Yokohama Lisesi'nin neredeyse tüm Yokohama'yı gören eşsiz çatı terasına öğrenciler uzun zamandır çıkamıyor. Çünkü kapısı kilitli.
Biz daha liseye geçmeden dört sene önce Yokohama koridorlarında yargı dağıtmaya başlamış Kunikida Doppo. İlk yaptığı şeylerden biri de çatıyı kilitletmekmiş çünkü okula geldiği ilk haftadan tüm pisliklerin orada döndüğünü anlamış. Açıkçası o dönemin öğrencileri de işi biraz abartıp harbiden göze batmışlar. O zamanki Yokohama Lisesi Kutsal Çatısı'nda dönen gruplar arası kavgaların videoları hala efsaneler arasında yerini koruyor. O derece yani.
Haliyle okulun belalıları tarafından cidden kutsal kabul edilen bir yer. İş böyle olunca da Doppo karşısında öyle hemen kafalar eğilmemiş. Anahtarın orijinali Doppo'daymış. Var olan tek kopyası ise öğrenci meclisi başkanında. Eh, bu durum anahtarı ele geçirmeyi daha da kolaylaştırmış ve bir kopya da dönemin en bela grubunun elinde olmuş böylece.
O zamanlar tecrübesi fazla olmayan Kunikida Doppo, başkanda da anahtar olmasının tehlike arz ettiğini ancak iş işten geçtikten sonra anlayabilmiş. Hatta denilene göre üçüncü anahtardan hala haberi yokmuş. Eğer haberi olsa kilidi değiştireceğinden tüm serseriler emin çünkü.
Yani en az çatı kadar kutsal olan bu üçüncü anahtarın varlığı tırım tırım gizleniyor ve efsane yalnızca seçilmiş kişilere aktarılıyor. Seçilmiş kişiler, kendi döneminin en fırlamaları.
Geçen sene mezun olan sorunlu tayfa okuldaki son günlerinde anahtar ve efsaneyi Kızıl Chuu ve Emo Aku'dan oluşan, en az üyeli grup unvanına sahip bitirim ikiliye devrettiler. Ve söylemeden geçemeyeceğim bu olay kıçımı göklere çıkartıp egomun benden daha da büyük bir şeye dönüşmesine falan neden oldu. Seçilmiş tescilli belayız yani. Hayatımın zirve noktası. On numara beş yıldız hareket.
Son sınıfın ilk günlerinden itibaren de favori mekanımız çatı oldu zaten. Tüm Yokohama ayaklarımızın altındayken karıştırmadığımız halt kalmadı burada. Deli Aku mangal bile getirmişti bir ara ama duman tehlikesini göze alamadık.
Bizim gibi seçilmiş kişilerin sorumlulukları da büyük oluyor tabii. Ne yazık ki istediğimiz gibi girip çıkamıyoruz çatıya. Yakalanma tehlikesini göze alamayız. Nesillerce aktarılmış bu kutsal görevi son gününe dek layıkıyla yerine getirmemiz ve emin ellere teslim etmemiz gerekiyor.
Bugün de havanın güzel olduğu günlerden biri. Ön bahçede beden dersi yapıyoruz ve herkes top peşinde koşuyor. Ben ve kadim dostum Ryuunosuke hariç. Ağaç altında bir bankta oturup gözümüze kestirdiğimizin gıybetini yapıyoruz. Soslu fıstık ve sprite eşliğinde. Ancak bunu yapmak istediğim yer ağaç altı değil. Yokohama Lisesi'nin kapıları bir tek bize açık olan çatısına çıkıp her yeri dikizlerken soslu fıstık ve spriteı mideme indirmek istiyorum.
"Oi, Aku. Bir sayı söyle."
"Oi, Chuu. Doksan dokuz."
"Kaybettin. Git bize birer kutu daha sprite al. Sos susatıyor."
Gözlerini devirip parmaklarında kalan baharatlı sosu yalıyor.
"Hangi sayıyı söylersem söyleyeyim kaybedecektim, değil mi? Üçkağıtçısın Nakahara."
Omuz silkiyorum. Ben kazanmak için doğmuşum. Kaybetme ihtimalimin olduğu iddialara burnumu sokmam bile.
Otomata gidiyor ve yanıma geldiğinde yeni kutuyu tişörtümden içeri atıyor. Küfür edip kafasına vuruyorum. Bir süre yerde yuvarlanıyoruz ve yorulunca yeniden oturup sprite içiyoruz.
"Çatıya çıkmak istiyorum. Dersi ekebilmem için ne önerirsin?"
Böyle şeylerle kafamı yoramayacak kadar meşgul biriyim. Artık hiçbir hoca da büyükannem öldü yalanına kanmıyor. Bu yüzden Aku'nun kaçık fikirlerine danışıyorum.