralarına katılmıştı yokluğunda. Bir iradesi bile olduğundan şüphe ettiği, korkak bir haindi bu. Ve birkaç saat önce öğrendiği bu çok önemli bilgilerin coşkusuyla, hain'e, daha önce diğerlerine de bahşettiği işareti vermişti.
Hain, artık onlardan değildi...
Eve yaklaştığında, üst kat'ın ışığı yandı. Gözlerini kısmasına bile gerek kalmayacak şekilde; açık pencereden, kucağında oğlunu hafifçe sallayan kadın'ı ve yatağına uzanmakta olan adamı gördü. Asasını, aynanın önüne bırakmıştı. Dudaklarının olması gereken çizgi gerildi. Hiçbir şey den haberleri yoktu...
Kadın, eğer değer verdiği kanlardan olsaydı, bu aileye kesinlikle acırdı. Oysa bu gecenin umduğundan da basit olacağını biliyordu. Bunu hissetti. Acımasızca, evet ama basit. Zaten hep yaptığı şey değil miydi bu? Bütün bunları düşünürken, evin ahşap kapısına gelmişti bile. İçindeki şeytani gülme arzusunu bastırarak, anahtar deliğine asasını doğrulttu.
~~~~
Ev o kadar sessizdi ki, genç adam aşağıdan gelen 'klik' e benzer bir ses duyduğunu sandı ve doğruldu yattığı yerden. Şimdi iyice kulak kesilmişti. Ayaklarını yataktan sarkıtıp kalktı. Az sonra, kadın da duyuyordu; kapı gıcırdaması.
Biri gelmişti. James, arkadaşlarından birinin, rahatsız etmemek için eve sessizce girdiği gibi bir hisse kapılarak ses çıkarmadan aşağıya inmeye başladı. Sessizdi çünkü oğlu henüz yummuştu gözlerini. Kadın da dengesini bozmamaya çalışarak merdivenlerin başına gitti, gelenin kim olduğunu merak etmişti.
Ve korkunç bir şey oldu.
"Lily, koş!" diyordu bağıran kocası. "Bu, o. Ben onu oyalarım!"
Ve kadın, soluğunu tutarak, oğlunun uyanmış olmasına aldırmadan koştu...
Gülmemek elde değil. Adam silahsızdı ve bir odun gibi kaşısında dikiliyordu, şaşkın vaziyette daha da güldü ve asasını kaldırarak, onu etkisiz hale getirdi.
Şimdi sıra bulanıktaydı... Merdivenleri çıkan hızlı ayak seslerini duyduğunda, o da merdivenlerin yarısını çıkmıştı, ve onun çarptığı kapı sesi kulaklarına gümbürdedi. Buna gerek duyuyor olması acındırıcıydı. Cisimlenemiyordu, anti-cisimlenme olduğuna göre kırılması da zaman alırdı ve kaçması için, çoktan geçmiş olduğu şömineye gitmesi gerekiyordu. Daha da keyiflendi.
Ara sıra böyle eğlenceler düzenlemek gereğini aklımının bir köşesine yazdığında, holün solundaki ikinci kapıyı menteşelerinden kopararak önüne uçurdu. Dışarıdan, ışığının yandığını gördüğü odadaydı ve kadın, kendi asasını değil, kocasının asasını kavramıştı. Voldemorta şiddetli bir büyü yolladı fakat bu kolayca halledilebilirdi. Kadın, dirençli çıktı. Voldemort büyülerine sessizce karşılık verirken, "Çocuğu ver" dedi soğukça.
"Asla!"
Onun arkasında duruyor ve kendisini siper ediyordu. Gözlerinde korku aradı ama Voldemortan korkmuyordu, ihtiyar'ın korkmadığı gibi... Ve gözlerindeki alev, ölse de çocuğunu vermeyeceğini haykırdı.
"Çocuğu ver ki, seni bırakayım."
Konuşmadan savunmaya devam etti. Harcayacak minimum gücü, kötüye kullanmamaya çabalıyordu. Bu yüzden konuşmadı, ama kaybedecekti.
Bu düşünceyle voldemort ard arda büyüler yolladı ve kadın direnemedi. Asası çatırdayarak ikiye ayrıldığında, şiddetle gerileyerek kollarını açtı.
"Merhamet et, merhamet et!"
Biliyordu ki, kendi için değil, arkasındaki bu küçük oğlu için yalvarıyordu. Zavallı... Voldemort, hiç olmadığı kadar keyifle, onun duvara çarpmasını sağlayarak savurdu. Çocuk, artık önünde duruyordu.
Çocuk, korkusuzca voldemorta bakıyordu bulunduğu parmaklıklı beşikte. Başı, voldemortu görebilmek için boynu üzerinde geriye gitmiş, gülümsemeye çalışıyordu. Kukuletanın ardında yatan yüzü görmediği için şanslı olduğunu söyledi asasını kaldırdı. Garip olan şu ki, diğer herhangi bebekler gibi anne ve babasının yokluğunun getirdiği bilinmezlikle ağlamıyordu. Tek bir ses çıkarmadan beni orada öylece beklemesine şaşırdım diye kendi içinden düşünürken kendisine böyle korkusuzca bakan bebeği öldürmesi gerekiyordu.Asasını bebeğe doğrultu ve ağızdan büyülü kelimeleri söyledi "Avada Kedavra" asasından çıkan yeşil ışık bebeğe doğru gitti.
Bu benim ilk hikayem olucak nasıl olur bilmiyorum ama umarım beğenirsiniz ben farklı bir kurgu yazıyorum onun için yorumlarınız çok önemli.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Henry Lestrange
FanfictionVoldemort Harry potterı öldürmeye gittiği sırada büyü ters gidiyor öldüremediği çocuğu güvendiği iki kişiye yani Bellatrix ve Rodolphus'a veriyor ve çocuğu oğulları olarak yetişmelerini söylüyor Bellatrix ve Rodolphus'da çocukları olamadığı için kab...