Yıl 1996
Asel, her ne kadar aklı annesinde de kalsa okula gitmek zorunda kalmıştı. Bi yandan 'annem iyi olucak' diyerek kendini teselli ediyordu küçük kız. Bu güne kadar hep annesi destek olmuştu ona. Daha 1. Sınıf olmasına rağmen babası 'fazla kaptırma kendini okula. Senin kaderin belli, bi kaç sene sonra evde oturup anana yardım edicen. Ondan sonrası belli zaten' diyordu. O üzüldüğü zamanda annesi yanına gelip ' üzülme kızım baban sana şaka yapıyor. Ben küçükken benim babam da bana sürekli şaka yapardı ' diyerek gülüyor, ve küçük kızını neşelendirmeyi başarıyordu.
Oysaki babasının o sözleri aklına geldikçe yüzündeki gülümseme o kadarda masum olmuyordu.Asel okuluna yanına geldiğinde yerde büyük bi su birikintisi gördü.Dün akşam baya yağmur yağmıştı. Annesinin o halinin telaşıyla unutmuştu küçük kız. su birikintisiyle oynamayı çok seviyordu. Oraya yanaşıp zıplamaya hazırlanıyordu ki annesinin hasta olduğu geldi aklına 'Ben şimdi bu suda oynarsam eğlenirim ama annem hasta haliyle kirlenmiş kıyafetlerimi yıkarken hiç eğlenmez. Hatta çok canı yanabilir' diye geçirdi içinden. Bu fikrinden vazgeçip koşa koşa okuluna girdi. Bir an önce okulun bitmesini ve annesinin yanına gitmeyi istiyordu.
Küçük kız sınıfına girip yerine oturunca öğretmen de içeri girmişti.
Öğretmenleriyle selamlaştıktan sonra
herkes yerlerine oturdu. O sırada yanında oturan arkadaşı fısıltıyla 'aaa Asel sen dışardaki su birikintisini görmedin mi? ' dedi. Asel anlamıştı arkadaşının ne demek istedigini. İlk defa yağmurlu günlerde üstü temiz bir şekilde girmişti sınıfa. Arkadaşları ve öğretmeni alışmıştı onun bu durumuna bu yüzden arkadaşı şaşırmış olmalıydı. O da fısıltıyla ' Annem hasta olduğu için kıyafetlerimi kirletip onu üzmek istemedim' dedi. Öğretmenleri uyarınca ikisi de önüne dönüp dersi dinlemeye başladı. Asel babasının sözleri ve imaları yüzünden ilk seneden okuldan soğumuştu. Okula sadece oyun için gelmek istiyordu ve arkadaşlarını çok seviyordu. Hafta sonu ve okuldan sonraki yorgunluğunu arkadaşlarıyla oyun oynayarak atıyordu. Oyun onu yormaktan çok dinlendiriyordu sanki.
Eğlenmek iyi geliyordu ona...Son ders zili çaldığı zaman herkes bahçeyi boşaltıp sınıflara girmeye başladı. Asel de tekrar sınıfına doğru yürürken herkesin ona garip garip bakım fısıldaştığını fark etti. Daha önce hiç böyle bi şeyle karşılaşmamıştı. Oysaki üzeride kirli değildi. Dikkat çekicek bi şeyi de yoktu üzerinde. Arkadaşlarının bu tavırlarını garipsese de fazla üzerinde düşünmek istemedi. Hem annesinin yanına gitmesine bir ders kalmıştı zaten. Bunun için çok mutlu olmuştu bi anda. Yüzünde küçük bir tebessümle sınıfına girdi. Öğretmeni hemen içeri girip " çocuklar bu ders sizi serbest bırakıyorum. Herhangi bir şeylerle uğraşabilirsiniz. Benim bazı önemli işlerim var. " dedi biraz gergin bir şekilde
Bütün çocuklar sevinç çığlıkları attı. Asel de çok mutlu olmuştu. Çünkü son ders boş olduğu için belki öğretmeninden eve gitmek için izin alabilirdi. Annesini çok merak ediyordu. Ablası abileri vardı yanında ama yine de bir an önce huzur kokan annesinin boynuna sarılıp o şiddetli sancılarını ona unutturmak için öğretmeninin anlattığı eğlenceli hikayeleri annesine anlatıp onu eğlendirmek istiyordu. Kim bilir, belki yine babası annesini hasta yatağından çıkarıp tarlada çalıştırıyordur. Babası hiçbir zaman annesinin doğru düzgün iyileşmesine izin vermez tarladaki işleri bahane ederek ona zorla da olsa yaptırırdı hep. Oysaki hafta sonları yedi kardeş hep beraber yardım ederlerdi ama nafile. Yorgunluktan bitap düşünceye kadar çalışmalarına rağmen babası beğenmez, sürekli bir kusur bulur ve onlara vurmadan da günü tamamlamazdı. Yani büyük küçük fark etmez, ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar dayaktan ve azardan nasiplerini almadan günlerini tamamlamazlar. Asel, hernekadar bu duruma alışmış olsa da bi türlü babasının neden annesi gibi olmadığını merak ederdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
umut
Non-FictionBu küçüklüğünden beri zorluklarla büyüyen ama asla umudunu kaybetmeyen bir kız çocuğun GERÇEK hikayesi.