Karnıma giren ağrı ile gözlerimi yeni güne açtım. Kendimi hâlâ çok bitkin hissediyordum. Yataktan büyük bir yorgunlukla kalktım. Telefonumu komodinin üzerinden alıp saate baktım. Saat 11 olmuştu ve ben geç kaldım. Gerçi bu şekilde gideceğimi de hiç sanmıyorum ya. Hemen Nihal teyzeyi arasam iyi olacaktı. Rehberden numarasını bulup aramaya koyuldum. Telefonun açıldığını Nihal teyzenin endişeli sesinden anladım.
"Anka kuzum, iyi misin?"
Çatallaşmış sesimle konuşmaya başladım.
"Iyiyim Nihal teyze. Sadece bugün gelemeyeceğim. Dinlenmem gerekiyor."
"Ahh! Tabi dinlen kızım. Dikkat et kendine. Müşteriler var ben kapatıyorum."Cevap vermemi beklemeden telefon suratıma kapandı. Keşke gidecek gücüm olsaydı. Onur da büyük ihtimal bugün gidemeyecekti. ikisi yaşlı insanlar. İnşallah yorulmazlar.
Onları düşünmeyi bırakıp yataktan kalktım. Paytak adımlarla banyoya doğru ilerledim. Musluğu açıp yüzümü yıkadım. Aynadan kendime bakınca yanaklarımın kırmızı olduğunu gördüm. Sanırsam hafif ateşim vardı. Ilık bir duş beni kendime getirir düşüncesiyle üzerimi çıkarıp kendimi ılık suya bıraktım.
Suyun bedenime iyi geldiğini ağrılarımın yavaş yavaş dinmesini fark edince anladım. Bornozuma sarılıp odama geçtim. Sakin ve bir o kadar da acele ederek üzerimi giyindim. Daha sonra odamı toparlayıp mutfağa geçtim. Bir şeyler atıştırıp ilacımı içtim.
Yavaş yavaş evin içinde gezinip dağınık olan yerleri toparladım. Sonra elime kalın bir battaniye alıp salona televizyonun karşısına kuruldum. Yine mayışmıştım. Televizyonu sırf evde ses olsun diye açıp yorgun bedenimi yeniden uykuya teslim ettim.
~~~
Kapının çaldığını duyunca gözlerimi yavaş yavaş açtım. Evime kimse gelmediği için şaşırmıştım. Usulca yerimden kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açınca karşımda gördüğüm kişi ile öylece olduğum yerde kaldım.
"Şey, selam Anka."
Kıraç karşımda bir elinde poşetler diğer elini de mahcup bir şekilde saçları arasına daldırmış bana bakıyordu.
"Selam Kıraç."
"Ben kafeye gidince senin gelmediğini öğrenince seni ziyaret etmek istedim. Hem senin ıhlamur sözün de olunca ıhlamura seni götüremeyeceğim için onu sana getirdim."Beni düşünmesi çok hoşuma gitmişti. Yorgunluğumun el verdiği kadarıyla gülümseyip onu içeri davet ettim.
Sessiz bir şekilde salona geçip oturduk."Zahmet etmişsin buralara kadar. "
"Evet bunu dün de söylemiştin. Dün de dediğim gibi zahmet ettiğimi düşünmüyorum."Kafamı önüme eğdim. Kıraç şimdi benim evimdeydi ve de kendi isteği ile. Allah'ım son günlerim falan da ondan mı beni bu kadar mutlu ediyorsun? Öksürük sesi ile kafamı kaldırdım.
"Sanırsam birileri daha hasta olmuş. "
"Ah, evet. Sanırsam ben de hasta oldum. Rica etsem bana mutfağını gösterir misin? "
Kafamı sallayıp ayağa kalktım ve omuzlarımdan ittirilince tekrardan oturmak durumunda kaldım.
"Kalkmana gerek yok. Sen dinlen. Bana yerini söylesen kendim gidebilirim. "
"Hey! Olmaz öyle şey. Sen de hastasın."Onu arkamda bırakıp mutfağa gittim. O da peşimden geliyordu. Mutfağa gelince elindeki poşeti tezgaha bıraktı. Daha sonra üzerindeki montu çıkarıp sandalyenin arkasına astı. Ellerini bangoya yaslayıp yüzünü bana döndü.
"Yemek yedin mi?" En son uyumadan önce yemiştim. Aç değildim. "Evet, yedim." "Ne zaman?" "Sanırsam 3 saat önce." "Tamam o zaman ilk olarak çorba yapıyoruz." Diyerek poşetlerden birini açtı. "Ilk olarak hasta çorbamız olan tarhanayı yapalım. Daha sonra da ıhlamur içeriz." Bu kadar düşünceli olması bana fazla geliyordu. Mutluluğum bu 1 hafta içinde dünyaya sığmayacak kadar fazlaydı. "Ya da ıhlamur içmeden önce c vitaminli meyve tüketiriz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can Kırığı (KİTAP OLDU)
Ficção AdolescenteEllerimi raflarda gezdirip kitaplara baktım. Tüm kitaplar özenle dizilmişti. "Kıraç burası harika, galiba ömrümün sonuna kadar burada kalabilirim." "Kalabilirsin." O karşımdaki sallanan sandalyeye oturup bana bakmaya başladı. Ben de yanına gidip otu...